12 Mart 1971 Askerî Darbesi'nin hedefinin, sadece kemalist resmî ideolojinin tahakkümünü pekiştirmek olmayıp, aynı zamanda ülkeye, komünist ideolojiyi hâkim kılmak isteyenlere karşı bir direnme stratejisi geliştirmek olduğu da söylenebilirdi.
O zamanlar, Sovyetler Birliği Amerikan emperyalizmiyle güç yarışındaydı. Marksist eğilimlilere, 'Arkasından gittikleri ideolojinin Sovyet Rusya'nın güdümünde, laik kesimlerin de Batı emperyalizminin güdümünde olduğunu' söylediğimizde; kendilerine hakaret edildiğini, hemen 'Rusya güdümlü' diye haksızca suçlandıklarını söylerlerdi.
Ama, o kesimlerin, 15-20 yıl sonralarda Sovyet Rusya çöktüğü zaman, 'kelaynak'lar gibi ortada kalıverdiklerini görünce, şaşkınlık içinde söyleyecek söz bulamadıkları görülecekti.
Ama, o cenah, o sırada, Vietnam Savaşı'nda, Kuzey Vietnam'daki komünist güçlerle Güney Vietnam'daki Amerikancı güçler arasında devam eden kanlı savaşta, komünist tarafın yanında yer almayı gerekli görüyorlardı.
Onların karşısında olan bir kısım çevreler ise, komünistlere karşı üstünlük sağlandığına dair haberler geldiğinde seviniyorlardı.
Bu iki cenah da, gerçekte Çin Hindi'ndeki emperyalistler arasındaki kapışmanın temelinde neler olduğunu, hattâ son 100 yıldaki yakın tarihî geçmişini bile bilmiyorlar, sadece ilgi, sempati ya da hayıflanmalarını bir futbol maçında taraf tutar gibi sergiliyorlardı.
Ama sesi çok zayıf çıksa da, müslüman halkın sessiz büyük çoğunluğuyla, meselelere İslâm açısından bakmaya çalışan taraf olarak bizler ise, zâlimler arasında bir tercih yapmayı da zulüm bildiğimizden, sadece o kanlı savaşta asıl ezilenlerin, her iki tarafta yaşayan on milyonlarca sivil halk olduğu gerçeğiyle, kalbî yaklaşım açısından, mazlum ve çaresiz halkların yanında olduğumuzu hissettirmeye çalışıyorduk..
*
Neydi, Vietnam Savaşı'nın tarihî arka planı?
Çin Hindi (Vietnam) , 1850'lerden beri Fransa ve İngiltere'nin sömürgesiydi. Bu iki ülkenin askerleri, bu işgal ve sömürge topraklarını paylaşmakta anlaşmaya varamadıkları zaman, iki tarafın askerleri arasında sık sık çatışmalar oluyordu.
İkinci Dünya Savaşı'nda ise,bu coğrafyaya Japonya hâkim olmuştu. Ama Japonya, 2. Dünya Savaşı'nda yenilmek üzere olduğu sırada, bu coğrafyadaki halkları, yabancı istilacılara karşı direnmeleri için örgütlemişti. O sırada, Hitler Almanyası'nın işgali altında olsa bile, Fransa'nın Vietnam'daki güçleri, Vietnam'da tahakkümlerini sürdürüyordu; 2. Dünya Savaşı'nın son demlerinde, General De Gaulle'ün 'Hür Fransa' Hükümeti Vietnam'a bütünüyle hâkim idi. Ama, Amerika'da Eisenhower'in başkanlığı döneminde Fransa, 1954'de Vietnam'dan çekildi ve bu kez de (Vietnam, Laos, Kamboçya, Tayland gibi) bütün o Hind-i Çin ülkelerinde, nasyonalistlerle komünistler arasında savaşlar tahrik edildi, tezgâhlandı.
Dünyadaki birçok yerde, II. Dünya Savaşı sonrasında iki kutuplu bir dünya düzeni ortaya çıkınca.. Batı bloku lideri Amerika ile, Doğu bloku lideri Sovyet Rusya, birbirini kuşatma politikası takib ediyorlardı.
Amerika, 1963-73 arasında Vietnam Savaşı'na korkunç şekilde müdahale etmişti.. Amerikan emperyalizmi , yüz binleri - milyonları savaş ateşi içinde eritiyordu. Ama, 1967 yılında, dönemin Amerikan Başkanı Lyndon Johnson, Amerika içinde de yükselen protesto gösterilerine karşı çıkarken, 'Vietnam Savaşı sâyesinde Amerikan ekonomisi yüzde 70'lik bir atâletten kurtarılmıştır..' diyordu. Bu gibi açık cinayetkârlıklara rağmen, Türkiye bir NATO üyesi olduğu için ve Amerika aleyhinde, savaş karşıtı yapılan gösterilere katılmak, komünist olarak suçlanmak korkusunu da beraberinde getireceğinden, kimse cesaret edemiyordu. Yine de, Amerika'dan 20.000 km kadar uzakta cereyan eden savaşın görüntüleri, ölen, yaralanan, acı çeken asker görüntüleri, savaş sırasında mağdur olan sivil halkın durumu, özetle kan ve gözyaşı, insanları savaştan soğutmuş ve böylece 1970'lere gelindiğinde Amerika'da kamuoyunun savaşa olan desteği azalırken, savaş karşıtlığı ülke çapında daha geniş kitleleri kuşatmıştı.
*
O savaştan geride hâfızamıza kazınan sahneler mi?
Çenesindeki uzun, beyaz sakalıyla bir komünist liderden çok, bir Budist rahibini veya bir Uzak Doğu filozofunu andıran Ho Shi Minh... (Komunist kuzeyin zaferinden sonra, Güney Vietnam'ın başkenti olan Saygon'a onun ismi verildi).
Bir gerilla savaşı üstadı sayılan General Giap...
Kuzey Vietnam'dan da, Güney Vietnam'dan da yüz binlerin ölümüne sebeb olan savaşı protesto etmek için, üzerlerine benzin döküp kendilerini yakan onlarca Budist rahibler...
Komunistlerin elindeki Viet-Kong gerilla örgütü...
Şehirlere ve sivil kitlelere karşı Amerika'nın kullandığı en ağır silahlar, bombardımanlar ve dahası, savaşlarda kullanılması uluslararası hukuk ölçülerine göre yasak olan, hedefleri alevler içinde kavuran 'napalm' bombalarından kurtulmak için çırıl-çıplak olup, sağa sola kaçışan kız ve oğlan çocuklarının çarpıcı sahneleri...
Bir general tarafından, yakalanan bir 'muhalif'in şakaklarına kurşun sıkılırken, maktul'ün o anda ki yüz hatlarını yansıtan dehşetli fotoğraflar...
Yakılıp yıkılan köyler, şehirler, yollar, köprüler, barajlar, ziraat alanları...
Ve o pirinç tarlalarında, çamurun içinde binbir zorlukla üretmeye çalıştıkları pirinçten, silahlı tarafların ellerinden almaması için gizleyebildikleriyle yetinen aç-perişan milyonlar...
Bu arada, toplu halde yapılan işkenceler, tecavüzler, insanları canlı canlı yakmalar, biyolojik saldırılar, napalm bombaları, köy baskınları, toplu cinayetler ve yağmalar sıradan hale gelmişti. Amerikan askerleri yakaladıkları Vietkonglar'ı diri diri helikopterlerden atarak öldürüyorlar; Vietkonglar da ele geçirdikleri Amerikan askerlerine akla gelebilecek her türlü işkenceyi yapıyorlardı.
Güney Vietnam'ın 300 bin'i, Kuzey Vietnam'ın 1 milyon 200 bini aşan, Amerika'nın ise 60 bine yakın savaşçı kayıpları, sivil Vietnam halkından ise, 2 milyon civarında insanın eridiği bir savaştı, Vietnam veya o zamanki ismiyle Çin Hindi, (Hind-i Çin) Savaşı..
* Ho Şi Minh hatırâtında, savaş yıllarını ve sonuçlarını anlatırken -her ne kadar, insan kaybı hakkında verdiği rakamlar, başka kaynakların bildirdiğine göre, çok abartılı gözükse de-, şöyle diyordu:
"Tüfeği olanlar tüfekleri, kılıçları olanlar kılıçları, kılıçları olmayanlar küçük çapa ya da sopalarıyla savaştı. Her mezra ve cadde birer kale, her insan bir savaşçı, her parti hücresi bir kurmay heyeti gibiydi. Zafer, çok büyük bedellerle, 13 milyon kurban, binlerce kayıp, yüz binlerce yaralı ve sakatlarla kazanıldı."
*
Ama, Türkiye'de doğru-dürüst bir tepki ortaya koyamıyorduk.. Çünkü kamuoyu, bütünüyle Amerika'nın yanında gibiydi; çünkü komünistlerin yanında olmaktan derin bir nefret duyuyorlardı.
Halbuki, ilgi çekicidir, 1964 - Roma Olimpiyatları'nda ağır sıklet boks şampiyonu olur olmaz , artık Cassius Clay değil, 'Benim adım Muhammed Ali... Ben Müslümanım...' diye dünyanın dikkatini üzerine çeken ve müslüman halkları arasında da derin bir heyecan oluşturan Amerikalı siyahî boksör, Amerikan makamlarınca, savaşmak için Vietnam'a asker olarak gönderilmek istendiğinde, 'Vietnam'daki savaş, benim inancımın savaşı değil.. Orada komünizm ve kapitalizm savaşıyor ve ben müslümanım, öyle bir savaşta taraf olamam...' mânasında bir karşı tavır geliştiriyor ve bundan dolayı, 'Ağır sıklet dünya şampiyonluğu unvanı' iptal ediliyor, hapisle cezalandırılması isteğiyle mahkemelere veriliyor, ama Muhammed Ali geri adım atmıyordu. Ve o, Türkiye'de bizim sesimizi yükseltemediğimiz konuda, bizim de sesimiz oluyordu..
*
Ho Chi Minh liderliğindeki Kuzey Vietnam'daki komünist taraf, 1,5 milyon yurttaşını ve yakma ve zehirlemeler sonucu topraklarının 3'te birini artık faydalanamayacak şekilde kaybetmesine rağmen, savaştan galip çıktı.
Amerikalılar ise bölgede 58 bin ölü bırakırken, savaş sonrası Vietnam'dan ülkelerine dönen askerlerin önemli bir kısmı da intihar ederek hayatlarına kendi elleri ile son verdiler. Amerikan kamuoyu şoke olmuştu ve bu tesirden uzun süre kurtulamadı da...
Hattâ, o sırada Amerikan Başkanı olan Richard Nixon, 'Amerika bundan sonra büyük savaşlara girmemeli, hiç savaşmadan, ya da küçük savaşlarla büyük diplomatik zaferler elde etmeyi hedef edinmelidir.' diyordu.
Amerikan emperyalizmi, Vietnam'da 10 yıla yakın süren savaşlardan, yenik olarak çıktığını zımnen ilân etmiş oluyordu.
Ve Amerika, Henry Kissinger'in, Pakistan'ın Peşaver şehrinde iken rahatsız olduğu ve kaldığı otelde hasta yattığı ve yanına kimsenin yaklaştırılmadığı ve ancak Amerikan yetkililerin helikopterle kendisiyle görüştüğünün açıklandığı bir-iki haftalık süre içinde, Vietnam ve Pekin'e gidip gelerek, gizlice görüşmeler yaparak, mekik diplomasisiyle, savaşı durduran andlaşmayı imzaladığı, daha sonra yapılan açıklamalardan anlaşlıyordu, 1973'de..
Ve, 1975'de iki Vietnam birleşti.
*
Bir de o dönemde, Afrika'da arka arkaya siyasi istiklallerini kazanan irili ufaklı devletler ve derin iç çatışmalar vardı. İç siyasetteki çalkantılar karşısında, dışarıyla ilgilenmek de bir meşguliyet tarzıydı.
*(Devamı gelecek)
**
Selahattin Eş Çakırgil