(Bu makâlenin beşinci bölümü geçen hafta neşredilmiştir)
Kalem bahsine kaldığımız yerden devam edelim:
Harflerin cesâmetinin nokta ölçüleriyle tesbît edilmesi, yazının bediî kāidelerindendir ve noktanın ölçüsü de yazıldığı kaleme bağlıdır. Sülüs yazıda meselâ:
- Râ harfinin başı da, ayağı da ikişer nokta yükseklikdedir.
- Bâ harfinin başı iki nokta yükseklikdedir, tekne derinliği bir noktadadır.
- Vav'ın başı iki nokta boyunda, gövdesi iki nokta derinlikdedir.
- Lâmelif'in iki kolu arası beş nokta alır.
İşte bütün bu târifler nokta hesâbıyle yapılır. Nokta da, tabiatiyle, kalem ağzının genişliğine bağlıdır, ona göre değişir. Yâni kalem, bizâtihî estetik ölçüsü olarak da ehemmiyetlidir. Şimdi bunu îzâh edelim: (Resim 1)
Harf ölçülerinin hesabında, yazıldığı kalemin noktasının kullanıldığı mâlumdur. Fakat ölçüye esâs olan, noktanın köşegen boyudur. Bu sebeble önce noktanın doğruluğunu tesbit etmek gerekir. Sâmi Efendi gibi titiz bir üstâdın celî sülüs ve celî ta'lîk yazılarında kullandığı noktaları hassas pergelle müteaddid defalar ölçtükten sonra Üstad Necmeddin Okyay ile şu neticelere varmıştık (1959 yılı): Celî sülüs noktası, satır çizgisine takrîben 45° meyilli olarak konulan, mustatil (dikdörtgen) şekline yakın bir paralel kenardır. Sâmi Efendi bunu kalem ağzının 1/7 fazlası olarak koymakda, 8'e çıkarmaktadır. Eğri kesilmesinden dolayı, nokta kalemden tam dikdörtgen şeklinde çıkmaz; dikdörtgenin dört köşesi de içerden 90° ye sahibken, paralel kenar şekline uyan sülüs noktasında üst ve alt köşeler 90° den birkaç derece dar, sağ ve sol köşelerse 90°'den birkaç derece geniş olur.
Harflerin nokta boyuna göre hesabında, dik (elif gibi) ölçümlerde noktanın üst ve alt köşeleri arasındaki mesâfe; yatık (be gibi) ölçümlerde ise sağ ve sol köşeler arasındaki mesâfe nokta boyu olarak alınır: Bu iki köşegen boyu, açıdan dolayı birbirinden biraz farklı olmakla berâber, tatbîkatta aynı kabul edilir. Köşegen boyu, kalem ağzının takrîben yarısı kadar fazlalık gösterir. Şu îzâhattan anlaşılacağı gibi, kaleminin ağzı 7 mm. olan bir celî sülüsün nokta boyu 8 mm, nokta ölçüsü olarak kullanılacak köşegen boyu takrîben 10,5 mm. tutar. "Yarım nokta" ölçüsü de yarım köşegen boyudur.
Ölçme sisteminin aynı olduğu celî ta'lîkın noktası şeklen başka türlüdür; sağ alt kenarı -mürekkebin akışına göre- muhaddeb (yuvarlağımsı kabarık) olan bir murabba' (kare)dır. Konumu ve iç açı durumu celî sülüs noktasıyla aynı olan celî ta'lîk noktasının üst köşesinin keskin düz kenarlarına mukābil, alt köşenin sağ yanı ve sağ köşenin alt yanı yuvarlağımsı kalır. Ancak akıntı altta toplandığı için bu muhaddebiyet sağ köşe altında az, alt köşe sağında fazladır. Yuvarlak kenarın az veya fazla akıntılı oluşu noktanın da eksik veya fazla olmasını intâc ettireceğinden, harf ölçümünde kullanılacak sıhhatli bir celî ta'lîk noktası şöyle olur: Noktanın üst köşesinden alt köşesine mesâfe, kalem ağzının üçte dördü (4/3)'dür.
Yâni ağzı 3 mm.lik bir ta'lîk kalemiyle konulan noktanın üst-alt köşegen boyu 4 mm. olmalıdır. Bu ölçüye uymazsa sıhhatli değildir. Sağ-sol köşegen boyu da tatbîkatta üst-alt köşegen boyuyla aynı kabul edilir. Yarım nokta boyu yarım köşegen, dörtte bir nokta boyu da dörtte bir köşegen boyudur.
KALEMLERİN MUHÂFAZASI
Kalemler bâzan divit adıyla anılan hokkalı kalem mahfazalarında, bâzan da kalemdan (kalemlik) denilen sâde veya san'atlı kutular içinde saklanır (Resim 2). Bunların fildişi, sedef ve bağa ile îmâl edilenlerine de rastlanılmakla beraber, ahşap olanları ağırlıkdadır. Altın ve câzib renkler kullanılarak işlenilen desenlerin üzerine rugan (lâk) tabakası çekildiği için ruganî veya Edirnekârî vasfıyla anılırlar (Resim 3). Nâdir de olsa Çin porseleninden yapılmış olan kalemdanlar da görülmüşdür (Resim 4).
Kalemdan'ın üstüvânî (silindir) biçimli olanına kubur denilir, bunların da ruganî veya fildişi ile îmâl edilmiş olanları görülür (Resim 5). Müstakîmzâde, Tuhfe-i Hattâtîn'de bâzı hattatların vefâtını: "Kalem-i cismini vaz'-ı kubûr eyledi" (Vücud kalemini kalem kutusuna koyup kaldırdı) cümlesiyle anlatır. Kubur aynı zamanda kabrin çokluk (cem'i) şekli olmak dolayısiyle bu ifâde çok san'atlıdır.
Ayrıca, yazmağa hazırlanmış kalemin ağzına takılıp, onun bozulmamasını sağlayan küçük mahfazalar da yapılmıştır.
KALEM MÛSİKÎSİ
Kamış kalem, kâğıd üzerinde yazarak kayıp giderken, burada târifine imkân olmayan, işitilmeden anlaşılamayacak kadar tatlı bir cızırtı verir. Buna eskiler sarîr-i hâme veya kalemin feryâdı derler.
Kalem feryad eder, ağlar mürekkeb:
Beni nâdân eline verme Yâ Rab!
Ömrünün sonuna kadar kamış kalemden vazgeçmeyen meşhur edîbimiz Süleyman Nazif (1870-1927), Cenevre'de bulunduğu yıllarda, gurbetin hassas rûhuna verdiği hüzünle vatandaki dostlarından birine mektup yazarken, kamış kalem cızırtısını işiten İsviçreli bir kızın -şark inceliğine vâkıf olmadığı için- gülmesi, üstâdı müteessir etmiş ve hemen ona hıtâben Sarîr-i Hâme şiirini yazarak hislerini kalemi vâsıtasiyle hiç olmazsa kâğıda anlatabilmişdir:
SARÎR-İ HÂME
Sarîr-i hâmeme güldünüz siz, tahayyürle,
Garîb geldi size, bir garîbin elhânı.
Bu nây-pâre de, mecburdur teessürle,
Anın da, böyle olurmuş enîn ü efgānı.
Bizim diyarda her şey, güler iken ağlar,
Bu yolda almış o yerler, nasîbini Hak'dan.
Figan çıkar derelerden, dumanlıdır dağlar,
Melâl içinde tebessüm eder, hayâl-i vatan.
Çiçeklerindeki şebnem, birer serişk-i elem,
Tuyûrunun sesi titrek, rakîk, nevha-nümûn.
Bütün mehâsin-i eşyâ, tutar gibi mâtem,
Bedîazâr-ı şebâb-ı emel durur mahzûn.
Bizim diyarda, pek çok harâbe var, mâlûm,
Ufuklarında, birer ümmetin hayâli gezer.
Enîn-i ye's ü tazallum, gırivv ü nâle-i bûm,
Budur o yerlere şimdi veren fer ü zîver.
Bana gelince, teellüm-nümûn olan o yerin,
Kararsız, müteheyyic, garîb kimsesiyim.
Değil, penâh-ı âhırim olan bu beldelerin,
Bu bîsafâ kürenin bir garib bîkesiyim.
Nigāh-ı hazîn ile, bakdım cihanda her hâle,
Figan ü ye's ü enîn ü melâldir eserim.
Becâ, hayâtıma dense, medîd bir nâle,
Evet, ben inlerim, inler benimle kilk-i terim.
Bu şiir için lugatçe: Tahayyür: Hayret * Garîb: Tuhaf, gurbetde * Elhan: Nağmeler * Naypâre: Ney (kamış) parçası * Anın da: Onun da * Enîn: İnleme * Efgan (figan): Feryad * Melâl: Keder * Serişk-i elem: Elem gözyaşı * Tuyûr: Kuşlar * Rakîk: İnce * Nevha-nümûn: Feryad gösteren * Mehâsin: Güzellikler * Bedîazar-ı şebâb-ı emel: Gençlik emeliyle dolu güzellik bahçesi * Ye's: Üzüntü * Tazallum: Zulme uğrama * Girivv ü nâle-i bûm: Baykuşun inilti ve feryâdı * Fer: Kuvvet * Zîver: Süs * Teellüm-nümûn: Elem gösteren * Müteheyyic: Heyecanlı * Penâh-ı âhir: Son sığınak * Bîsafa: Neş'esiz * Bîkes: Kimsesiz * Nigâh-ı hazîn: Hüzünlü bakış * Beca: Lâyık * Medîd: Uzun * Nâle: İnleme * Kilk-i ter: Tarâvetli kalem.
(Yazının devamı gelecek hafta…)
Prof. Uğur Derman
Resimaltları:
Resim 1: Hattat Halim Efendi'nin bir sülüs satırı (harflerin eb'âdı nokta hesâbıyla belirtilmişdir. Talebenin daha iyi öğrenebilmesi için tâlimli meşk denilen meşklerin bu şekilde noktalanması âdetdir).
Resim 2: Ruganî bir kalemdan.
Resim 3: Ali Üsküdârî'nin ruganî bir yazı çekmecesi (TSMK).
Resim 4: XVI. asırda bezenmiş XV. yüzyıla âid Çin porseleninden yapılan kalemdan (TSMK).
Resim 5: Muhtelif kuburlar (TSMK).