Hat san'atı'nın büyük isimleri - 10
Şekerzâde lakabını duyunca "Şekerin nasıl oğlu olur?" diye düşünmeyiniz! Manisa şehrinde doğan Mehmed Efendi'nin babası Abdurrahman Efendi orada şekercilik yaparmış. Yâni hattatımızın gerçek lakabı Şekercizâde olduğu hâlde, o, Şekerzâde'yi tercih etmişdir. Yazdıkları da mürekkeb yerine sanki siyah bir şurub (meselâ: karadut) kullanılmış gibi iç açıcı ve tatlıdır; doğrusu, bu lakabı almakla Mehmed Efendi haklıdır!
İstanbul'a gelerek önce İbrahim Kırımî'den (ö.1737), sonra Yedikuleli Abdullah Efendi'den (1670 –1731) hat san'atını tahsîl etmiş; mushaf, kıt'a ve murakkaalar yazmışdır (Resim 1-2).
Resim 1: Şekerzâde'nin sülüs-nesih bir kıt'ası.
Resim 2: Şekerzâde'nin sülüs-nesih bir karalaması.
Sultan III. Ahmed'in (saltanatı: 1703-1736) emir ve arzûsu ile Hazîne'de bulunan Hâfız Osman mushafını taklîden yazmağa muvaffak olmuşdur (bu Hâfız Osman mushafı hâlen İstanbul Üniversitesi Nadir Eserler Kütüphânesi-A.6549'da; kendi yazdığı ise Türk ve İslam Eserleri Müzesi-85'dedir). Şekerzâde'nin bu başarısını takdîrle karşılayan Sultan III. Ahmed'in teşvîkıyle, kendisi Medîne'de birkaç yıl kalarak Şeyh Hamdullah'ın Ravza-i Mutahhare'ye vakfedilmiş bir mushafını da taklîden yazmışdır. İstanbul'a döndüğünde, tezhîb edildikten sonra, tahtda bulunan Sultan I. Mahmud'a (saltanatı: 1730-1754) hediye edildiği anlaşılan bu mushaf hâlen Süleymâniye Kütüphânesi/Yenicâmi-3'de muhâfaza edilmektedir (Resim 3) ve Osmanlı târihinde ilk defâ resmen bastırılan Kur'ân-ı Kerîm'dir.
Resim 3: Şekerzâde'nin Medîne'deki Şeyh Hamdullâh'ı taklîden yazdığı mushafın ser-levhası.
Osmanlı Vükelâ Meclisi, İslâm âleminin de ihtiyacını karşılamak üzere, en yeni baskı tekniklerini kullanarak bir mushaf-ı şerîf basma konusunda bir karar alır. Bunun esas sebebi, o güne kadar yurt içi ve dışında yapılmış olan mushaf basımlarının gerekli özenden yoksun bulunması yanında, metinlerin sanat hususiyetinden mahrum ve yanlış okunmaya müsaid oluşuydu. Kur'an-ı Kerîm'in metnini korumak yanında, ona yaraşır bir titizlikle üstad hattatlar tarafından yazılmış, sanat değerine sahip, yanlış okumalara sebep olmayacak bir mushaf basımı için Ahmed Cevdet Paşa'nın (1822-1895) gözetiminde çalışma başlatılmış ve bu vazîfe Matbaa-i Âmire olarak anılan devlet basımevine verilmiştir. Akabinde ayrı bir birim kurulmuş ve yeni baskı makineleri alınmıştır. Basılacak nüsha olarak Şekerzâde Mehmed Efendi'nin yazdığı mushaf seçilmiştir. İşte bu şaheser mushaf, litografya san'atında başarılı bir isim olan Hâfız Ali Efendi'nin gayretiyle 1291/1874 yılında Matbaa-i Âmire'de bastırılmıştır. Bu mushaf Osmanlı Devleti'nce tab' ettirilen "ilk ve en güvenilir matbu mushaf" kabul edilmiştir. Bu mushafın bir mıkdârı âharli kâğıd üzerine basılarak devrin vükelâsına hediye olunmuştur.
Şekerzâde, Topkapı Sarayı'ndaki "hasbahçe"nin mensublarına hat hocalığında bulunduğu gibi, Ayasofya civarındaki evinde de talebesine ders verirdi. Cemâziyelevvel 1166 (Mart 1753)'de vefat edince, pek çok hattat gibi o da Şeyh Hamdullah'ın Karacaahmed'deki kabri civarına defn olundu, fakat bugün yeri bilinmemektedir.
Şekerzâde'nin oğlu Seyyid Feyzullah Sermed Efendi de sülüs-nesih hatlarını babasından meşk etmiş olup yazılarına rastlanmamaktadır. Şâirliğinin yanısıra ayrıca mûsıkîyle de ilgilenmişdir. Devrinin en değerli matematikçilerinden olan Feyzullah Sermed, bu konularda Kenzü'l-Dekāyık, el-Yavâkît fî Beyâni'l-Mevâkît isimli eserlerinden başka, Osmanlılarda logaritma konusundaki ilk müstakil eser olan Maksadeyn fî Halli'l-Nisbeteyn isimli kitapları yazmışdır. Kendisi Selânik kādılığından sonra İstanbul'a döndüğünde 1787'de vefat etmişdir.
Prof. Uğur Derman