"Evrensel Barış ve İslam" veya "Dünya Barışı ve İslam" olarak çevirebileceğimiz Seyyid Kutup'un "es Selam el Alemi ve'l İslam" adlı bir eseri var. İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünyanın bir barış vahası olması dileğiyle kaleme alınmıştır. Savaş sonrası barış beklentileri tavan yapmıştı ve o dönemde barışa dair kitaplar revaçta idi. Peki! Küresel bir barış mümkün mü ve mümkünse bu nasıl sağlanır? Öncelikli olarak, dünyanın karakteri katıdır ve katılık üretir. Bu da savaşa yatkınlık demektir. Bu nedenle de dünya barışını sağlamak kalpleri yumuşatmaktan geçer. Bu da dinin gönül yönüyle ve rekaik yani ahiret boyutuyla alakalıdır. Nitekim Kadisiye Savaşı öncesi veya İslam - Pers savaşları sırasında Pers ordularının komutanı Rüstem, İslam ordularının temsilcisiyle buluşmak, görüşmek ister. 'Durup dururken neden buralara kadar zahmet edip geldiniz?' diye meraklı sorusunu Rib'i bin Amir'e tevcih eder. İnsanları kula kulluktan çıkarmaya ve dünya darlığından ahiret genişliğine çıkarmaya geldik diye mukabele eder. Burada toprakla ilgili hiçbir talep yoktur. İslam'ın misyonu çok kısa ifadelerle özetlenmiştir. Dünya darlığı, katılığından ileri gelir. Bir gün cihan padişahı Üçüncü Selim Hüsn-ü Aşk'ın müellifi Şeyh Galip'in dizinin dibinde yatmaktadır. Şeyh Galip bunu neye borçlu olduğunu sorar. O da 'dünya gailesi bastığında ve katılıklarından bunaldığımda adeta vahayı andıran sizin dizinizin dibinde huzur buluyorum' der. Dünya katı karakteri ile birlikte gönül huzurunu alıp götürür.
Bunu daha da indirgeyenler vardır. Sözgelimi Özden gazetesinin kurucularından Abdulkadir Duru bir teori geliştirerek 'dünyayı hayvanlar idare ediyor' demiştir. Bunu da hayvansal gıdaların tüketimine bağlamıştır. Buradan hareketle hayvansal gıdaların insanda katılık ürettiğini söylemek istemiştir. Bu meseleye başka zaviyeden bakanlar da var. O da hayvanların insanlar tarafından tüketilerek bir nevi insanlık mertebesine yükseltilmesidir. Elbette çok et tüketmek bünyeye katılık kazandırabilir. Bununla birlikte peygamberlerin ve büyük insanların ete karşı perhize gittiklerini duymadık.
Bununla birlikte etin de ölçülü bir biçimde tüketilmesinde elbette fayda var.
Peki! İşin aslı faslı nedir? Kalbi yumuşak tutmak ve kalp katılığından Allah'a sığınmaktır. Kur'an bazı taşların, kayaların parçalanarak içinden pınarlar fışkırdığını ve çağladığını belirtir. İnsanoğlu ise bunun hilafına kalp katılığında taşları da geçebilir. Habil ile Kabil arasındaki yaşanan mesele üstünlük taslama meselesinden kaynaklanmıştır. Şeytanın Adem'i kıskanması da öyle.
Esasında dünyaya geçici bir gölgelik olarak bakanlar onun için niza etmeye değmeyeceğini bilirler. Nitekim gönlü ve yüreği genişlerden olan Hafız-ı Şirazi' Dünya ne metaisti ki erzed benizai' demiştir. Kısaca dünya niza ve çekişmeye değmeyecek kısalıkta bir gölgeliktir. Gaflet onun kısalığının farkına varamayışımızdadır. Halbuki dünya her gün değirmen misali insan topluluklarını öğütmektedir. Bununla birlikte kalp katılığından doğan sonsuz ihtiras, dünya uğrunda kavgaları kızıştırmaktadır.
Hafız-ı Şirazi Bir başka beytinde ise şunları söyler: İki cihanın rahat ve selametini iki harf tefsir eder: Dostlarına karşı alicenap davranmak düşmanlarına karşı da müdara ile hareket etmektir. Kısaca dünya ve ahiret sevinci, saadetinin iki anahtarı olduğunu vurguluyor. Birincisi dosta karşı mürüvvet göstermek. Diğeri de düşmana karşı da müdara etmek. Müdaraya idare etme sanatı diyebiliriz. Ancak bunu hikmet sahipleri başarabilir. Demek ki dünya barışı idare etme sanatıyla bağlantılıdır.
Hafız'ın hemşerisi Sadi-i Şirazi de sulh-u kül noktasında hadislerden ilham alarak dünyaya barış ve ondan öte dostluk noktasında rehberlik yapar.
Beni âdem aza-yı yek-digerend
Ki der-aferineş zi-yek gevherend
Çü uzvi be-derd avered ruzigar
Diger uzvhâra nemaned karar
Tu ki ez mıhneti digeran bi gami
Ne şayet ki namet nehened ademi.
*
İnsanlar bir beden ve her insan bu bedenin azası gibidir.
Çünkü insanların yaratılışları aynı cevherden süzülmektedir.
Eğer günün birinde bedendeki bir organ hastalanırsa
Diğer organlar da bundan etkilenir, huzuru kalmaz.
Eğer ki sen başkalarının ızdırap/dert/gamından habersiz isen
Seni "insan" olarak isimlendirmek belki de yakışık almaz.
Burada hastalanan organ benzetmesi tamamen hadisten mülhemdir. Buhari ile Müslim'in rivayet ettiği ortak hadiste şöyle denilmektedir: Numan Bin Beşir, Hazreti Pygamberden nakletti: Müminler dostluklarında ve sevecenliklerinde ve birbirlerine karşı merhametlerinde bir bünyeye ve cesede benzerler. Bir organı sıkıntıya düşse diğer organlar ona uykusuzluk ve ateşle karşılık verir.
İnsanlığın ortak mirası olarak inşallah bir gün Mevlana ya da Sadi-i Şirazi gibi, onların üstadı olan Hazreti Peygamberin vecize ve sözleri de BM çatısına yazılacaktır. Kestirmeden barışa bu yoldan yani ihkak-ı haktan gidilir.
Cihat ise sadece barışın ve hayrın önündeki pürüzleri kaldırmaktır. İnsanları muayyen inanca zorlamak değil.
Şimdiden cümleye ve herkese hayırlı bayramlar dilerim! Ve nice hayırlı bayramlara…
Mustafa Özcan