17. yüzyıldan itibaren 19. yüzyıla gelinceye kadar en temel sorun bilim ve teknolojinin lokomotifliğindeki "değişimi" anlamak, sosyal ve siyasal bir düzen inşa edebilmekti. Sanayileşme ve şehirleşme küre üzerinde gözüken en önemli unsurlardı. Bu süreç Batılı devletlerin hegemonyasında gerçekleştiği için "hegemonyanın ideolojisi" onlar tarafından tanımlandı ve siyasal düzenin kazananı onlar oldu. Bu yüzyılların değişim hikayesi ve toplumların dönüşümü felsefe ve sosyal bilimler tarafından uzunca bir zamandır anlatılıyor.
Yaşadığımız ve gelmekte olan yüzyılda ana belirleyici unsur "değişimin hızıdır". Hızı arttıran ise "bilgi teknolojileridir". Yazılım (yapay zeka) ve hardware (nanoteknolojiler) alanındaki gelişmeler insanın teknik kapasitesini şaşırtıcı düzeyde artırmış ve bilgi, bilim, teknoloji ve ürün üretme süreçlerini çok hızlandırmıştır. Teknolojik ürünler bir yıllık süreçte yeni versiyonlarıyla yenilenmektedir. Bilim kurgu filmlerindeki teknolojik ürünler ve hizmetler normal hayatın bir parçası olmaktadır.
Değişimin hızı, insan psikolojisi, alışkanlıklar, toplumsal ve siyasi yapılar üzerinde derinden etkide bulunmaktadır. Beşli onlu yaş aralıklarında adeta 2-3 nesil farklılığı kadar karakter, alışkanlık ve beklenti farkları oluşmaktadır.
Bu ve gelecek yüzyılın en önemli gerilimi "sabit olan" ile "değişimin hızı" arasında her bir ölçekte uyum inşa edebilmektir. "Aidiyetler" ile "değişimin hızının ortaya çıkardığı talepler" arasında gerilim artmaktadır. Bu gerilimler şu noktalarda kendisini göstermektedir:
Küresel ölçekte karşılıklı hızlı etkileşimler,
Yaş grupları arasında farklılaşma,
Ülke içi ve ülke dışında hareketliliğin gittikçe artması ve farklılıklarla birlikte yaşama durumlarının atması,
Kurumların sürekli reform ihtiyacında olması,
Değerlerin yeniden yorumlanması ihtiyacı
Bu süreçler zorunlu olarak eğitim sürecinde de karşılığını bulmak durumundadır. Eğitim sürecinin her bir noktasında yani öğrenci, öğretmen ve eğitim yöneticilerinin esnek, kapsayıcı ve kuşatıcı tavır gösterebilme becerileri çok daha önemli hale gelmektedir. Eğitim literatüründe bu ihtiyaca "kapsayıcı eğitim" kavramsallaştırmasıyla atıfta bulunmaktadır.
Değişimin hızının çok daha fazla hissedilmesiyle eğitim süreçlerinde "farklılıklar" çok daha öne çıkmaktadır. Eğitim sisteminde değişimin hızından dolayı bireysel farklar belirginleşmektedir. Engelli vatandaş, eğitim alma hakları temel bir insan hakkı olarak kabul edildiği için, bu farklılıklarıyla eğitim sisteminin içinde yer almaktadır. Kültür ve alışkanlık düzeyindeki farklılıklar aile, şehir ve bölge ölçeklerinde eğitim sistemi içinde gözlemlenmektedir. Dünyada hareketliliğin artmasından dolayı Türkler farklı ülkelere gitmekte ve farklı ülke vatandaşları Türk eğitim sisteminin parçası olmaktadır.
Bu bağlamda farklılıkların anlaşılması, farklılıklardan beslenerek kişilerin "kendi aidiyetlerinin farkına varması", mukayese yaparak "kendisine" dair bir iç görü geliştirebilmesi, farklılıklardan etkileşimle zenginleşme, muhtemel çatışma durumlarının etkili bir şekilde yönetilebilmesi imkânlarının doğmasına da sebep olmaktadır.
Kapsayıcı temelli eğitim öğretim, "farklılıklara" yapılan vurgu ile şu imkânları sunmaktadır:
Farklılıklar üzerinden kişi kendi sahip olduğu alışkanlıkları ve değerleri daha iyi anlayabilir.
Farklı kültürlerin ve yaşam tarzlarını tanıyabilir.
Farklı yaşam tarzlarının insan davranışlarına yansımasını fark edebilir.
Farklılıkların altında insanların taşıdığı temel insani değerleri keşfedebilir.
İnsanlarla temel insani değerler üzerinden ilişki kurabilme becerisi kazanır.
Kapsayıcı eğitim, öğretim süreçlerinin bireysel çeşitlilikleri tatmin eden insan kaynağının yetiştirilmesini ve öğretim yöntemlerinin geliştirmesini vurgulamaktadır. Gelen yüzyıl ve değişimin hızı, standart öğretimler yerine beceriler üzerinde yapılandırılmış öğrencinin eğitim performansına ve bireysel ihtiyaçlara dayalı çeşitlendirilmiş öğretim süreçlerini öne çıkarmaktadır. Kapsayıcı eğitim, tüm toplumsal farklılıklara yönelik kaliteli ve kuşatıcı eğitim süreçleri üretmeyi hedeflediği için "sosyal adalet" vurgusunu da ihtiva etmektedir. Kapsayıcı ve kuşatıcı eğitim sisteminde yerinde çözüm önerileri ve işleyen modeller üretilebildiği için eğitime dair ekonomik çözümler üretebilme potansiyeli de yüksektir.
Kapsayıcı eğitim, Müslüman toplumların imparatorluk dönemlerindeki tarihsel ve sosyal tecrübesine atıfla anlaşıldığında, kültürel ve felsefi dönüşümün etkili olmasına katkı sağlayacaktır. Ulus devlet tecrübesinde yeni bir millet inşası amacıyla "tek tipçi okuma" daha ağırlıklı idi. Osmanlı devletinde olduğu gibi imparatorluk kültürlerinde ise çok farklı kültürleri bir arada tutup siyasal hakimiyeti uzun süreli devam ettirebilmek ana amaç olduğu için "farklılıklar" tanınmış ve varlıkları çok çeşitli formlarda devam etmiştir. Kapsayıcı eğitimden istenen faydaların hasıl olabilmesi için bu sürekliliğin inşası önemlidir.
Kapsayıcı eğitim, bireyin kendi aidiyet alanlarına hakimiyeti ve derinliği arttığı müddetçe çok daha fazla başarılı olabilir. Kendi ülkesine aidiyet bağını zayıflatan bir kapsayıcı eğitimin başarılı olduğu iddia edilemez.
Prof. Dr. Atilla Arkan