21 yaşındaki oğlunun HDP tarafından kaçırıldığı iddiasıyla 70 yaşındaki Hacer Akar 22 Ağustos'ta Diyarbakır HDP il başkanlığı önünde oturma eylemine başladı. Anne tarafından yapılan açıklamalarda hem acılı bir annenin içinde biriktirdiği öfkenin yansıması hem de HDP'nin algılanmasına yönelik tespitler var.
Yazının başlığında yer verdiğim "HDP katliam yeridir, zalimlerin mekânıdır, baskının merkezidir. Bir evden üç insanı almak nerde görülmüş, üç insanı parçalayıp atmak ne demektir?" şeklindeki ifadeler Anne Akar tarafından yapılmış açıklamanın bir parçasını oluşturuyor.
Hacer Akar'ın açıklamasında yer alan diğer kritik ifade ise "Aynı oğlum gibi, aldılar, kaybettiler, sonra haber saldılar hadi gel cenazeni al dediler" cümleleri ile kamuoyuna ulaştı. Bu ifadelere bakıldığında Akar'ın diğer çocuklarından bazılarının da önceden PKK tarafından kaçırıldığı görülüyor.
PKK'nın Kürtlere zulmü
Acılı annenin Anadolu Ajansı'na yaptığı açıklamadan aktardığım bu cümleler ve aslında olayın bizzat kendisi üç açıdan oldukça önemlidir.
Birincisi aslında bu olay PKK'nın Kürtlere yaptığı zulmün geçmişini ve boyutlarını gösteriyor. Sosyolojik anlamda Kürtlerin ortaya koyacağı tepkiler ve geçmişe yönelik anlatacakları ne çok acının biriktiğini gösterir. Bu yüzden çocuklarının kaçırıldığını düşünen veya durumdan memnun olmayan ailelerin PKK ve ona aracılık ettiğini düşündükleri HDP konusunda yapacakları açıklamalar ve ortaya koyacakları tepkiler bölgedeki normalleşmeye hizmet eder. Çünkü PKK'nın zulmü önce Kürtleri vuruyor.
İkincisi Annenin açıklamaları onca imaj çalışmasıyla HDP etrafında örülmeye çalışılan riyakârlığı tuzla buz etti. Bir ananın hakiki dokunuşu ile HDP'nin Kürtlerin bir kısmı nezdindeki karşılığının çok farklı olduğu ortaya çıktı. Yazının başlığına da alıntıladığım türden ifadelerin Kürtler tarafından HDP için kullanılması Türklerin tanımlamalarının çok daha fazla ötesinde tesiri olacaktır.
Üçüncüsü Hacer Akar'ın açıklamaları HDP ve PKK'nın çıkarları söz konusu olduğunda ortalığı ayağa kaldırmalarıyla bilinen bazı insan hakları örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının gerçekte insan hakları ve özgürlükler ile ilgili olmadığını aslında HDP ve PKK'ya göbekten bağlı olan yapılar olduğunu ortaya koyuyor.
PKK terörü ve HDP gerçeği
Diyarbakır HDP il binası (O zamanki adıyla BDP) önünde benzer bir oturma eylemi 2014 yılında da yapılmıştı. Gözü yaşlı 45 anne küçük çocukları HDP tarafından dağa kaçırıldığı için bina önüne gitmiş ve çocuklarını geri istemişti. Günlerce oturma eyleminde bulunmuştular.
O dönemin Eş başkanı olan Selahattin Demirtaş gözü yaşlı anneler hakkında "bu işi istihbarattan para aldıkları için yapıyorlar" ifadelerini kullanarak çocuklarını arayan insanların çabasını itibarsızlaştırmaya çalışmıştı.
Demirtaş zaten işin muhatabı olduğu için bu türden yalanlarla işin içinden çıkmaya çalışmıştı, suçluluk psikolojisiyle iftiraya başvurmuştu. Fakat insan hakları örgütleri, Çağlayan adliyesinde PKK marşı söyleyen bazı avukatlar, PKK hamiliği için kırk dereden su getiren Avrupa Birliği ve HDP ile kol kola giren Cihangir solcularının ise çıtı çıkmamıştı.
Çünkü onlar PKK işlediği cinayetleri üstlendiği dönemde bile ona toz kondurmamaya çalışan bir ön kabulle yaşıyorlar.
PKK'nın öldürdüğü çocukları, öğretmenleri, çobanları ve sivilleri "kimin öldürdüğünü" görmeyecek kadar gözleri karardığı ve bu ülkenin temel değerlerine düşman oldukları için bu anneyi de görmeyecekler. Tıpkı önceki suçları da görmedikleri gibi yine kafalarını kuma gömecekler.
Kuşkusuz bu gerçekleri görmemeleri ve PKK'nın bölgedeki zulmüne sessiz kalmaları onların ayıbıdır.
Fakat onlar görmüyor diye ortadaki PKK terörü ve Anne yüreğinin haykırdığı HDP gerçeği değişmeyecek.
Bütün toplumlar için çok değerli olan "Barış, insan hakları ve özgürlükler" gibi temel kavramları kirleterek örtmeye çalıştıkları gerçekliklerin de bir sınırı var.
Onu da işte bu Kürt anaları gösteriyor.
Bir haykırışta maskeleri düşürerek çıplak gerçekliği ortaya koyuyorlar.
Yusuf Özkır