Sabah Gazetesi'nin usta yazarı ve spor yorumcusu Hıncal Uluç'u kaybettik. Hıncal Uluç 83 yaşındaydı.1990 yılından itibaren Sabah'ta önemli yazılara imza atan Uluç, Türk gazeteciliğinin kıdemli isimlerinden biriydi.
17 yaşında gazetecilik hayatına başlayan duayen gazeteci 1990 yılından beri Sabah Gazetesi'nde köşe yazılarına imza atıyordu. Uluç, ayrıca A Spor'da spor yorumculuğunda da bulunuyordu.
Hıncal Uluç benim de hayatımda önemli bir yere sahiptir. Şöyle ki:
Yıl, 1999 Şubat ayıydı. 28 Şubat zulmünün tüm karanlığıyla sürdüğü bugünlerde Aydın Doğan gazeteleri Posta ve Hürriyet birden aleyhime yayınlara başladılar. Daha sonra bunlara televizyonları da katıldı. Hakkımda 10 civarında soruşturma açıldı. Sağlık Bakanlığı, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk Tabip Odası, Adalet Bakanlığı, İstanbul Sağlık Müdürlüğü bunlardan bazılarıydı.
O kadar yoğun bir kampanya idi ki bunalmıştım. Çok şükür, bizim gazeteler beni savunan yazı ve haberlere yer veriyorlardı ama çok ses getiren onlardı. Derken işte bu bunaltıcı ve bıktırıcı yayınlara yiğit ve gerçekçi bir ses cevap verdi. Bu isim Hıncal Uluç'tu. 17 Şubat 1999 tarihli Sabah Gazetesi'ndeki Hıncal'ın Yeri adlı köşesinde 'Gericilere asıl kim hizmet ediyor?..' başlıklı yazısında şunları yazdı:
"Çocukluğumun hala unutamadığım anılarının başında gelir, anneannemin eli…
Son yıllarda feci migren krizine dönüşen baş ağrılarım daha ilkokulda vururdu beni… Başım zonklar, ilaç para etmezdi.
Anneannem gelirdi yanıma..
'Şimdi ben elimi ağrıyan yere koyacağım ve okuyacağım. Geçecek' derdi.
Kilis Müftüsü Muharrem Efendi'nin eşiydi anneannem. Kızını o devirde İstanbul Erenköy Kız Lisesi'ne yatılı gönderen, keman dersleri aldıran, bugün için dahi çağdaş müftüydü dedem. Anneannemi bir gün dahi çarşaflı veya sıkma başlı görmedim. Eşarbını örterdi hep. Başı açık gezmezdi. Ama annem ve teyzem, başörtüsü de kullanmadılar.
Anneannem o işte…
'Başını dizime koy' derdi. Anneannemin dizine başımı koyardım. Elini tam ağrıyan yerin üzerine koyar, hafif hafif okşamaya başlardı. Dudakları da kıpırdardı bakardım. Fısır fısır okurdu.
Dua okurdu…
Ve başımın ağrısı geçerdi.
Anneannemin elinin ve duasının baş ağrımı geçireceğine inandığım için, geçerdi. Modern tıp bu gerçeği kabul ediyor.
Yakınlarından, sevdiklerinden biri hastalanınca dua etmeye başlayan milletiz, bunu hatırlatmaya gerek yok. Hele tıbbın bittiği yerde, ümidin devam etmesinin tek dayanağı, tek yoludur dua.
Bütün bunları niçin anlatıyorum?
Hastalarının bazılarını hocaya yollayan bir ruh doktorunu, laiklik adına asmaya karar verdik de ondan.
Kopan kıyamet içinde gerçek gazeteciliği Yeni Yüzyıl yaptı. Olayı derinlemesine inceledi. Doçenti buldu konuştu.
Hepsini okudum.
Okuyunca gördüm ki, Doçent Dr. Sefa Saygılı, gerek gördüğü hastalarını hocaya yollayarak bilimsel tedavi yapıyor.
Vücuduna şeytan girmiş genç kızları ellerinde İncil ve haçla rahiplerin nasıl kurtardığını sinemalarda keyifle seyreden ve bu filmleri ballandıra ballandıra yazanların, Doçent Saygılı'ya yargısız infaz uygulamalarını anlamak güç.
Doçent Saygılı, 'Mastürbasyon yaptığı için kendini günahkâr kabul eden bunalıma giren bir hastaya, özellikle bekâr erkeklere kendi kendini tatmin etmenin günah olmadığını gösteren hadislerden örnek vermek, bu yönde dini telkinle sorunu çözmek suç mu?' diyor. 'Niçin meditasyona evet de duaya hayır?' diye soruyor.
Hele dört bir yanını sahtekâr üfürükçülerin sardığı bu ülkede, bu işin bilim adamları eli ile yapılması hem de ne kadar olumlu…
***
Yıl 1973... Bir yıl süren hastane serüvenim, beşi bulan ameliyatlarım, arada mide kanamaları, sarılık… Yaşama umudum sonra öğreniyorum, yüzde 3'lere düşmüş.. Kilom 39.. Korkunç bir iskelet gibiyim…
Şairin 'Ne hasta beklerdi sabahı' dediği o bitmez tükenmez uykusuz geceleri ben biliyorum. Enjeksiyonla damardan veriyorlar uyku ilaçlarını.. Ama gene uyuyamıyorum… Taaa ki…
Taa ki, Gülhane Hastanesi'nin hemen yanında bir cami var. O caminin minarelerinden sabah ezanını duyuyorum…
O ezan sesi, Tanrı'nın bana yaşanacak bir gün daha bahşettiğini haber veriyor, içimi tarifi imkânsız bir huzur kaplıyor…
En ileri ilaçların yapamadığını bu ilahi çağrı sesi yapıyor ve uykuya dalıyorum..
***
İnsanların inançlarına saygı duyalım. Anlamsız din düşmanlığı, inanç saygısızlığı kadar bu ülkede irticanın ekmeğine yağ sürecek şey yoktur!.."
Evet, Hıncal Uluç'un yazısı böyle. İnanın bu yazıdan sonra ortalık tersine döndü ve üzerimdeki baskı ve saldırıların dengelendiğini yaşadım. Kendisine minnet ve teşekkür borçluyum.
Hep yakından takip ettiğim ve saygı duyduğum Türk basınının duayen bir kalemiydi. Geniş kültüre sahipti. Her konuda malumatı vardı.
Dobraydı, şu ne der hesapları yapmaz, doğru bildiğini haykırırdı. Eksikliği hep fark edilecektir.
Rabbim rahmetiyle muamele eylesin…
Prof. Dr. Sefa Saygılı