Kadim mezheplerle zorunuz veya sorununuz olabilir. Kendinize göre bazı yenilikler veya değişiklikler getirmek de isteyebilirsiniz. İnsan kendisini müçtehit makamında da görebilir. Lakin sıfırdan bir mezhep inşa etme, kurma iddiası haddi aşmaktır. Zira müçtehit olmakla mezhep kurmak aynı şey değildir. Faraza mutlak müçtehit sıfatı kazansanız bile bu mezhep kurma iddiasını desteklemez veya doğrulamaz. Bunun hayata geçmesi size değil ümmetin kabulüne racidir. Ümmetin kabulüne mazhar olması da Allah'ın kalpleri ona doğru çevirmesine bağlıdır. 'Ümmet kabulle karşıladı' yani kabul etti diye eski bir tabir vardır. Kur'an'da ve sünnette müminlerin yolu (sebili'l müminin) kavramı ile birlikte 'talakkathu'lummetü bi'l kabul/ümmet kabulle karşılamıştır' ifadesi de vardır. Bu mezhepler için de geçerli olan bir sözdür. Ümmetin kabulüne karin olmayan bir yol genelleşemez.
Bu nereden çıktı diye sorabilirsiniz? Suudi Arabistanlı imam ve vaizlerden Salih Megamisi haddini aşarak yeniden bir mezhep kurmak gerektiğini savunuyor ve buna kendisinin ehil olduğunu da söylüyor. Bahreynli Hasan el Hüseyni, Muhammed Bin Şemseddin ve Abdulkadir el Hüseyin gibi sahanın uzmanları bu tasarıma karşı çıktılar. Yepyeni ve sıfırdan bir mezhep kurma iddiasında bulunan Salih Megamisi adlı vaize tevazu veya haddini bilme dersi verdiler. Mezheplerin arkadaşlarıyla birlikte mezhep imamına ait bir dizi görüşün bir araya gelmesinden oluştuğunu lakin bunların şahsi fikirler olmadığını aksine naslardan süzüldüğünü ifade ediyorlar. Bunun yanında kurgu ile mezhep oluşturulmadığını aksine ümmetin bu görüşleri benimseyerek genelleştirdiğine ifade etmişlerdir. Kısaca mezheplerin oluşumu bir zorlama neticesi değildir. Mezheplerin oluşumunda şahsi dürtüler rol oynamamıştır. Mezhepler ilahi inayete mazhar olmuştur. Allah'ın müyesser etmesiyle birlikte ümmet tarafından çığır haline getirilmiştir.
Dört mezhep ilahi işaretle ümmet tarafından benimsenmiştir. Hilafı düşünülemez. Bu hususta mezhepler arasında müzahamet yani rekabet de yaşanmamıştır. Ümmet dördünü birden kabul etmiştir. Zaman zaman mezhep mensupları arasında çekişme ve sürtüşmeler olsa da sonuç itibarıyla bu mezhepler birbirlerini kabullenmiştir. Hatta Harun Reşid İmam Malik'in Muvatta'sını ve görüşlerini resmi hale getirmek ve genelleştirmek istemiştir. Bu teklife ilk karşı çıkan da hakikat namına ve İslam'ın genişliği namına İmam Malik olmuştur. Ahmet Bin Hanbel de mezhebi ihtilaflar üzerine bir kitap yazacağını söyleyen bir zata 'ismini ihtilaf değil, genişlik koy' demiştir. Dört halife gibi dört mezhep imamı da ilahi inayete mazhar olmuştur. İmam Malik itirazında hadis ve bundan kaynaklı fıkhın emsara yani Kufe, Şam, Medine ve Kahire gibi medeniyet beşiklerine yayıldığını ve dolayısıyla fıkhi görüşlerin Muvatta'dan ibaret olmadığını ve fıkhın tek bir mezhep içine indirgenemeyeceğini söylemiştir. Rivayetlerin hepsinin bir araya getirilmesi halinde bile görüşlerin teke indirilemeyeceğini bir gerçektir ve işin tabiatı genişlik iktiza eder. Fıkıh konusunda tekel kurulamaz. Bir başka husus ise dört mezhebin dışında kalan sahih mezhepler de zamanla amel ve tabi dışı kalmış ve inkiraza uğramıştır. Görüşler sadece kitap satırları arasında kalmıştır. Taberi, Evzai, Leys Bin Saad, Süfyan-ı Sevri gibi 13'e çıkan mezhepler bunlar arasındadır. Fakat bunlara kalıcılık, beka nasip olmamıştır. Bazen de mezheplerin yayılması sosyolojik nedenlere bağlı olarak gelişmiştir. Bazen de siyasi tercihlerin ürünüdür. Maliki mezhebinin Afrika'da yayılması coğrafi zemine ve çevreye uygunluğundandır. Buna mukabil Endülüs Emevilerinin Bağdat doğumlu mezhepler yerine Medine İmamı Malik'in mezhebini benimsemeleri ve tercih etmeleri siyasi mülahazalara mebnidir. En azından Fatimiler gibi Abbasilere siyasi zeminden rakip olan Endülüs Emevileri doğrudan Abbasi devleti merkezli (Bağdat) fıkhi ekoller yerine Medine İmamı Malik'in mezhebini tercih etmişlerdir. Bir dönem de yine Endülüs'te Evzai mezhebi geçerli olmuştur. En azından Macid Arsah Geylani'nin yaklaşımı budur ( Es Sanamiyye ve'l Esnam fi Sakafeti el Asabiyyat el Arabiyye, s: 43).
Bunlara ilaveten İmam Takiyyüddin Subki ve İbni Teymiye kimileri tarafından mutlak müçtehit olarak görülseler de İmam Subki İmam Şafii mezhebinin sınırları içinde kalmıştır. Kimileri bunu resmi makamına ve buna bağlı olarak devletten aldığı maaşa bağlamıştır. Aksi takdirde Suyuti gibi kendisini Nil adalarından birisinde uzlete çekilmiş olarak bulabilirdi. İbni Teymiye ise en azından fiiliyatta yeni görüşler bildirse de görüşleri sistematik bir mezhep haline gelmemiştir. O da Hanbeli mezhebi sınırları içinde görülmüştür. Selefilerden bir kısmı ise çabalarını mezhep kurmaktan ziyade mezhep yıkmaya harcamıştır. İslam tarihinin akışı içinde kalıcılık ve beka dört mezhebin dışında kimseye yar ve nasip olmamıştır.
Kuba Camii eski imamlarından Salih Megamisi'nin mutlak müçtehitliğe ve onun ötesinde yeni bir mezhep inşasına soyunması çirkin görülmüştür. Yaşayan içtihadı veya müçtehitleri lüzumlu gören iki ekolden birisi On İki İmam Şiiliği öteki de bazı Hanbeliler daha doğrusu Hanbelilik adı altında Vehhabi/Selefi ekoldür.Halbuki içthad adı kullanılmadan yeni ihtiyaçlar eski mezheplerin içinde giderilmiş ve tekemmül etmiştir. Eski yöntemle yeni sorunlara cevap verilmiştir.
Kabe yerine Erdebil Tekkesini ziyarete giden Şeyh Haydar bağlıları 'neden Kabe'ye değil de Erdebil'e gidiyorsunuz?' sorusuna şöyle cevap vermişlerdir: 'Biz ölüye değil, diriye gideriz.' Gerçekte bir iki asır sonrasında fıkhi konularda dirileri gitmişler ama manevi anlamda ölülerin mezarlarından ayrılmamışlardır (Son Kızılbaş Şah İsmail/Tufan Gündüz, Yeditepe, s: 32). Şöyle veya böyle dört mezhepte karar kılınması ümmeti disipline sokmuştur. Aksi takdirde din sahası kargaşaya boğulabilirdi.
Bir Suudi Kanalına konuşan Meegamisi şunları söylemiştir: "Umudum Allah'ın izniyle ellerimde yeni bir mezhebin doğduğunu görmektir. Birileri bana 'sen de kimsin?'diye sorabilir. Bununla birlikte ümmet nezdinde bulunan açık ve gedikler yeni bir mezhebin kurulmasını gerektirmektedir. Geçmişten gelen fıkhı görüşlerin elenmesi de kaçınılmazdır. Bu ya bir kurul tarafından ya da kişi tarafından üstlenilebilir. Bunun benim tarafımdan yapılmasını Allah'tan niyaz ediyorum. "Hadis kabulünde senedin tek ölçüt haline geldiğini ve bunun da araya zayıf hadislerin sızmasına hizmet ettiğini söylemektedir. Bu açık bir şekilde yeni mezhebin hadis metinleriyle oynayacağı anlamına gelmektedir. Ona göre fıkıh beşeri bir işlemdir muhakkak gözden geçirilmelidir. İki işlemin bir arada yürütülmesi gerektiğini söylemektedir. Eski fıkhın elenmesi ve yeni bir mezhep kurulması. Seyyid Kutup siyasi ve sosyal olarak bozuk ortamlarda içtihat kurumun işletilmesinin bu kurumu yıpratacağını ve buradan çıkan görüşlerin sağlıksız olacağını söylemiştir. Nitekim Nasır ve ardından Esat ifta kurumunu istismar etmişler hatta oyuncakları haline getirmişlerdir. Bu durumda yapılması gereken Abdurrahman İbni Ebi Leyla'nın yolunu tutmak değil Ebu Hanife'nin yolundan gitmektir. Bir dönem Hasan el Benna'nın vekili haline gelen Hasan Bakuri sonrasında Nasır'ın fetva makamında fıkıh noteri haline gelmiştir. Bu durumda fetva kurumu, yöneticilerin keyfi ve hevasına tabi olacaktır. Nitekim de öyle olmuştur. Üretimi düşürmemek için orucu yeme fetvası gibi. Fetva kurumunun sağlıklı işlemesi için bütün kurumların da ona eşlik etmesi gerekir. Birleşik kaplar teorisinde olduğu gibi. Galiba Salih Megamisi, Muhammed Bin Selman'ın müçtehidi olmak ve onun namına mezhep kurmak hevesine kapılmış. En küçük itirazda ulemanın hapishaneyi boylamasına karşılık Megamisi'nin bu cüreti başka bir ihtimale yer bırakmıyor. Muhammed Gazali'nin ifadesiyle çöl fıkhından ya da Harici fıkhından sonra şimdi de liberal fıkhı deneyecekler. İbni Teymiye'nin Mardin fetvasının revize edilmesi üzerinden süreci genişletebilirler.
Bir zamanlar sultanların vaizleri deyimi meşhur olmuştur. Şimdi de sultanların müçtehitleri deyimi gündeme geldi. Vehhabiler mezhepleri kendi hevalarına göre kesip biçtiler. Lakin en azından fıkhi alanda yeni bir mezhep kurma iddiasında olmadılar. Buna güçleri de yetmezdi. Megamisi ise liberal zeminden sultanları tatmin edecek görüşlerden mürekkep yeni bir mezhep ortaya koymak istiyor. Muhammed bin Şemseddin'in yorumuyla meşhur hadisleri reddederek zayıf rivayetler üzerine yeni bir mezhep bina edecekler. Bazı takipçiler ise Megamisi'nin ramazan ikliminde Müslümanların asude iklimlerini gölgelemek için yeni bir mezhep kurma fitnesini ortaya attığını ifade ediyor. Herhalde yeni mezhebe de Megamisi mezhebi diyecekler. Sultanlara hizmet ederken onların hışmından korkmak lazım. Kurbu's sultan ateş-i suzan demişlerdir. Muhammed Bin Selman'ın Muhammed el Ureyfi ile arası iyiydi. Şimdi Ureyfi'den haber bile alınamıyor.
Eski fıkhi mezhepler geneli itibarıyla otoriteye yakınlık üzerinden değil otoriteye rağmen kurulmuş ve yayılmışlardır.
Mustafa Özcan