ÇAĞDAŞ KÜRESELLEŞTİRİLEN İNGİLİZ-YAHUDÎ MEDENİYETİNİN ANA İDEOLOJİSİ
1. Sermâyecilik
İdeolojiler dizisinin ilki ve en eskisi olmanın yanında, ikisi dışında, ötekilerin menşei olmuştur. İki pâyândası, daha özgül bir deyişle, altideolojisi vardır: Sömürücülük-Sömürgecilik[1] ile İmperyalism.
Aşağı yukarı 1200'lerden, yânî Haçlı seferlerinden itibâren Orta ile Batı Avrupanın siyâsî, toplumsal-kültürel ile iktisâdî gelişmeleri, iç içe cereyân etmişlerdir. Bunlardan hangisi öncelik taşıyor, bunu tayîn etmek bayağı zor bir işdir. Yine de, Merkantilismin, Derebeğliğin bağrında gelişmiş şartların sonucu olduğu öne sürülebilir. Ne var ki, Derebeğlik düzeninin çözülmesini, On beşinci yüzyıldan itibâren, başta Kuzey batı Avrupada olmak üzre, Merkantilismin geçerliliğini yitirmesine bağlayabiliriz. Derebeğliğin bağrında ortaya çıkan kentsoylulaşma eğilimleri, berâberlerinde artıürün ile sermâye birikimi temâyüllerini de getirmişlerdir. Kentsoyluluk, bağrından çıktığı toprak zâdegânlığının yanında, Katolikliğe odaklanan dini de gündemden düşürmüştür. Toprak zâdegânlığı, Kentsoyluluğa tebdîl olurken, Merkantilism de Sermâyeciliğe (Fr Capitalisme) dönüşmüştür. Bu dönüşümlerin başını On yedinci yüzyılın ikinci yarısından itibâren çeken İngiltere, tarihte eşine rastlamadığımız bir güç ve etki merkezi olacaktır. Avrupa kıtasında yer alsın almasın, bu gidişe ayak uydurmayan yahut uyduramayan her toplum, İngilterenin kahredici 'soluğ'unu ensesinde duymuştur.
Haddizâtında, toprak zâdegânlığını ve onun siyâsî-iktisâdî nizâmı demek olan Derebeğliğini Avrupada ilk izâle eden Fransa olmuş, onu da Ispanya takîb etmiştir. Adı anılan iki ülkede derebeğliği, 'merkezî devlet asilzâdeliği' lehine iktidârından ferâgat etmiştir. Buna karşılık, İngiterede merkezî devlet asilzâdeliği ile toprak zâdegânlığı arasında daha 1215'ten, yânî Magna Cartadan itibâren hak ile imtiyâz dengesi kurulmuştur. Bahis konusu denge, 1534'te akdolunan 'Üstünlük Ahitnâmesi'yle (İng Act of Supremacy)[2] merkezî asilzâde iktidarı ile Kilise ve nihâyet Oliver Cromwell'in (1599 - 1658) başını çektiği, başarısızlıkla sonuçlanmış, cumhuriyetci hareketle (1653 - 1658) birlikte, bütün karşıt unsurlar arasında temîn olunmuştur. İngiltere, bu yoldan, bir yanda Vatikandan bağımsız ve millî olan Anglikan kilisesini ihdâs etmiş; öte taraftan da merkezî asilzâde iktidarı, toprak zâdegânı ile yeni teşekkül hâlinde bir sınıf olan Kentsoylular arasında uzlaşma sağlamıştır.[3] Bütün bu köklü uzlaşmalara rağmen, İngiltere, geleneksel dinî ve siyâsî yapısından tavîz vermemiştir. Bu cümleden olmak üzre, İngiltere, bir din ve hükümdarlık devleti[4] olarak hayatını sürdürmüştür. Şu var ki, İngilterede gerek din gerekse siyâset hayatı, yeni iktisâdî şartlar ile bunların berâberlerinde getirdikleri sınıf düzenlemelerine boyun eğmiştir. Yeni iktisâdî şartları Hür Sermâyecilik terimi altında derleyebiliriz. Hür Sermâyeciliğin sınıfıysa, Kentsoyluluktur. Adı üstünde, kentsoyluluk, şehirlilik (Fr urbanite) demektir. Şehir dışında, demek ki kırda, dahî yaşasanız, hayatınızı, yine, şehirli âdâbına uygun kılarsınız. Bahis konusu âdâp, giyim kuşamdan tutunuz da hâl ile hareketlerin, davranma tarzları ile tutumların en ince ayrıntılarına dek uzanır. Nitekim, kırlık alanlarda inşâa olunan mâlikhâneler, gerek mimarî yapıları gerekse hâvî oldukları imkânlar itibârıyla şehirdekilerin sureti olmuşlardır. Onsekizinci ile Ondokuzuncu yüzyıllarda kaleme alınmış seyâhatnâmelerde gördüğümüz resimlerdeyse, balta girmemiş yağmur ormanlarına dalan beğefendiler, kolalı gömlekli, boyunbağlı ve takım elbiselidirler. Yeryüzünün hangi köşe bucağına giderlerse gitsinler, İngiliz hanımefendisi (İng lady) de beğefendisi de (gentleman), şehir hayatlarının maddî ile kültürel değerleri ile unsurlarını, mümkün mertebe, gerçekleştirmeğe bakmışlardır. Hikâyeye, daha doğrusu, nükteye inanacak olursak, bir İngiliz beğefendisinin yatak kılığında bile, boyunbağı eksik olmazmış! Tabîî bu işde bayağı tuhaf bir aykırılık göze çarpmıyor değil: Zihniyet iktisâdîleşmekle birlikte, özellikle Yeniden diriliş döneminde, demek ki 1500'lerde Ortaçağdakilerden farklılaşan soyluluk âdetleri ile âdâbımuâşeret kuralları hiç değişmeden yürürlükte kalmışlardır. İşte bu iki, aykırı gibi gözüken, unsurun mezci, çağdaş şehirli hayatın[5] anaörneğini teşkîl etmiştir: Bir yanda Sermâyeci iktisâdın gerektirdiği serbest rekâbetci müteşebbisliği, öbür taraftaysa, şehirli hayatın âdâbımuâşeret zapturaptı (Fr discipline). Yalnız, bu zapturapt, yine çok ilgi çekici bir husus, merkezî devletin hukukî-inzibâtî tasarruflarından ziyâde, aile ile okul kaynaklı eğitim yoluyla tek tek kişilere aşılanmıştır. Başka bir deyişle, kentsoylu İngiliz, kendisinden beklendiği gibi giyinip kuşanmıyor, yiyip içmiyor, davranmıyor ve iş görmüyorsa, güç ve yetkiyle donanmış belirli bir merci tarafından derdest olunup cezâya çarptırılmıyor. Başına daha kötüsü geliyor: Ayıplanıp dışlanıyor, aforoz ediliyor. İktisât kadar siyâset ve düşünce hayatı bütünüyle ademimerkezîdir (Fr decentralise). Herkes, kendi başına ve kendisinden sorumlu. İşte, daha 1300'lerden itibâren gelişip 1790'larda olgunlaşan Hür Sermâyeciliğe doğru yol alan kentsoylu yaşama ile düşünme tarzının açıkca sınanıp denendiği tecrübe sahası, Yeni İngiltere, nâmıdiger Amerika Birleşik Devletleri olacaktır.
Sermâyecilik, ideoloji olarak, özel mülkiyet hakkının savunulmasından ibâret değildir. Filvakî, özel mülkiyet, insanların, konar-göçer avcılık safhasından yerleşik tarım toplumu yaşayışına geçişlerinden beri varolagelmiş bir kurum olup bütün medeniyetlerde kendini göstermiştir. Sermâyecilik, haddizâtında yüksek verim sağlamaya yönelik üretim araçları ile üreten insan gücünün özel mülkiyete dayanmasıdır. Yüksek verim sağlamaya yönelik üretim araçları ile üreten insan gücüne mâlik olmak sermâye birikimini temîn edebilmiş herkese açıktır. Buradan da aynı tür malı üretenler arasında rekâbet doğmuştur. Sermâye birikimi ile kâr haddini rakîplerine oranla yükseltebilen, git gide öbürlerini sâfdışı kılar. Böylelikle tekelci sermâyenin ortaya çıktığı görülür. Bunu önlemeğe yönelik olarak çıkarılan kanunlar, 'dostlar alışverişte görsün' kabîlindendirler. Zirâ, merkezî devlet, 1700'lerin başlarından itibâren gittikce büyük sermâye öbeklerinin hâkimiyetine, hiç değilse, denetimi altına girdiği görülür. Görünüşte yasaklansa dahî, devlet desteği açıktan yahut gizlice varlığını duyurmuştur. İngitere ile Felemenk, cihânşumûl sömürge imparatorluklarını şirketleri yoluyla kurmuşlardır. Hedef ülkeye şirket arkasına devlet desteğini almış durumda giriyor. Bölge yahut ülke bir kere sağlama bağlandıktan sonra, oranın, âsâyişi başta olmak üzre, idârî, mâlî, eğitim, öğretim bütün meselelerini merkezî devlet üstlenir. Günümüzde de, filhakîka, Amerika Birleşik Devletleri, aynı iktisâdî-siyâsî hedefi benzer yöntemlerle gerçekleştirmek peşindedir.
Hür Sermâyeciliğe ve onun hayat tarzını temsîl edip savunan Çağdaşcılığa (Fr Modernisme) karşı tepki şeklinde doğmuş olan Romantiklik dünya ile doğa görüşlerinin ideolojileşip siyâsîleşmiş türevi Faşism ve onunla birtakım benzerlikleri bulunan Millî toplumculuktur (Fr National Socialisme). Gerek çok farklı görüşteki kişiler ile insan kümelerinin vucut verdiği Hür Sermâyeciliğe gerekse onun kendine karşı tercih olunabilecek seçenek olarak meydana getirilmiş Toplumculuğa (Fr Socialisme) tepki şeklinde doğmuş Faşism ile Millî toplumculuğa oranla Hür Sermâyecilik, gevşek dokunmuş bir fikirler örgüsü, bir ideolojidir. O kadar ki, hem yaşama tarzındaki hem de siyâsî alandaki yumuşak, mutedil görünüşüyle Sermâyeciliğin, ideoloji olup olmadığı bile, sorulabilir. Onun müsâmahalı, mutedil, yüzeyde kalan müsâadeci (İng permissive) görünümü ve beşerin, temelde, 'belden aşağısı'nın, başka deyişle, hayvanî kesiminin ihtiyâçlarını hedef tahtası seçmesi, böylesi geniş coğrafyalara kısa sayılabilecek sürede yayılmasını sağlamıştır.
"Özel üretim ile mülkün ileri aşamalara ulaşması ve zanaatların seviyesinde alışılmışın ötesinde gelişmelerin kaydedilmesi, özel ihtiyâçların karşılanmasını kolaylaştırmış ve yatırılmış sermâyeden verim elde edilmesini sağlamıştır. İşte böyle tarîf ve tayîn olunan iktisât sistemi Sermâyeciliktir. O, bağrında para hâkimiyeti (Fr plutocracie) tehlikesini barındırır. W. Sombart, Sermâyeciliği, erken —İngiltere ile Fransada Onsekizinci yüzyıl sonlarına, Almanyadaysa Ondokuzuncu yüzyıl ortalarına doğru—, yüksek —Ondokuzuncu yüzyıl sonları A.B.D.— ve geç —Birinci Dünya Savaşı sonrası Kuzey ile Batı Avrupa— olmak üzre üç safhada mütâlea etmiştir."[6]
Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Çağdaş Küresel Medeniyet – Çağdaş Küreselleştirilen İngiliz Yahudi Medeniyeti – Anlamı, Gelişimi ve Konumu' isimli kitabından alıntılanmıştır.