- Civilisation: Fransızın sivilizasyonu artık gündemden düşerken dünya tarihinin sahnesini boydan boya kaplayacak olan sivilayzeyşin İngiliz-Yahudîdir. 'Kaynak kültür'ü ama, İngilizdir. Onun yanısıra, bu sivilayzeyşinın öteki temel ortağı Yahudî de, söz konusu medeniyetteki payını vurguladığı ölçüde, ister istemez, İngiliz kültürünün 'anafor'una kapılıp onunla bütünleşmiştir. Ne var ki yalnızca Yahudî, İngilizin etki alanına kapılmış değil. Etkileme - etkilenme karşılıklılığını geliş - gidişli yola benzetilebilinir. Millî resmî İngiliz Anglikancılığı da Britanyanın öteki kilisesi Iskoçların Presbiteryenliği de Kitabımukaddesin, Yahudîlerin kabul ettiği, Ahdiatîkine Luterci protestantlığa oranla daha fazla ağırlık tanımışlardır. 1600lerin başlarından itibâren Kuzey Amerikaya yerleşen Presbiteryenler ile Anglikanlar ve bunların dalları ile budakları, öyleki Hırıstıyanlaştırılmış Zencî köleler de, Ahdiatîk merkezli bir Hırıstıyanlık inanışını savunup yaymağa çaba harcamışlardır. Nitekim, İngiliz - Yahudî izdivâcının semeresi olan A.B.D.nin kurucu babaları ile erken dönem devlet ricâlinin ve diğer zevâtın adlarına baktığımızda bunların, genellikle, Abraham, Moses, Aaron, Jacob, Daniel, David, Jonathan, Rachel, Myriam gibi, Ahdiatîk menşeli olduklarını görüyoruz.
- 1300lerin sonlarından itibâren git gide artan miktarda. Kara Avrupasından İngiltereye hicret edegiden hünerli ve servet sâhibi Tapınakcılar ile Yahudîler İngiliz yüksek kentsoylu kesimiyle siyâsî ile iktisâdî ittifaklarını dünya çapında boyutlara ulaşacak bir teşkilât çerçevesinde perçinleyip somutlaştıracaklardır. Bahsi geçen ve Farmasonluk adını alan teşkilâtın temellerini, eski eser alıp satan Elias Ashmore 1646da atmıştır.
- Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudi medeniyetine manevi-dini sâikle karşı çıkanları ortak bir deyim altında toplar, bu deyime de Dincilik dersek, Yahudi dincisi de, öbür dinlerdeki şerikleri kadar bahsettiğimiz medeniyete ve onun değer yargıları ile yaşama tarzına düşmandır. Kendi dini duyarlılığını paylaşmayan, dolayısıyla da kurucu unsuru oldukları Çağdaş küreselleştirilen medeniyeti sırtlamış görünen soydaşları ile dindaşlarını Yahudiliği terketmiş sayar.
- Dinden kopuş berâberinde doğallıktan uzaklaşmayı da getirmiştir. Din ile doğaya ve doğallığa yabancılaşan insan, 'maddiyâtcı-iktisâdiyâtcı beşer' tipine bürünmüştür. Maddiyâtcı-iktisâdiyâtcı beşer tipine bürünmüş dinden- imândan kopuk bu Yeniçağ Batı Avrupalı insan, kader tanımaz, umutsuz umursuz bir varolandır. Kaderi inkâr etmek yahut ona başkaldırmak, yeldeğirmeniyle kavgaya tutuşmak çeşidinden Kişotvâri bir saçmalıktır. Temel varolma şartlarını kimse kendikendine tayin edemez. Bu yüzden de kimseyi kaderinden sorumlu tutamazsınız! İnsanı tipine, soyuna sopuna ve içine doğduğu toplum sınıfına göre sınıflama sapıklığı, Klasik Yeniçağ dindışı Batı Avrupada başlayıp Çağdaş küreselleştirilen İngiliz-Yahudi medeniyetinde tepe noktasına ulaşmıştır. En âşikâr timsâlini Yirminci yüzyılın 'katliâm sanayii'nde gördük. Allah, biz insanlara Yirminci yüzyılı bir daha göstermesin, yaşatmasın!
- Dinden kopuşu yukarıda ele almış olduğumuzdan, sıra, doğallıktan uzaklaşmanın tasviri ile izâhına gelmiştir. Doğal olmamak, dirimsel-doğal (Fr bio-naturel) güdüler ile itkilerin hepsine set çekmek demektir. Nitekim hayatın tüm köşe bucağını kapsayan bir yasaklar çizelgesi ortaya çıkmıştır. Giyim kuşamda bacakların, kollar ile gövdenin bir nebzesi bile teşhir olunamaz. Belirli zamanlar ile mekânlarda besbelirgin tarzda giyinilip davranılır. Mide, meselâ, nice ekşirse ekşisin, bağırsaklarda ne olursa olsun geğirmek ile yellenmek; ellerle yemek, tenâsül uzuvlarını, tırnaklarla da kulaklar ile dişleri karıştırmak; ağzı yemekte yahut onun ardısıra şapurdatmak; yerken sofraya damlatmak; yemeğe uyan şarabı seçememek veya uygun kadehte, ortamın gerektirdiği tarzda yudumlamamak; çatal ile bıçağı gerektiği usulde tutup kullanamamak; balığı et bıçağıyla kesmek; içerken suyu ağızdan kazara çeneye akıtmak; yüksek sesle ve avâmca konuşmak; cinsiyetle ilgili konulardan, belden aşağısından, para ile geçimden bahis açmak; kamuda ıslık çalıp şarkı mırıldanmak; yatak kılığında ortalığa çıkmak; çıplak ayak yahut bacak göstermek; raksa (Fr dance) yanlış adımla başlamak; hanımefendinin elini öperken dudağı tene değdirmek; hitâb edilen kişinin unvânında yanılmak; ... neredeyse bağışlanmaz suçlardandı. Sunileşmeye götüren etkenlerin başında gelen bu ve benzeri amansız sert kuralların öncelikle geçerakca addolundukları iki merci olmuştur: Soyluların ortamları ile ordular.
Filhakıka kentsoyluluğun, toplum hayatına tam manâsıyla hâkim olmasına değin bahsi geçen iki odak örtüşmüştür. Nitekim, ordunun önderleri ile yürütücüleri olan subaylar zümresinin, soylulardan devşirilmesi kaçınılmaz zorunluluktu. Aslında Ortaçağın derebeğlik yahut şövalyelikten gelen savaşcılık tavrı, Yeniçağın erken devirlerinde, demekki Onbeşinci yüzyılın ikinci ile Onaltıncının ilk yarısında dahî kendini duyurmuştur. Laic-seculier-bourgeois anlayışı yoğunlaşıp yaygınlaştığı ölçüde, sivilleşme süreci savaşcılık-askerlik geleneği karşısında ağırlık kazanmıştır. Nihâyet askerlik, 1700lerden itibâren hekimlik, hemşirelik, nalburluk, esnaflık, tâcirlik, mühendislik gibi, mesleklerden biri hâline gelmiş ve soyluluk, subaylığın menbaı olma keyfiyetini öncelikle İhtilâlikebîrle birlikte kaybetmiştir. Millî devlet orduları -silâhlı kuvvetler- kurulmağa başlanmıştır.
Yukarıda bahsettiğimiz durum, en belirgin biçimiyle İngiliz-Yahudî medeniyetinin iki merkez toplumu olan İngilizler ile Yahudîlerde karşılaşıyoruz. Bunlar, sivil toplum tasavvurunu âşîkâr tarzda sergilerler. Buna karşılık, gerek başta Paris olmak üzre Fransada odaklanan Yeniçağ dindışı Batı Avrupa medeniyetine tepki gösteren; gerekse Londra başta gelmek üzre İngiltere merkezli Çağdaş İngiliz-Yahudî medeniyetine karşı çıkan, ve Avusturya Almanlığının tersine, Alman birliğini de tesis etmiş Prusya Almanlığında askerlik zihniyeti[i] askerciliğe (Fr militarisme) varacak raddede İkinci Dünya savaşının sonuna değin varlığını duyurmuştur.
- Asker zihniyetinin gerek birey gerekse toplum seviyesindeki barîz tezâhürü zapturapt, yanî sıkı ve katı disciplinedir. İngiliz, sivilliğin timsâli olmakla birlikte, disiplinli kişiliğin de açık örneğini sunmuştur. Ancak, ondaki disiplin kavrayışı, zapturapt derecesine varmaz. Onun disiplin anlayışında dış kaynaklı emir-komuta zincirinin yeri yoktur. Bu, bireysel irâdenin buyurduğu duruşta, tavır alışta kendini gösterir. Avrupada millî, hattâ mahallî özelliklerin, küreselleşme canavarı tarafından henüz topyekûn yutulmamış olduğu 1980lerden önceki dönemlerde sıkıdüzen/discipline anlayışının ülkeden ülkeye nice farkettiğini gündelik yaşama düzleminde gözlemlemek mümkündü.[ii]
- İngiliz-Yahudî medeniyetine kazınmış disiplin kavrayışına ilişkin yukarıda belirttiğimiz özelliklerin savaş cephesindeki tezâhürü, İngiliz —ve türevleri olan Amerikan, Kanada, Avusturalya, Yeni Zelanda— ile Israil askerlerinden her birinin şaşırtıcı kertede karar verme ile davranışlarını ayarlama imkânı ile kâbiliyetine mâlik oluşlarıdır. Kumandanın kaybedilmesi o birliğin bozulup dağılmasına yol açmaz. Tasarlama ile savaş yürütme safhalarında rütbe farkı gözetilmeksizin görüş bildirme ile eleştirme tutumları, genelde, İngiliz- Amerikan ile Israil ordularında hep yürürlükte tutulmuşlardır. Vuruşmaların kiminde mağlûb olmakla birlikte, 1780lerde soydaşları Amerikalılara yenilmelerini istisnâ kabul edersek, tarihte savaş yitirmemiş tek milletin, İngiliz olmasının, onun az önce belirtilmiş psikososyal özelliklerinden ileri geliyor olsa gerek.
- Normandiya dükü Guillaume'un (1027 - 1087) önderliğinde kuzey Germen asıllı Norman Fransızlarının 1066da İngiltere fethinden itibâren İngilizler, öteki Avrupa milletlerinden önce Fransız etkisi altına girmişlerdir. Norman istilâsından önce Germen boylarından ve kuzey ile orta Almanya mahreçli Angıllar ile Saksonlardan türeyen İngilizler, Kelt asıllı halklarla meskûn Britanya adasının güney doğu ucuna Üçüncü ile Yedinci yüzyıllar arasında yerleşmişlerdir. Danimarkanın Yutland (Danca: Jylland) yarımadasında yaşayan Germen boylarından Yutlar (Danca: Jyde) da, Beşinci yüzyılda İngilterenin güney doğusuna hicret etmişlerdir. Nihâyet bu saydığımız Germen boylarına anayurtları Norveç ile Danimarkadan çıkıp gelen denizci-savaşcı Vikingleri de eklemek gerekir. Onlar da İngilterenin çeşitli yörelerini 990 ile 1006 arasında ele geçirmişlerdir. Demekki İngilizliğin kurucu unsurları hep Germen menşeli olmuş. Normanlar[iii] dahî, Viking asıllı olduklarından, menşe itibâriyle Germendiler. Ne var ki, yaşama tarzları ile dilleri tümüyle Fransızlaşmıştır. Normanların, öncelikle Fransız, dolayısıyla da Latin özelliklerinden kimini, hâkimiyetleri altına aldıkları İngilizlere ekmişlerdir. Onbirinci yüzyıldan itibâren İngilizler, kabîleci, köylü, kırlık Germenliklerini terkederek dilde, yaşama tarzı, toprak idâresi ile siyâsî teşkilâtlanma hususlarında git gide Fransız örneğine uygun biçimde kendilerini yapılandırmışlardır. En başta dil Germen niteliğini bırakarak gerek dilbilgisi gerekse sözvarlığı (Fr vocabulaire) bakımından Fransızcalaşmış, böylelikle de Latincenin özellikleriyle donanmıştır.[iv]
İngiltere, 1200den itibâren toprak idâresi ile siyâsî teşkilâtlanışta kabîle yahut aşîret esaslı derebeğlikten peyderpey uzaklaşarak Fransız örneğine uygun tekmerkezli (Fr unitaire) devlet yapılanışına yaklaşmıştır. Ne var ki bu tekmerkezli devlet idâresi, Fransadakinin tersine, mutlakıyetciliğe meyletmemiştir. Nitekim İngilizliğe tarihte taşıdığı özgünlüğü kazandıran onun 'nevişahsına münhasır' meclise ve hukuka dayalı katılımcı devlet idâresi ile ticârette serbest rekâbet düzenidir.
- 1700lerin başlarına değin milletin kaderine hükmedenler, asilzâdelerden, toprak zâdegânı ile Anglikan kilisesinin ruhânî önderlerinden meydana gelmiş üçlü bir öbekti. Mezkûr tarihten sonra sözünü ettiğimiz üç unsurdan oluşan öbeğe bir yenisi daha eklendi; o da kentsoyluların teşkil ettiği zümredir. Subaylarını soylulardan devşiren ordu ile ruhbân, devletin temel taşlarıydı. İngilizliğe yayılmacılığının, genişlemeciliğinin ve nihâyet sömürgeciliğinin hem maneviyât (Fr moral), hem örf-ahlâk, hem de ülkü anlamında manevî (Fr spirituel) gerekcelerini sağlamaktan gayrı kudreti ve hikmetisebebi kalmamış ruhbânı bir tarafa koyarsak, gücü elinde tutan iki zümreyle karşı karşıyayız: Zâdegân ile Asilzâdeler. Tekmerkezli devlete doğru bir eğilimin başgöstermesiyle birlikte bu iki zümrenin zıtlaşıp çatışmağa yöneldiği görülür. İtibâr çekişmesi, özellikle de iktidar kavgası şeklinde tezâhür eden çatışma, 1215de akdolunan Yüce Ahitle (Magna Carta) başlayıp 1295te ilk Temsilciler meclisinin açılmasıyla devâm eden bir antlaşma ile düzenlemeler dizisiyle dengeye kavuşturularak uzlaşma sağlanmıştır.
Düzenlemeler zincirini Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına değin izlemek mümkün: 1357de Roma-Katolik Papasının yetkilerinin iptâli; en fazla oy toplamış siyâsî topluluğun, yanî partinin, hükûmeti kurmasına ve benzeri konulara ilişkin 1376 meclis düzenlemesi; Hz İsâ'nın vefâtıyla etinin hamura, kanının kırmızı şaraba dönüştüğünü öne süren mucizevî cevher öğretisinin[v] İngiliz ilahiyâtcısı John Whyclif (1330 - 1384) tarafından reddi; İngilterenin, 1529da Protestantlıkta karar kılması; devlet başkanı olan kral Sekizinci Henry'nin (1491 - 1547), aynı zamanda Anglikan kilisesi başkanlığını da üstlenmesi: 1534; 1536da manastırların kapatılıp keşişliğin kaldırılması; 1549da Protestanlığın bir türevi olan Anglikanlığın, ülkenin resmî dini ilân edilmesi; krala karşı meclis yetkilerinin 1628de arttırılması: Petition of Rights; meclise tarafdar (İng Roundheads) olanlar ile Kralcılar (İng Royalists) arasında cereyân eden iç savaş: 1642 - 1645; İngiliz general ile devletadamı Oliver Cromwell (1599-1658) önderliğindeki Cumhuriyetciler ile Kralcılar arasında yine iç savaş: 1649 - 1660; 1660da hükümdarlığın, Kurucu meclis tarafından yeniden tesisi; İngiliz yerleşimcilerin, Kuzey doğu Amerikada 1641te ilân ettikleri ve hür erkekler ile kadınların, yabancıların, hizmetliler ile kölelerin, hattâ hayvanların haklarını teminât altına alan Massachussets tamîmi; yargısız infâzın, 1679 Habeas Corpusla kanundışı ilânı; vicdân hürriyeti: 1687; ifâde, inanç, yerleşme, çalışma, seyâhat... hürriyetleri, hukukun üstünlüğü, kanun hâkimiyeti: Haklar Bildirisi (Bill of Rights), ilkin İngilterede (1689), ardından A.B.D.de (1791) ilânı; bir dizi hukuk ıslâhatının ilki, Reform Act: 1832; köleliği ve dokuz yaşından küçüklerin istihdâmını yasaklayan, kadın ile erkek işcilerin çalışma saatlerini ayrı ayrı belirleyen kanunların çıkarılması: 1833.[vi]
Gerek İngiliz kültürünün gerekse İngilizliğin dünya çapındaki siyâsî ile iktisâdî hâkimiyetinin iki tepe noktasından birincisi Kraliçe Victoria (1819 - 1901) devridir: 1837 - 1901. Zikrolunan dönemde yayılma siyâsetinde, sanayi ile mâlî piyasalarda İngiltere yeryüzünün rakîpsiz bir numarasıdır. 1830ların başlarındaki yıllık %2 ile 3lük kalkınma, hızının yanında, nüfusun şehirleşme oranında dahi patlama yaşanmıştır:
İngilterede Şehirli nüfusunda ortaya çıkan Patlama[vii]
Yıllar |
1801 |
1851 |
1861 |
1871 |
1881 |
1891 |
1901 |
Şehir nüfusu |
1,506 |
8,991 |
10,961 |
14,041 |
17,637 |
20,896 |
25.058 |
Kırlık nüfus |
7,386 |
8,937 |
9,105 |
8,671 |
8,338 |
8,107 |
7,469 |
Toplam |
8,892 |
17,928 |
20,066 |
22,975 |
25,975 |
29,003 |
32,572 |
Şehirli nüfusun oranı |
%16,9 |
%50,1 |
%54,6 |
%61,8 |
%67,8 |
%72,0 |
%77,0 |
1863te Toplum Tabakaları[viii]
Toplum Tabakası Yıllık Gelir Sayılar ile Genel Nüfusa Oran
|
İngiltere, sermâyeciliğin berâberinde getirdiği iki zıt sonucu, ağırlığınca, 1830larda duyar olmuştur. İngilizlerin bir kısmında refah seviyesi aşırı derecede yükselirken, büyük çoğunluk ve sömürülen halklar yoksulluk batağında debelenmeğe devâm etmişlerdir. Meselâ sözünü ettiğimiz yıllarda İngiltere nüfusunun yüzde onu, milli hâsılanın yüzde elliden fazlasını zimmetinde toplamaktaydı. Bu iktisâdi zıtlaşma, berâberinde siyâsi olanı da taşımıştır. Nüfusun bahis konusu yüzde onluk Büyük kentsoylu azınlığı başta gelmek üzre, genelde İngiltere halkı siyâsi hakları artarak serbestleşirken çıkar çatışmaları ivme kazanıp yeğinleş- mişlerdir.
Özellikle yurtdışında askerî olanların yanında, eşi örneği görülmemiş nevzuhûr baskılar dahî görülmeğe başlanmıştır; sözgelişi iktisâdî muhasaralar.[ix] Bu bildirdiğimizin ilk üç geniş çaplı, etkili örneğinden birincisi, Napoleon savaşları döneminin (1804 - 1815) önemli bir bölümünde İngilterenin, Fransız işğâli altındaki Kara Avrupasına; ikincisi, 1861 ile 1865 arasında vukûu bulmuş Amerika iç savaşında Kuzeylilerin (Unionists), Güneylilere (Confederates); nihâyet üçüncüsü de, 1939 - 1945 arası İkinci Dünya Savaşında İngiltere- A.B.D.nin, batıda Alman işğâlindeki Kara Avrupasına, doğudaysa Japon istilâsına uğramış Asya ülkelerine karşı uygulamaya konulmuştur. Sözü edilen geniş çaplı, ısrarlı iktisâdî muhasara, İngiliz siyâsî ile askerî düşünüşünün tek tezâhürü değildir. Sonuçta, Sermâyecilik ideolojisinin boy verip yeşerebileceği zemini de enine boyuna tersîm etmiştir: (1) Deniz ticâreti ile savaşcılığına odaklanarak tarihte, M.Ö. IV. - III. yylar Atinası dışında, örneğine rastgelmediğimiz yayılma istidâdı;
- bu yoldan yürüyerek muazzam genişliğe ulaşan denizaşırı toprakların ele geçirilmeleri; (3) çok farklı coğrafyaların uzak denizaşırı topraklarında yaşayan garîbanlara revâ görülen muamele, bunun genellikle haberini dahî alamayan anayurt ahâlîsinin çoğunluğunu tedirgin etmemesi, böylelikle de 'sömürü'nün rahatca sürdürülebilinmesi; (4) denizaşırı muazzam geniş toprak parçalarının, anayurtta inancı yüzünden takibe uğrayanlar, yaşama seviyesi düşük olanlar ile hukukca sakıncalı yahut mücrim kabul olunanlarla iskân edilmesi.
(Ş. Teoman Duralı'nın, Dergah Yayınları'nca yayınlanan 'Sorun Nedir' isimli kitabından alıntılanmıştır.)
[i] Fr mentalite militaire.
[ii] Bkz: EK 16ya
[iii] Norveçcede Nordmann, Dancada Nordmand, İsveçcedeyse Norrmann şeklinde yazılıp Norman diye telâffuz olunan söz konusu kelimenin ilk ve asıl anlamı kuzeylidir. Sonrakiyse Norveçlidir.
[iv] Bkz: EK 17ye
[v] OrtL transubstantia eucharistica.
[vi] Bkz: John P.Kaminski: "La Chispa y el Polvorin", 45.- 49.syflr.
[vii] Bkz: Alicia Langa: "La Conquista de la Democracia", 42.s,"Victoria I, La Duena del Mundo".
[viii] Bkz: Esteban Canales: "Opulencia y Miseria", 48.s, "Victoria I...", "...Historia"da.
[ix] Fr blocage economique.