Bazı yüce ruhlar var ki bütün çabaları iyilik inşa etmek üzere kuruludur. Çevrelerinde iyi bir dünya kurmak ve bırakmak için yaşarlar. Nusret Özcan da bu sınıftan bir dostumuzdu. Önden gidenler kervanına katıldı. Nusret gibi güzide arkadaşların aramızdan çekilmesiyle geride bahtımıza çorak bir dünya kaldı. Hayatını iyilik inşa etmek üzere kurmuştu. Maziden aldığı güçle geleceğe çengel atmak istiyordu. Bu yolda himmet ederken ruhu beden kozasını terk ederek ötelere uçtu. 22 Haziran 2007 tarihinde çok sevdiği şehir olan İstanbul'da vefat etti ve böğründe toprağa verildi. Böylece maşuk ile müştak birbirine kavuştu.
Kardeşim İbrahim Özcan etkilenmiş olmalı ki, Nusret Özcan'la alakalı olarak Hakkı Yanık'ın vefat yıldönümüyle alakalı yazdığı 'Gümüş Sakal' yazısına temas etti, gönderme yaptı. Hikayeci Mustafa Kutlu vaktiyle yine Yeni Şafak'ta Nusret Özcan veya onu hatırlatan bir yazı kaleme almış ve başlığını da şöyle kurgulamıştır ' Gümüş Sakal Öldü mü?' Gerçekten de Nusret Özcan'ın sakalı gümüş rengindeydi. Kızıl veya altın renginde olsaydı herhalde ona da Barbaros derlerdi. Nusret aramızdan ayrılalı 16 yıl olmuş. Dile kolay. Bir ömür gibi. O ve emsali birleştirici, kaynaştırıcı ruh veya ruhlar aramızdan süratle çekiliyor. Ortak simalar kalmadığı gibi o simaların sulayıp beslediği ortak mekanlar da azaldı. Nusret Özcan gibi aramızı bulan ve neşe kaynağımız olan; birimizi diğerine kenetleyen hayat burçları ve harçları da yok oldu ve kayboldu. Onu kaybettiğimize mi üzülelim yoksa ondan mahrum kaldığımıza mı?
Nusret Özcan mekanların kimliğine çok dikkat ederdi. Doğrusu bendeniz o kadar dikkat etmezdim. Sözgelimi İstanbul'un tarihi derinliği olan Suriçine çok önem verirdi. Orada Bizans'tan sonra yüzyıllar boyunca Osmanlı ruhu yaşamıştı. Bu ruh, bütün köşelere sinmişti. Nusret o yaşayan ruhu hissederdi. Eyüp Sultan bu ruhun atar damarı idi. O, Eyüp gibi semtler üzerinden tarihe koridorlar açardı. Bu koridorlar üzerinden tarihi teneffüs ederdi.
Tam Nusret gibi olmasa da benim de hayatımda maziye özlemle yaşadığım devreler var. Onların bağrında ne mutluydum! Bu yönüyle hayatım ikiye ayrılır. Geçmişte yaşadığım dönemler, gelecekle köprü kurduğum ve buluşmayı düşlediğim dönemler. Maziyi düşlediğim, mazinin koridorlarında yaşadığım onunla avunduğum dönem hep beni mutlu etmiştir. İkinci dönem ise geleceği düşlediğim ve yaşanmamış geleceğin gölgesinde böğründe yaşadığım dönemdir. Neredeyse mutluluğumu elimden almıştır. Yakaladığını sandığım an elimden kayıp gitmiştir. Mazinin derin vadileri genelde bana mutluluk bahşetti. Ataların engin ve dingin ruh dünyasında yaşadım. Gelecek hayaliyle yaşadığım dönemler ise hep kuraklık ve hayal kırıklığı ile doldu. Hep ileriye ve iyiye gidelim diye çırpınırken kısmetimize aksilikler ve terslikler düştü. Yine de belki bir gün kaçırdığımız günleri kaza ve telafi ederiz.
Nusret Özcan ile soyisim benzerliğinin dışında kimsenin bilmediği ikinci bir ortak yönümüz daha var. Bu yönümüzü ben de yeni keşfettim. Bu ortak yönümüz, bunu ortaya çıkaran ressamların da meçhulüdür. Onlar da kaderin memurları. Bu yönümüzü, kaderimizi çizen kudret kalemi biliyordu. Bu yönümüz zaman olgunlaşana kadar belki de sır perdesi arasında kalacak. Belki de vakti merhunu geldiğinde kaderin ilmikleri, kayıtları çözülecek, bilinmeyen bilinecek. Unutmadan, Nusret sadece derviş değildi aklı muhakemesi de yerinde ve kuvvetliydi.
Gümüş sakalın yazıldığı ve yayınlandığı gazetede (Yeni Şafak) ben de geçmişte 'gümüş saçlı komutanı' yazmıştım. Gümüş saçlı komutan Rus kalleşliğine kurban giden Aslan Mashadov'dan başkası değildi. Çeçenler için yok olma ile Rus esareti altına girme arasında onurlu bir çıkış arıyordu. Bu gergefte Rus kalleşliği sonucu şehit edildi. Onu müzakere adına pusuya çağırmışlardı. Kendi cenahından onu anlamak istemeyenler olduğu kadar Ruslar da ona pusu kurmak istediler. İki arada bir derede kaldı. Onuruyla şahadete gitti.
Yeltsin-Putin döneminde Batılılar, Şeyh Şamil'in şanlı direnişi karşısında himmete gelen Batı aydınları kadar bile duyarlı olamadılar. Çeçenleri yüzüstü bıraktılar. Şimdi onlar Ukrayna'ya arka çıkarken Putin'in ele geçirdiği Çeçen iradesi aynı topraklarda Rusların safında çarpışıyor. Bütün bunlar hesap hatası olduğu kadar samimiyet yoksunluğu ve o zemininden uzaklığa işaret ediyor.
Aslan Masahadov gibiler gidince yerlerini Putin ve Ramzan Kadirov ortaklığı aldı. Mashadov yerine işbirlikçi zeminde Ramzan Kadirov yükselişe geçti. Daha iyi bir dünya kurma fırsatı böylece heba edildi, kaçırıldı. Umut edelim ki kaçırılan fırsat geçici olsun.
Mustafa Özcan