İstanbul'un Osmanlı Devri Kitâbeleri - 2
(Bu makâlenin birinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
İstanbul'un en eski kitâbelerinden biri de Fâtih Câmii'nde yer alır. Bu câminin inşâsı 1470 yılında bitmiş, cümle kapısındaki kitâbe Ali Sûfî isimli Osmanlı hattatı tarafından yazılmıştır. Kitâbenin kabartma hattı varak altınla kaplanmış, zemin de koyu renge boyanmıştır. Fâtih Câmii, 1766 zelzelesinde aşağı yukarı tamamen yıkıldığında, avlu kısmı ve buna bakan cümle kapısı sağlam kaldığından, kitâbe zamanımıza kadar gelebilmiştir. İstanbul'un en eski kitâbelerinden bir başkası da, yine Ali Sûfî tarafından yazılmış olan, Bâb-ı Hümâyûn'un kitabesidir.
R. 1: Ali Sûfî'nin Bâb-ı Hümâyûn üzerindeki müsennâ celî sülüs şâheseri (altta, burayı tâmir etdiren Sultan II. Mahmud'ın Râkım tarafından çekilmiş tuğrası yer alıyor).
Burada bilhassa karşılıklı gelen üst kısım -ki hat ıstılahında müsenna yazı veya aynalı yazı denilir- elbet bir tarafıyla okunur, karşı tarafsa tamamen orayı tezyîn etmek içindir, okunması düşünülemez. Görüldüğü üzere, yazı, tersi ile tam ortada kesişir. Bu kitâbe 1400'lü yıllar için, celî sülüs yazının henüz erişemeyeceği bir letâfettedir; çünkü celî sülüs de, celî ta'lîk de yavaş yavaş tekâmül ederek yolun sonuna XIX. yüzyılda varabilmiştir. Meselâ, buranın bir tâmiri sırasında XIX. yüzyıla âid Sultan II. Mahmud tuğrası da alta konulmuştur, halbuki üstteki yazılar 883/1478 tarihini taşır. Bu kitâbe eskiden fark edilmez halde iken, birkaç yıl evvel altınlandı, zemîni boyandı ve pırlanta gibi ortaya çıktı.
896/1490 yılında yaptırılan Sultanahmed'deki Fîruz Ağa Câmii'nin kitâbesi, Şeyh Hamdullah'a (1429/1520) âiddir.
R. 2: Şeyh Hamdullah'ın Fîruz Ağa Câmii'deki celî sülüs kitâbesi.
Kendisi hat san'atına Türk şahsiyetini kazandıran dâhi bir san'atkârdır, fakat celî yazıda fazla başarısı yoktur. Bu kitâbe, istisnaî olarak ahşaptan kesilmiş ve mermer üstüne vidalarla tutturulmuştur. Kitâbelerin bir büyük vasfı da hiçbir surette menkul, yâni taşınabilir olmamalarıdır. Hepsinin yeri sâbittir, çünkü taş üzerine işlenir ve o taş da bulunduğu binânın ayrılmaz bir parçası olur.
Kitâbeler sâdece kapının üstünü değil, bâzan sağ ve sol iki tarafa da taşarlar. Ahmed Karahisarî'nin (ö.1556) talebesi Hasan Çelebi (ö. 1592'den sonra) tarafından yazılmış olan Süleymaniye Camii kitâbesi buna bir misaldir. Mîmar Sinan'ın Büyükçekmece köprüsü kitâbesi ise Karahisarî'nin talebesi Derviş Mehmed'indir (ö.1592). Bu yapı Mîmar Sinan'ın imzalı eserlerinden belki tek örnektir;
R. 3: Mîmar Sinan'ın Büyükçekmece köprüsü kitâbesinde yer alan imza örneği.
iki tarafta mîmarın ismi yer alır, altta da celî sülüs Türkçe kitâbe vardır. Mîmar Sinan, Süleymâniye'nin dibine sanki kendi imzâsını atmış gibi, şahsı için kuş kafesi kadar küçücük bir türbe yapmıştır ve kitâbesinde de, Sinan'ın takrirlerini kitaplaştıran Sâî Çelebi'nin düşürdüğü bir tarih vardır; fakat hattatı belli değildir.
Sultan III. Ahmed, hat san'atı ile ciddî seviyede meşgul olmuş pâdişahlardandır. Osmanlı pâdişahları içinde pek çoğu hat san'atına gönül vermişse de, "hattat pâdişah" olarak anılabilecek üç-beş isim söz konusudur. Sultan III. Ahmed, Bâb-ı Hümâyun'un karşısına yaptırdığı çeşmenin celî sülüs kitâbesini kendisi yazmıştır, hattâ târihini de bizzat düşürmüştür. Yeri gelmişken kısaca şunu belirtmekde fayda vardır; Arab asıllı harflerin her birinin bir sayı değeri mevcuddur; Elif'den başlayıp, önce birli, sonra onlu, sonra yüzlü olarak bine kadar yükselir ve devrin şâirleri, bir binâ ile ilgili manzume yazdıklarında, son mısrâda o binânın yapıldığı yılı gösteren bir mısrâ söylerler; buna tarih düşürmek, hesabına da ebced denir. Sultan III. Ahmed, çeşme kitâbesi için "Besmele'yle iç suyu, Hân Ahmed'e eyle duâ" mısrâını söyler, fakat târihi tutturamayınca, devrin şâirlerinden Seyyid Vehbî "Başına 'aç' koyarsak, hem vezin toparlanmış, hem de bununla 3 ilâve etmiş oluruz, pâdişahım" diyerek ebced hesabıyla târihin tamamlanmasını şu ifâdeyle sağlamıştır:
"Târihi Sultan Ahmed'in, cârî zebân-ı lüleden
Aç Besmele'yle iç suyu, Hân Ahmed'e eyle duâ"
R. 4: Sultan III. Ahmed'in Sultanahmed'deki (üstte) ve Üsküdar'daki (altta) çeşmeleri için yazdığı celî sülüs kitâbeler.
Onun, Üsküdar'da yaptırdığı meydan çeşmesinin kitâbesi de yine kendisi tarafından celî sülüsle yazılmış, fakat târihi Dâmad İbrahim Paşa tarafından düşürülmüşdür.
Her iki Sultan Ahmed çeşmesinin diğer üç tarafında da, celî ta'lîkle, devrin meşhur şâirlerinin düşürdüğü târihler mevcuddur.
Lâle Devri olarak adlandırdığımız 1720'li yıllar, İstanbul'un îmârı cihetinden çok ileri mesafelerin alındığı bir devirdir. Dâmad İbrâhim Paşa'nın yaptırdığı Kırkçeşme'lerle İstanbul'un çok yerine su getirilir. Mesela, Ortaköy Meydanı'ndaki Dâmad İbrâhim Paşa Çeşmesi'nin de celî ta'lîk bir kitâbesi vardır. Âbidelerin üstündeki kitâbeler yalnız yazı ile kalmaz, onun etrafına yine kabartma hâlinde devrine göre tezyînî şekiller yapılır. Mebde' olarak Lâle Devri'ni alırsak, ondan sonraki yıllarda Batı tesirine girmiş tezyînî motiflerle, çiçeklerle karşılaşırız. Meselâ Tophâne meydanındaki Tophâne Çeşmesi'nin üstte kitâbesi, altta da tezyînatı vardır. Yakın vakitte, Azapkapı'daki Saliha Sultan Çeşmesi de tamir edilmiştir, ancak ya bilinmediği için yâhut da şimdiki restoratörlerin zevkıne daha uygun geldiğinden, zemin boyasız bırakılıp, kabartma harflerin üstüne altın yapıştırılmıştır ve yazılar gözükmemektedir!
R. 5: Azapkapı'daki Saliha Sultan Çeşmesi kitâbesi.
Oysa zemînin dâima boyanması gerekir.
XVIII. yüzyılın mühim hattatı -doğuştan sağ tarafı tutmayan- Yesârî Es'ad Efendi (ö.1798), ta'lîk hattında Osmanlı-Türk tavrını ilk defa ortaya koyan zattır. Onun en güzel kitâbelerinden biri Üsküdar'da Hacı Selim Ağa Kütüphânesi'nde görülmektedir.
R. 6: Yesârî Es'ad Efendi'nin Üsküdar/Hacı Selimağa Kütübhânesi için yazdığı celî ta'lîk kitâbe.
Bu kitâbenin zemîni boyalı olmadığından, hava kirliliği yüzünden devamlı karıncalanmasına rağmen, muhâfazası için hiçbir şey yapılmamaktadır.
(Yazının devamı gelecek hafta…)
Prof. Uğur Derman