Türkiye kritik zamanlardan geçiyor. Bir yandan yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Bir yandan da uluslararası güç dengelerinde yoğun dalgalanmalar yaşanmaktadır. Uluslararası ilişkilerin geleceği öngörülemez ve kaotik bir mahiyete bürünmektedir. Türkiye sınırları içinde terörle mücadelede ciddi bir başarı elde edip güvenliğini başarıyla tesis etmiştir. Diğer yandan Suriye sorunu sebebiyle dışarıdan kaynaklanabilecek güvenlik endişeleri hala devam etmektedir. Ekonomik yönden ise Türkiye yeni bir evreye ve modele geçmek durumundadır. Yapılan hazırlıklar da bu yöndedir. Üretim ve istihdam odaklı, katma değer üreten bir ekonomiye yapıya ihtiyaç vardır. Bilgi kullanımı, yeni teknoloji üretimi, yaratıcılık, girişimcilik, tasarım kapasitesi ve yerel şartlara uygun çözümler üretebilmek çok daha fazla öne çıkmaktadır. Bu ise Türk eğitim sisteminin reform ihtiyacını daha da acil hale getirmektedir.
Yerel yönetimlerin eğitimle ilişkisinin güçlendirilmesi
Türk eğitim sisteminde sorunların çabuk tespiti, çözümlerin sürdürülebilir olması, reformların hızlı yapılabilmesi ve eğitimin kalitesinin sürekli arttırılabilmesi için yerel yönetimlerin eğitimle ilişkisinin güçlendirilmesi ve organik hale getirilmesi önemlidir.
İkinci olarak bu nokta Türkiye gibi bölgesel farkların fazla olduğu coğrafyalarda yerel şartlara uygun ekonomik çözümlerin geliştirilmesi bakımından önemlidir. Merkezden çözüm olarak geliştirilen model yerelde farklı unsurların etkileşimiyle tam tersi sonuçlar doğurabilmektedir. Mesela aday öğretmenlik uygulaması çok iyi olmasına rağmen Doğu ve Güneydoğuda yeterli sayıda aday olmaması sebebiyle buralarda başarılı olamamıştır. Aday öğretmenler derslere girmek durumunda kalmıştır.
Üçüncü olarak yerel yönetimlerin eğitim süreçlerine katılması yereldeki liderlik kapasitesini sürece katabilecek ve yerel aktörlerin kalkınma sürecindeki kapasitelerini geliştirecektir. Çünkü yerelde en önemli aktörler büyükşehir belediye başkanları ve belediye başkanlarıdır. Yerel yönetimler eğitim sürecine katıldıkça sorunların çözümü için üniversite, sanayi ve ticaret odaları, esnaf odaları, ilgili sivil toplum kuruluşları gibi diğer aktörler de devreye girecektir. Eğitimin şehir kalkınmasına olan olumlu etkileri fark edildikçe yerel aktörler insan kaynaklarının gelişimi ve diğer şehirlerle rekabet edebilmek için eğitim süreçlerine daha fazla ilgi duyacaktır. Bu ise yerel liderlik kapasitesini arttırır. Zamanla halkın eğitim süreçlerine desteği daha da artar.
Dördüncü husus eğitimin kalitesinin sürekli arttırılabilmesi mali kaynak üretimini gerektirmektedir. Yerel yönetimler bu hususta anlamlı bir fark yaratabilir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın Vizyon Belgesi'nde açıkladığı tasarım-beceri atölyeleri, nitelikli öğretmenlik mesleği gelişim eğitimleri, yeni okul mimarileri, okul yöneticilerine yönelik etkili okul yönetim eğitimleri, erken çocukluk eğitiminin yaygınlaştırılması gibi hedefler ciddi mali kaynak gerektirmektedir. Merkezi bütçeden bunların karşılanabilmesi çok zordur. Bunun dışında okulların normal bakım, tamir ve fiziki gelişimleri için de mali kaynağa ihtiyaç vardır. Yerel yönetimlerin mali yapılarının güçlendirilerek eğitimle ilişkisinin güçlendirilmesi çok daha fazla katma değer üretecektir.
Son olarak ise Türkiye'deki eğitim sistemi oldukça merkezi olduğu için bürokratik süreçler uzun, ağır ve çözüm odaklı olmaktan ziyade "sorgulanmaktan ve eleştiriden" kaçınmak üzere işlemektedir. Milli Eğitim Bakanlığı bürokrasisinin hızlı bir şekilde çözüm odaklı ve etkin liderliğe dayalı hale dönüşmesini beklemek çok gerçekçi değildir. Seçimle iş başına gelen belediye başkanlarının bürokrasiyi azaltma ve süreçleri kısaltma yönünde katkıları olacaktır.
Yerel yönetimlerin eğitimle ilişkisinin güçlendirilmesi noktasındaki çekinceler
Bu noktadaki en önemli çekince Türkiye'nin güvenlik endişelerine dayanmaktadır. Yerel yönetimlerin eğitimde yetki ve sorumluluklarının arttırılmasının "üniter yapıyı" bozacağına dair endişeler vardır. Çözüm sürecinde yaşananlar, HDP'nin PKK ile arasına mesafe koyamayışı, kazılan hendekler bu noktada haklı kaygılar doğurmaktadır. Türkiye'nin bir bütün olarak ortak gelecek inşa etme iradesi, bu ülkeye duyulan aidiyet duygusunun güçlenmesi ve Türk toplumunda güvenin güçlenmesi bu noktada adım atılabilmesini mümkün kılacaktır. Yalnız bu yönde hiç adım atılmaması sebep-sonuç ilişkilerinde bir kısır döngü oluşturmaktadır. Merkezi hükümetin denetim süreçlerini iyi tasarlayıp güçlendirmesi; mali bütçe ve destekleri denetimle ilişkilendirmesi sağlıklı yol alabilmek için önemlidir.
İkinci önemli çekince yerel yönetimlerin mali yapısının buna hazır olmadığıdır. Bu konu yasal düzenlemelerle ve dünyadaki Türkiye'ye uyabilecek uygulamaların aktarımı ile çözülebilir. Bu noktada merkezi bütçeden ayrılan payın arttırılması; emlak alım satımına, emlak vergilerine, yakıt alımı gibi kalemlere özel vergi konulması veya toplum temelli çözümler gibi oldukça fazla yol vardır.
Üçüncü çekince ise yerel yönetimlerin kapasitesinin ve insan kaynaklarının buna hazır olmadığı şeklindedir. Bu kısmen doğru olabilir. Fakat özellikle büyükşehir belediyeleri yetişkinlere yönelik yaygın eğitim çalışmalarıyla sürece dahil olmuşlardır. Bir tecrübe de oluşmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan her düzeydeki yöneticilerin belediyelere nakil atamalarıyla bu süreç en uygun şekilde çözülebilir. Böylece iki kurum arasında ortak zihniyet zamanla oluşacak, kademeli geçişin ileri adımları atılabilecektir.
Dördüncü olarak yerel yöneticiler ve Milli Eğitim Bakanlığı'nın il ve ilçe müdürlükleri eğitim için işbirliği yapmak hususunda alışkanlıkları sebebiyle gönüllü değillerdir. Bir zihniyet ve alışkanlık dönüşümüne ihtiyaç vardır. Bir tespit olarak da bunu kaydetmek önemlidir.
Prof. Dr. Atilla Arkan