(Bu makâlenin ikinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
Kitab Kabları Üzerindeki Tezyînî Uygulamalar
Kitab cildleri üzerinde biribirinden ayrı iki tarz tezyînî uygulama yapılır:
1) Ezilip jelatinli suyla karıştırılarak elde edilen zermürekkeb (altın mürekkebi) ile deriyle kaplanmış kabın üzerine fırçayla desenler işlenilip parlatılır. Bunlara yazma kab veya yazma cild adı verilir.
Bu usûle bağlı olarak iki farklı uygulama daha görülür:
a) Sıvama altınlanmış desenlerin üzerinde yekşah demiri yürütülerek çukurlaştırılan ince kanallar açılırsa buna yekşah kab denilir. Altınlı sâha üzerinde açılan kanallar, buraların daha parlak aks etmesini sağlar (Resim 1).
Resim 1
b) Zer-mürekkeble kabın üstüne kafes tarzında hendesî çizgiler çizilip kesişen yerler nokta demiriyle çukurlaştırılırsa buna zilbahar kab denilir (Resim 2).
Resim 2
Bu basit tarz XIX. asırda pek moda olmuştur. Zilbaharın doğru adının zerbahar olduğunu söyleyenler de vardır.
c) Bilhassa XIX. yüzyılda zer-mürekkeb ve gerektiğinde ilâve renklerle işlenen Batı tarzı çiçeklerin yer aldığı yazma kablara da şükûfe cild (kap) denilmektedir (Resim 3).
Resim 3
2) Kalıbın, belirli kısımlara oturtulacağı derinliğe sahip, deriyle kaplanmış olan kitab kabına yapılan uygulama. Bunun için önceden taslanmış kalıblar cendereyle tazyik altında basılır ve kalıbın üstündeki desenler, tersine görüntüyle (girintili yerler çıkıntılı, çıkıntılı yerler girintili) meydana çıkar. Yapılan işleme göre bunda da şu farklılıklar görülür:
a) Soğuk şemse: Motifler altın sürülmeden deri renginde kabartma olarak kalırsa böyle adlandırılır (Resim 4).
Resim 4
b) Kalıb basılmakla çökertilmiş yerlere fırçayla zer-mürekkeb sürülüp buraları zer-mühreyle parlatılırsa, kabartma olan desenler deri rengiyle bırakılmış olur. Buna alttan ayırma şemse denilir (Resim 5).
Resim 5
c) Kabartma desenlere altın sürülüp, çökertilen kısımlar deri haliyle kalırsa, buna üstten ayırma şemse adı verilir (Resim 6).
Resim 6
d) Kalıbla basılmış desenlerin hem girintili hem çıkıntılı yerlerine fırça ile zer-mürekkeb sürülüp parlatılırsa buna mülemma' şemse denilir (Resim 7.
Resim 7
Eğer desen kabın bütününü kaplıyorsa buna mülemma' kab adı verilir (Resim 8).
Resim 8
Bu kablardaki altın kullanımında sarının yanısıra yeşile de yer verilmiş; parlak veya mat tonlar yanyana getirilerek câzibe sağlanmıştır. Bu yekpâre kabların kalıbı ekseriyâ kabın yarısına basılacak şekildedir; birinci yarım basıldıktan sonra diğer yarım da basılarak kabın yüzü tamamlanır.
e) Şemse kalıbını basmak yerine, evvelce hazırlanmış basılı şemse, selbek ve köşebendlerin, düz deri kab üzerinde gerekli yuvalar açılarak, buralara yerleştirilip yapıştırılması da ayrı bir uygulama tarzıdır.
f) Kitab kabında deri renginden başka fazladan bir veya birkaç renk de yer alıyorsa böyle kablara mülevven şemse adı verilir (Resim1).
g) Desenler kabın bütününü kaplıyorsa bunun adı sıvama veya yekpâre kab olur (Resim 8).
h) Kabın üstünde desenin belirli noktalarına çakma yoluyla kıymetli taşlar da döşenmişse, bu, murassa' kab adını alır, bunun için zerger (kuyumcu) ile mücellidin işbirliği gerekir (Resim 9).
Resim 9
i) Desenler mukavvaya henüz yapıştırılmamış olan deri üzerine altın iplikle işlendiyse zerdûz, gümüş iplikle işlendiyse sîmdûz kab denilir. İşleme tamamlandıktan sonra deri, mukavvanın üstüne gerilerek yapıştırılır.
j) Kabın iç tarafında kullanılan deri üzerinde desenler oygu şekliyle işlenmişse ve sonra zemîni zer-mürekkeb veya boya ile renklendirilmiş mukavvaya yapıştırıldıysa buna müşebbek şemse denilir; kātıa şemse adıyla da bilinir (Resim 10).
Resim 10
Nâdiren de olsa mülemmâ', mülevven, alttan ayırma ve üstten ayırma evsâfını bir arada taşıyan kab içlerine de rastlanır (Resim 11).
Resim 11
k) Kabın etrafı yaklaşık 1 cm. genişliğinde deriyle çevrilmekle beraber, ortası ebrî kağıdıyla kaplanmışsa, buna ebrî kab denilir. (Resim 12)
Resim 12
l) Ebrî kağıdı yerine kadife cinsi kumaş kaplanmışsa buna kumaş kab adı verilir. Kullanılan kumaş zerduva denilen bir hayvanın kürküne benzediği için, buna zerduva kab diyenler de vardır. Bu son ikisine her nedense çârkûşe kab denilmekteyse de, böyle olması için iki dış köşenin sağlamlaşması maksadıyla, buralara üçgen biçiminde köşebend deri yapıştırılması gerekir.
m) Ruganî kab yapılmak istenirse, etrafı ince deri, üstü kağıd ile kaplanmış kabın zemînine üstübeçle astar çekilir. Sonra altın ve sair boyalarla, üsluplaştırılmış veya tabiî hâliyle çiçek (bâzan hayvan) motifleri, günlük hayattan manzaralar işlenir (Resim 13, 14).
Resim 13
Resim 14
Kuruduktan sonra, sakız (reçine) ve sair maddelerin terebantinde eritilmesiyle elde olunan rugan (lak) maddesi ince tabakalar hâlinde akıtma veya fırçayla sürme yoluyla kabın üzerine geçirilir. Bunun içine önceden arûsekli sedef kırıntıları da konursa daha renkli görülür. Hem işlenen nakışlara albeni kazandıran, hem de dış tesirlerden koruyan rugan maddesi dolayısıyla bunlara ruganî (son devirde de lake) kab denilmektedir. Osmanlılarda –XVII. - XVIII. yüzyıllarda bu tarz Edirne'de yaygın olduğu için– Edirnekârî kab adıyla da bilinir.
(Yazının devamı gelecek hafta…)
Resimaltı:
Resim 1: Mülevven bir yekşah kab örneği.
Resim 2: Zilbahar kab.
Resim 3: Şükûfe kab.
Resim 4: Soğuk şemse kab.
Resim 5: Alttan ayırma şemse kab.
Resim 6: Üstten ayırma şemse kab.
Resim 7: Mülemmâ' şemse. Sertâb kısmında sülüsle âyet okunuyor.
Resim 8: Yekpâre (sıvama, mülemmâ') kab.
Resim 9: Murassa' kab.
Resim 10: Müşebbek şemse kab içi örneği.
Resim 11: Mülemmâ', mülevven, alttan ayırma ve üstten ayırma evsâfını bir arada taşıyan kab içi örneği.
Resim 12: Hatib Mehmed Efendi'nin fırçasından hatib ebrîsu ile yapılmış bir ebrî kab.
Resim 13: Ali Üsküdârî'nin ruganî kabı.
Resim 14: Ali Üsküdârî'nin ruganî cönkü (Sırt yüksekliği kısa, sahîfe genişliği uzun olan böyle kitablara cönk veya sığır dili denilir).
Prof. Uğur Derman