Arama

Yusuf Özkır
Ağustos 3, 2019
Gerçekten denetlensin

Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe giren "Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik" kamuoyunun gündeminde.

Yönetmelik "özgürlüklerin kısıtlanması ve düzenlemenin gerekliliği" denkleminde tartışılıyor.

Kısaca belirtmek gerekirse Yönetmelik ile internetten yayın yapan Netflix, bluTV ve puhuTV gibi platformlar ve türevlerine yönelik bir denetim mekanizmasının oluşturulması amaçlanıyor. Yönetmeliğe negatif yaklaşanlar bu adımı "yasaklama" bağlamında tanımlayarak bilindik argümanlarını sıralıyorlar. Bir kısmı ise Yönetmeliğin "sansür" olduğunu iddia ediyor.

Gerçek ise aslında hiçbiri değil. Amacın denetim olduğu ve bunun da kriterleri bulunduğu açık. Eğer egemen bir hukuktan ve hukuk devletinden bahsediyorsak küresel iletişim şebekelerini-şirketlerini bunun dışında konumlandırmak ve ne veriyorsa razı olmak büyük bir zafiyete kapı aralar.

Burada enteresan olan denetimsizlikten değil de denetimden rahatsız olunması. Yani esas sorun iletişim alanına yatırım yaparak hem kültür ihraç eden hem de milyarlarca para kazanan şirketlerin pozisyonunu mutlak hakikat gibi kabul etmektir.

İÇERİĞİ KİM ÜRETİYOR?

İletişim çağında yasakların arzu edilen sonuçları doğurmadığı konusunda neredeyse ortak kanaat var.

Hatta tam aksine toptan yasaklamak yasaklanan şeye karşı caydırıcı değil cezbedici bir iklim üretebiliyor.

Fakat denetim için aynı şey söylenemez. Denetimin olmadığı yerde kaosun olmaması zor ihtimal.

Toplumsal meselelerin pek çoğunda yüzleşilen acı sonuçlar "gecikmiş denetim süreçlerini" akla getirir. Bir hayıflanma başlar ve genellikle "keşke vaktinde önlem alınsaydı, buna denetim getirilseydi" ifadeleri kullanılır.

Kitle iletişim araçlarının en önemli özelliğinin içerik üreticilerinin kendi ürünlerini ağlar ve kablolar aracılığıyla, bu ağların ve kabloların ulaştığı her yere ve kişiye iletebilmesi olduğu bilindiğine göre bu konuda rasyonel bir yaklaşımın üretilmesi kaçınılmazdır.

Çünkü uzun zamandır mekândan ve zamandan bağımsızlığını kazanmış bir şekilde ilerleyen bu küresel sürece her yıl yeni halkalar dâhil oluyor.

İçeriği üreten ve üretilen içerikleri satın alarak kendi platformunda yayınlayan ilgili şirketin tercihlerini yaparken sosyal, kültürel, siyasal ve ekonomik atmosferden bağımsız şekilde hareket ettiğini söylemek zor. Bu zaten mümkün değildir.

Küreselleşmenin geldiği aşamada içerik üreticileri ile bu ağlara-kablolara erişebilen her insanın aracısız bir şekilde muhatap olunması yönünde zorunlu bir trend var.

İletişim araçlarını kullanan herkes buna mecbur bırakılıyor. İsteseniz de istemesiniz de hazırladıkları içerikle karşı karşıya gelmenizi zorunlu kılan bir atmosfer üretilmiş. Kültürel iklimi de sanılanın aksine yerel karar vericiler ve ideolojiler değil bu küresel atmosfer belirliyor.

AİLE ÇÖKMEMELİ

Aile, toplum, cemiyet ve devleti aradan çıkartan bu anlayışın sağladığı içeriğin ne tür sonuçlara gebe olduğuna yönelik ilk belirtiler yakın dönemde görülmeye başlandı. LGBTİ propagandası bireylerin kişisel tercihlerinin ötesinde küreselleşmenin dayatması olarak toplumların genelinde sempatiyle karşılanması gereken özendirici bir olgu olarak dayatılıyor. Filmlerde, müziklerde, çizgi filmlerde, dizilerde, belgesellerde vs. diğer içeriklerde bunun pek çok yansıması var.

Burhanettin Duran'ın "Seküler Baskı" başlıklı yazısındaki "Sapkın bir yaşam tarzı dayatılıyor" ifadesiyle söylersek bu dayatma karşısında denetim olmazsa olmaz bir tutumdur. (https://www.sabah.com.tr/yazarlar/duran/2019/08/03/sekuler-baski-ve-netflix-tartismasi). Yönetmeliğe dair detaylı bir açıklama yapan İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun'un ifadesiyle "çocukları cinsellik, şiddet ve uyuşturucu temalı yayınlardan korumalıyız." (https://www.takvim.com.tr/guncel/2019/08/02/dijital-platformlara-gelen-rtuk-denetimiyle-ilgili-fahrettin-altundan-onemli-aciklamalar-cocuklari-cinsellik-siddet-ve-uyusturucu-temali-yayinlardan-korumaliyiz).

Gelecekte daha kötü sonuçlarla yüzleşmemek için böyle bir tabloda aile ve devlet gibi kurumların kendi gelenekleri, kültürleri, değerleri ve inançları doğrultusunda içeriğe yönelik bir denetim mekanizması oluşturma çabası eşyanın tabiatına uygun olandır.

Yaşadığımız çağın en güçlü içerik aktarcısı ve dolayısıyla dönüştürücüsü olan iletişim araçlarını denetim mekanizmasına tabi tutmadan (tüm ara kategorileri devreden çıkartacak şekilde) bireyleri (içeriği özel şirketler tarafından hazırlanan) bu aygıtların içeriğine maruz bırakmak sahayı boş bırakmakla eş anlamlı olur. Türkiye bu kararıyla büyük bir boşluğu doldurmuş oldu. Özellikle küresel ölçekte yeni dönemin modası olarak yaygınlaştırılmaya çalışılan ve tümüyle toplumsal dinamiklerimize aykırı olan LGBTİ ve türevlerinin yaygınlaştırılması ile mücadele bakımından önemli bir adım oldu.

Yönetmeliğin etkin uygulanması önemli bir boşluğu dolduracaktır.

Fakat devlet denetim mekanizmasını geliştirerek üzerine düşeni yapsa da küreselleşmenin mevcut "sapkın dayatmaları" karşısında diri kalabilmek için toplum olarak daha fazlasının yapılması gerekiyor

Yusuf Özkır

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN