Osmanlı'nın son yüzyılında geliştirilen ve durumu kurtarmak ümidiyle bütün güçlerle hareket edebilecek yedek kadroları elde bulundurmak taktiği vardı.
Tanzimat Dönemi denilen 1839- 75 arasında, Mustafa Reşid Paşa İngiltere yanlısı olarak bilinirdi; Âli Paşa Fransa ve Mahmûd Nedim Paşa da Rusya taraftarı! (Ama onlar da 'kapıkulu' değil, o ülkelerle işbirliğine öncelik verilmesinin daha faydalı olacağı kanaati taşıyan kimselerdi.)
Osmanlı, o zamanlar, Duvel-i Muazzama /büyük devletler sayılan Fransa, İngiltere, -özellikle 1870'lerden itibaren - Bismarck Almanyası ve Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ve de Rusya Çarlığı arasındaki siyasetlerle bir çıkış yolu arıyordu. (Bugünkü B. Amerika ise henüz dünya siyasetinde etkin değildi.)
***
Osmanlı Devleti ise ortaya çıkan zaaflarıyla, emperial güçlerin iştahını kabartıyordu. Savaşlar, borçlar, isyanlar, hepsi bir aradaydı. Ki, Tanzimat döneminde yapılanlar, genelde, 'Duvel-i Muazzama'nın dikte ettirdikleri düzenlemelerdi. Öte yandan, Yeniçeri 1826'da şeklen kaldırılmıştı, ama anlayış olarak asker yine de 'isyancı yeniçeri kafası' taşıyordu.
Nitekim 1876'da Sultan Abdulaziz tahttan asker oyunlarıyla indirilip öldürülüyor; yerine geçen Sultan 5. Murad, 3 ay kadar sonra, aklî dengesini yitirdiğine dair emareler dolayısıyla alınıp, yerine 2. Abdulhamid getiriliyordu. O da, (Hicrî-1293) / 1877-78- Osmanlı- Rus Harbi'ni kucağında buluyor ve o savaşta uğranılan korkunç ağır yenilgiyle, kendilerini asırlarca uğraştıran bu büyük 'Müslüman Gücü'nü yok etmek arzusu emperial güçleri daha bir iştahlandırıyordu.
***
Buna rağmen, 2. Abdulhamîd'in devleti yeniden derleyip toparlaması ve ayağa kaldırma hamleleri 33 yıl daha ayakta kalmayı sağladı, Osmanlı'ya.. Ama o da, dış düşmanların oyunlarını göremeyen iç güç odaklarının basiretsizlikleri sonunda azlediliyor; iktidarı, 'hürriyet' nârâları atarak ele geçiren İttihad-Terakkî Cemiyeti ise, 600 yıllık bir devleti 10 senede çökertiyordu.
Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı'yı yöneten, İttihad- Terakkî Cemiyeti'nin 'Enver- Tal'at -Cemal Paşa Üçlüsü' idi. Tahttan indirilen 2. Abdulhamîd'in, 'savaşa girmekten kesinlikle kaçınılması' yönündeki tavsiyelerine rağmen, Osmanlı Devleti savaşa Almanya'nın safında girmişti. Abdulhamîd'in yerine gelen Sultan Reşad ise karar alırken 'Enver ne der, Tal'at ne der' diye hesap etmek zorunda kalacak kadar zayıf iradeli idi.
O savaşın sonu, mâlûm.. Direnen bir Müslüman halkın kan ve canları, emperial planlara kurban edildi.
***
Bugün de belki ülke isimleri ve liderler değişti, ama özü itibariyle hem Osmanlı ve onun merkez üssündeki Türkiye ile diğer ülkeler arasındaki güç yarışı devam ediyor.
Bugün için, 100 yıl önce, 400 yıllık Osmanlı ülkesi olan Irak ve Suriye'nin paylaşılması için.. B. Amerika, İngiltere, İran, Rusya ve son anda devreye girmeye muvaffak olan Fransa.. Bu coğrafyada cirit atıyor.
7 yıldır yüzbinleri yutarak devam eden Suriye Buhranı'nın ilk 5 yılında devreye askerî olarak girmemek için olanca dikkatini gösteren Türkiye'nin, son iki sene içinde sınır ötesindeki ateşin kendisine sirayet etmemesi için, son derece temkinli olarak ve dünya siyasetinin karmaşık kombinezonları arasında dengeli bir siyaset izleyerek giriştiği askerî hamlelerinin başarıya ulaşması, dünyadaki belli güç odaklarının yeni denge arayışlarını da ortaya çıkarmıştır.
Rusya'ya, 'Bu bölgede son sözü biz söyleriz..' havasını atmak üzere USA, UK (İng.) ve Fransa tarafından yapılan üçlü saldırıyı, Fransa Başkanı Macron'un, 'Türkiye'yi Rusya'dan ayırdık..' şeklinde yorumlaması, Amerika'nın Türkiye'yi fazla rahatsız etmemek için Suriye'de PKK-PYD'den ziyade, 'arap gücü' sayılabilecek bir ordu gücü kurmak istemesi..
Anlaşılıyor ki, Müslüman halklarını kanı daha çooook akacak gibi..
Emperial- şeytanî güçler kendi planlarını uygulamak isterken, Müslüman halklar da keşke, uluslararası dengeleri gözetmekle birlikte, sadece kendi inanç değerlerine dayanmayı prensip edinen yöneticilere tutunabilseler..
Selahaddin E. Çakırgil - Star