BEKLENTİLER İLE GERÇEKLER GERİLİMİNDE MESLEK LİSELERİNDE SAYILAR VE TRENDLER
Mesleki eğitim veren liselerin ve bu kurumlarda okuyan öğrencilerin sayısı Türkiye'de çokça tartışılan bir konudur. Sanayiciler ve işverenler yeterli sayıda yetişmiş eleman bulamadıklarını, bu bağlamda meslek lisesi mezunlarının sayısının yetersiz olduğunu iddia etmektedirler. Buna karşılık meslek eğitiminden sorumlu yöneticiler bu liselerin, dolayısıyla da bu okullarda okuyan öğrencilerin sayılarını artırmayı kurumsal hedef olarak önlerine koymaktadırlar.
Diğer taraftan Eğitim Bir-Sen'in 2017 yılı Eğitime Bakış raporunun sunduğu verilere göre Türkiye'de mesleki eğitim sürecindeki öğrenci sayısı OECD ortalamasının üzerindedir. OECD ortalaması % 40 iken Türkiye'de bu oran %44 civarındadır. Ayrıca teknoloji üreten ülkelerde bu oranın daha da düştüğü görülmektedir. Kore %18, Japonya %22, Danimarka %26, İngiltere %32, Almanya %36 ve Fransa'da ise %40 dolaylarındadır. Bu ülkeler aynı zamanda yüksek teknoloji üreten ülkelerdir. Bu verilere göre, bilgiye dayalı sanayi üretimine geçen ülkelerde meslek liselerinde okuyan öğrenci sayısı azalmaktadır.
Niçin meslek liselerinde okuyan öğrenci sayısı yüksek teknoloji ile üretim yapan ülkelerde düşmektedir?
Üretim biçimlerindeki değişiklikler, duyulan işgücü ihtiyacını ve niteliklerini doğrudan etkilemektedir. Geçmişte sanayileşme süreçleri, nasıl tarım toplumuna dayalı işgücünü kökten değiştirdiyse bugün de yapay zeka ve robotik uygulamalara dayalı sanayi 4.0 uygulamaları, üretim biçimlerini ve buna bağlı olarak da meslekleri radikal bir şekilde dönüştürmektedir. Traktör, tarım alet ve makineleri tarımı az insan gücüyle, daha kısa sürede ve daha verimli yapabilmeyi mümkün kıldı. Yetkin ve güçlü bir tarım makine seti –gücüne ve kapasitesine bağlı olarak- tarım toplumundaki on köy nüfusunun yaptığı işi daha kısa sürede yapabilmekte, binlerce dönüm araziyi işleyebilmekte ve hasatı kaldırabilmektedir. Bundan dolayı sanayileşme sonrasında tarımsal üretimde toprak büyükleri ve verimlilik bakımından ölçek önemli hâle gelmiştir. Toplumsal yaşamda ise, tarımsal nüfus yani çiftçiler, yeni meslekler bulabilmek için şehirlere göç etmiştir. Şehre gelen bu nüfusun önemli bir kısmı, sanayileşmenin üretim biçimi olan fabrikalarda işçi olarak çalışmıştır. Bugün ise üretimde artık yapay zeka kullanılıyor ve robotik uygulamalar hızla yaygınlaşıyor.
Bugünün üretim biçimini ana hatlarıyla şöylece özetleyebiliriz: Algoritma ve kodlamaya dayalı yazılım programlarıyla makinelere yapacakları eylem ve davranışlar öğretiliyor.Böylece robotik makineler seri üretim yapıyorlar. Ayrıca makinelerde, üretim hattının farklı noktalarındaki, taşıyıcılarda ve ürünlerdeki sensörler, aynı anda birbirinden farklı çok sayıda veriyi ölçüp merkezî yazılım programına/sistemine aktarıyorlar. Sistem kodlama ile üretilmiş algoritma çerçevesinde tanımlanan parametrelerde öğrenip uyarı verebilmekte, verilerigrafiğe dökebilmekte ve belli kararlar alabilmektedir. Böylece sanayi 4.0 fabrikalarında üretim insansız olarak veya çok az insanla otomatik olarak gerçekleşebilmektedir. Çeşitli haberleşme protokolleri sayesinde haberleşen ve birbirine bağlanarak bilgi paylaşabilen akıllı ağ oluşturmuş cihazlar sistemi otomasyonu daha da artırmaktadır. Bu olguya "nesnelerin interneti" adı da verilmektedir.
Ayrıca yine üretilen malzemelerin lojistiği yani depolanması ve tasnifi de nesnelerin interneti, barkodlama ve sensörler aracılığıyla insansız bir şekilde yapılabilmektedir. Sensörler yine tanımlanan parametrelerde malzeme, üretim hattı ve lojistik gibi alanlarda ürünün ağırlığı, büyüklüğü, ısısı, dayanıklılığı, taşınma mesafesi, üretilme hızı gibi onlarca konuda işletim sistemine veri aktarmaktadır. Ölçeğe bağlı olarak sadece bir günde milyonlarca veri ortaya çıkmaktadır. Tüm bu veri yığınına ise "büyük veri" adı verilmektedir. Mühendisler, veri ve sistem analistleri bu büyük veriyi analiz edip ürünün geliştirilmesi, tasarımı ve üretim bandının tekrar dizaynı konusunda belli aralıklarla ana kararlar üretebilmekte ve üretim stratejilerini yenilemektedirler.
Bu üretim biçimiyle seri üretimin hızı ve miktarı artmakta; insansız ortamdan dolayı ısıtma, aydınlatma, sağlık ve gıda giderleri düşmekte; insandan kaynaklanan hatalar azalmaktadır. Şirketler karlılıklarını ve rekabet güçlerini artırabilmek için bu üretim biçimlerine geçmektedir. Mesela beyaz eşya, otomotiv, tekstil ve makine sanayii ile seri üretim mobilya sektöründe bu üretim modellerini kullanmaktadır. Ayrıca bu ölçekteki şirketler, depolama ve ürün sevkiyatı gibi lojistik hizmetlerini de bu modelle yapmaktadırlar. Bunun somut sonucu olarak fabrikalarda ihtiyaç duyulan insan sayısı azalmakta ve çalışanlarda aranan nitelik ve beceriler değişmektedir.
Bu süreci görece önceden yaşayan ülkeler hızlı bir şekilde eğitim planlamalarını buna göre uyarladıkları için meslek liselerinin ve bu okullarda eğitim gören öğrencilerin sayısı düşmektedir. Bu ülkeler, lise düzeyinde temel becerilere odaklanıp meslek eğitimini lisans ve yüksek lisansa kaydırmaktadırlar. İçinde bulunulan zaman diliminde şekillenen ve gelecekte ortaya çıkacak yeni mesleklere göre gerekli becerileri tespit ederek okul türlerinin dağılımını ona göre yönetmektedirler.
Nanoteknoloji, genetik teknolojileri ve 3D yazıcı kullanımları gelecekte üretim biçimlerini daha da radikal bir şekilde değiştirme potansiyeline sahiptir.Üretim süreçlerinde yaşanan bu değişim göz önünde bulundurulduğunda ve Türkiye'nin yüksek teknolojiyi hedeflediği düşünüldüğünde şu hususlar öne çıkmaktadır:
Türkiye ortaöğretim düzeyinde, meslek lisesi öğrenci sayısında hedeflenen belli bir ortalamaya ulaşmıştır. Bu durumda öğrenci sayısını artırmayı hedeflemek makul görünmemektedir.
Mevcut meslek liseleri "iş yerinde eğitim" ile "iş garantili" eğitim modellerine geçmeyi planlamalı, sanayici ve meslek odalarıyla işbirliğine girip ihtiyacın azaldığı alanların bu çerçevede dönüştürülmesini öncelemelidir. İşverenlerin okul yönetimlerine eklemlenmesi meslekî beceri eğitimi ve buna bağlı olarak programların güncellenmesine katkı sağlar.
Günümüzde analitik, sosyal iletişim, bilgi teknolojileri okur-yazarlığı gibi yeni beceriler öne çıktığı için bu hususun program ve ders tasarımında da dikkate alınması faydalı olacaktır.
Bu çerçevede kariyer yolunun inşası ve beceri gelişiminin tasarımı bakımından meslek liseleri ile meslek yüksek okulları arasındaki ilişki ve meslek yüksek okulları yönetimi ayrıca önemlidir. Her iki konu da ayrı bir yazıyı hak etmektedir.