Bir Mevlit kandilini daha idrak ettik. Mevlit kandili kutlamalarının tarihçesiyle ilgili genel kanaat bunun Fatimiler döneminde başladığıdır. Sonra İslam aleminde genelleşmiştir. Bazıları da Büveyhiler dönemiyle ilişkilendiriyor. Bu gelenek zamanla İslam aleminde yaygınlaşmış ve genel kabul görmüştür. Bununla birlikte hakkında tartışma hala açık duruyor ve kapanmamıştır. Bunun bir bidat olduğunu düşünenler olduğu gibi iyi bir gelenek olduğunu söyleyenler de vardır. Bir gün Ömer Nasuhi Bilmen'e, Mevlit kandili kutlamalarıyla alakalı olarak 'bidat mı, değil mi?' diye bir hilafiyat sorusu soruluyor. Ömer Nasuhi Bilmen'in muktezayı hale uymayan bu suale canı sıkılıyor. Muhatabını şöyle tersliyor: Allah'ı sadece Mevlit kandillerinde ve kıraatında anabiliyoruz onu da kaldırıp ne kazanacağız? Elimize ne geçecek? Lakin sabit fikirlilere bir şey anlatmak deveyi hendekten atlatmaktan zordur.
Geçtiğimiz günlerde Diyanet TV'de Mevlit kandili etrafında ve Mevlit kitapları ve nüshaları hakkında güzel bir değini programı icra edildi. Kendi adıma çok yararlandım. Bu mesele bütün yönleriyle ele alındı. Özellikle de komünist ülkelerde dinden ziyade kültür veya geleneği temsil etmesi hasebiyle Mevlit kandili ve kutlamalarına biraz da halkın teveccühünü kazanmak maksadıyla daha esnek yaklaşıldığı ve ruhsat verildiği hatırlatıldı. "Farklı Bakış" programında mesele konunun uzmanlarına konuşturuldu. Prof. Dr. Zülfikar Güngör, Prof. Dr. Mehmet Akkuş beyler meseleyi enine boşuna ele aldılar. Hocaların ifadesiyle Süleyman Çelebi'nin kaleme aldığı Mevlit öğretici, talimi yani didaktik olduğu gibi hocaların sohbeti de böyleydi. Son sıralarda sadece istifade ettiğim değil, aynı zamanda feyz aldığım programlardan birisi oldu. Hocalar hem konuya hakim hem de içtendiler. Şimdiye kadar Arapça ve sair dillerde birçok mevlit kaleme alınmıştır. Bunlar feyz dolu metinlerdir. Lakin sadece Süleyman Çelebi'nin mevlidi bir konuya istinat etmiştir. Bu açıdan yekta yani eşsizdir ve şaheserdir. Bursa Ulu Cami'de yapılan bir sohbette peygamberlerin mertebelerinin eşitlenmesine yönelik gösterilen bir tepkinin ürünüdür. Bu yaklaşım Süleyman Çelebi'yi hayrete düşürmüş ve gayrete getirmiştir. Kur'an'da, resuller arasında fark gözetmeyiz veya ayrım yapmayız deniliyor. Bu mertebeleri değil misyonları itibarıyladır. Eşitlik, din itibarıyla, peygamberlerin getirdiği temel konular itibarıyladır. Bununla birlikte şahsi kemalat konusunda ulu'l azm peygamberler; Musa, İsa, İbrahim ve Nuh Aleyhisselam gibi peygamberler fazilet açısından elbette daha üstün bir makamdadırlar. Molla Kabız'ın seleflerinden sayılabilecek bir şahıs Ulu Cami'de Allah'tan gelen mesajları değil de mesajları taşıyan kimseleri eşitlemeye kalkışınca Vesiletü'l Necat'ın yazılması bir görev olmuştur. Alem-i gaybdan alem-i şahadete yol bulmuştur. Vesiletü'n Necat Rumca ve Arnavutça, Boşnakça Gürcüce ve Çerkezce olmak üzere birçok dile çevrilmiştir. Ankara İlahiyat Fakültesi hocalarından Muhammed Tayyip Okiç'in annesi bir tek kelime Türkçe bilmemesine rağmen Vesiletü'n Necat'ı ezbere bilmekte ve okumaktadır. Bunun nedeni peygamber aşkı ve bu aşkın Mevlit nüshasında tecessüt etmesi yani somutlaşmasıdır. Süleyman Çelebi peygamber aşkını eserinde en güzel surette terennüm etmiş ve dile getirmiştir. Vesiletü'n Necat'ı Almancaya çeviren Annemarie Schimmel olmuştur. Hüseyin Mucip el Mısri de Süleyman Çelebi'nin ilgili eserini Arapçaya kazandırmıştır. Dünyada 150'den fazla mevlit versiyonu tespit edilmiştir. Araştırıldıkça çeşitli kütüphanelerde Vesiletü'n Necat'ın eski nüshalarına ve yazmalarına ulaşılmaktadır. Bununla birlikte Vesiletü'n Necat gibi coşkuyla ve kesintisiz okunan başka bir mevlit örneği daha yoktur.
Uzlaşma çizgisi
Suriyeli dostumuz Züheyir Salim de mevlit kutlaması ile ilgili tartışmalara katılmış ve bu noktada şunları yazmaktadır:"Mevlit-i şerifin anma kutlamaları eski bir tartışma hususudur. Lakin 'kifayeti müzakere' aşamasına gelmiştir. Bu konuda sulh çizgisi veya tartışmalara nokta koyacak yaklaşım biçimi şudur: Kutlayan kutlamasını yapsın ve karşı çıkana da ilişmesin. Karşı çıkan da kutlama yapana itiraz etmesin. Kutlamaları savunma konusunda söylenecek yeni bir şey yok, her şey eskiden söylenmiştir. Karşı çıkanların argümanları da tarih boyunca tekrarlanmıştır. Tarihe mal olmuştur. Geride söylenmemiş bir şey kalmamıştır. Herkes kendi benimsediği yaklaşımdan sorumludur. Mesele ile ilgili bakış açısı hala tartışmalıdır ama en doğrusu, meselenin bu noktada dondurulmasıdır. Uzlaşma çizgisi budur."
İki yıl önce pandemiden dolayı Bahçelievler Devlet Hastanesi'nde yatıyordum. Hastanede kaldığım günler (Ekim sonları 2020), Mevlit kandiline denk gelmişti. Yalnızdım, teselli arıyordum. Mevlit kandili imdadıma yetişti, beni Mevlit-i Şerif'i dinleme hasreti sardı. Kanallar arasında gezindim ama öyle bir program yakalayamadım, esef ettim. Bunun üzerinden iki Mevlit kandili daha geçti. Pandemi eski etkisini kaybetti lakin dünyada gıda buhranı çıktı, üstüne bir de Doğu-Batı ilişkilerini rayından çıkaran ve kutuplaştıran Ukrayna krizi baş gösterdi. Dünya daha çarpık hale geldi. 24 Şubat 2022 tarihinde başlayan Ukrayna askeri harekatı üzerinden tek yanlı olarak bazen Putin'i suçluyoruz. Meseleye hikmet cihetiyle bakacak olursak; neden böyle oldu ve doğru tavır nedir veya nasıl bir tavır takınmalıyız? İslam'ın zuhur günlerinde Bizans ile Sasaniler gibi şimdi de Rusya ile Batı kapışıyor. Suriye'de Müslümanlara karşı muvazaa hattında olsalar da kuzeyde ters düştüler. Bu mesele onların ötesinde dünyayı kilitledi. Bu düğümü çözecek daha hakkaniyetli bir bakış açısına ancak misyonuna geri dönen İslam alemi sahip olabilir. Ukrayna Batı ile Doğu'nun kör düğümü (Gordiom) haline geldi. Ukrayna meselesini Rum Suresi üzerinden okuyabiliriz. Elbette Rum Suresinin veya Rum tabirinin Ruslara mı yoksa Batılılara mı intibak ettiği de mevlidin caiziyeti gibi tartışılmaktadır. İmran Hüseyin gibi Rus veya Putin taraftarları günümüzde Rumları Rusya'nın temsil ettiğini savunmaktadır. Kimileri de aksine Batı bloğunun bu kalıba uyduğunu düşünmektedir. Bloklar arasında Suriye üzerinden değil ama Ukrayna üzerinden birbirini savma yani tedafü kanunu işlemektedir. Pir Sultan Abdal'ın dediği gibi demiri demirle döverler. Egemenler de birbirlerini demirle sınıyorlar. Bu kilitlenme küresel zulmün kanatları olan egemenlerin kırılması ve birbirini etkisiz hale getirmesiyle son bulur. Altından da mustazaflar çıkar. Bu kutuplaşma ve çekişmeden galip ayrılanı veya geride kalan zulüm odağını da inşallah Müslümanlar haklar. Nitekim bir dua da şöyle denilmektedir: "Allahım zalimi zalimle bertaraf et, bizi de oralarından salimen çıkar." Bu anafor ve küresel çalkalanma içinde İslam dünyasının dirilmesini niyaz ederiz. İslam dünyası İslami değerlerle dirilirse o zaman adalet yerini bulacaktır. O vakit zulüm çanağı ve döngüsü haline gelmiş dünya adaletle tanışır!
Mevlit kandilinin hayırlara vesile olmasını ve tez elden zulümle dolan dünyanın yüzünü adalete dönmesini niyaz ederiz…
Mustafa Özcan