Yalan, Hz. Adem ile Hz. Havva'dan beri bütün dinlerde ve toplumlarda "etik değerler"e aykırı bulunmuş; "evrensel günah"lardan biri olarak görülmüş ve gösterilmiştir. Yalancı, hem beşeri hem de ilahi hukuk sistemlerinde "suçlu" sayılmış; muhtelif metot ve usullerle "takbih" edilmiştir.
Yalanla ve yalancıyla ilgili duygularımızı, düşüncelerimizi, tepkilerimizi dilimize girmiş deyimlerle ifade ediyoruz. Mesela, yalanla beslenen yahut desteklenen yalana "kuyruklu yalan"; çokça ve kolayca yalan söyleyen yalancıya "kırkyalan" diyoruz.
Eskiler, yaşanmışlıkların yansımalarını atasözleri ile özetlemişler. Tecrübe ve birikimlerini bizim için yol lambaları yahut yön tabelaları haline getirip "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar, yalancının evi yansa kimse inanmaz, yalancının ipi ile kuyuya inilmez, Ramazan'da yalan söyleyenin Bayram'da yüzü kara çıkar." demişler.
Aydınlar, yöneticiler, bilge kişiler yalanı ve yalancıyı veciz ifadelerle yorumlamış. Bu bağlamda, "Yalancılardan uzak durun, çünkü onlarla içli dışlı olursanız siz de yalancı olursunuz." sözü Hz. Ali'den; "Sakın diline yalan değdirme. O, serçe eti gibi tatlıdır, bir daha ağzından çıkaramazsın." sözü Lokman Hekim'den; "Yalan huzuru ve güveni yok eder." sözü İmam Şafi'den; "Hiçbir hayvan yalan kadar velut (doğurgan) değildir, çünkü bir yalan en az on yeni yalan doğurur." sözü Cenap Şahabettin'den; "Yalan söyleyen, yakalanma korkusu içinde yaşayan hırsız gibidir." sözü Ali Fuat Başgil'den; "Yalanın azı olmaz, yalan söyleyen kimse her yalanı söyler." sözü Vicdor Hügo'dan; "Yalan kadar insanı alçaltan bir şey yoktur." sözü Anton Çehov'dan; "Günah işlemenin pek çok aracı vardır ama yalan bunların hepsine uyan bir saptır." sözü Oliver Wendell Holmes'den; "Yalancı, Allah'a kafa tutan fakat insanlardan korkan bir serseridir." sözü Francıs Bacon'dan; "Kendisine inanmayan ve güvenmeyen adam, her zaman yalan söyler." sözü Friedrich Nietzsche'den; "En çirkin yalan, çocuğa ve halka söylenen yalandır. Çünkü her ikisi de kolay kanar." sözü Lord Bravgham'dan bize miras kalmış.
Kenyalılar; "Bir yalan ne kadar hızlı olursa olsun, hakikat yetişip onu geçer." demişler. Norveçliler ise "Yalanın dört nala koştuğunu, gerçeğin adım adım yürüdüğünü, fakat yine de yalanı geçtiğini" söylemişler.
Şüphesiz, bu konuyla ilgili çok sayıda ayet ve hadis de var. Allah(cc) ve Resulullah(sav), insanları yalanlar ve yalancılar konusunda ikaz etmiş, uyarmışlar.
Ahzab Suresi Ayet 70'de; "Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin." deniyor. Ankebut Suresi Ayet 68'de ise "yalan uyduran" kimseler, cehennem ehli "zalim"ler olarak nitelendiriliyor.
Büruç Suresi Ayet 19'a göre "İnkarcılar, (gerçeği) yalanlayıp dururlar.", Bakara Suresi Ayet 10'un beyanına göre "Onların kalplerinde hastalık vardır ve söylemekte oldukları yalanlar yüzünden elim bir azaba muhatap olurlar".
Şuara Suresi Ayet 223'te "yalancıların şeytanlara kulak verdikleri" söyleniyor. Mürselat Suresi Ayet 37'de ve Mutaffifin Suresi Ayet 10'da ise "Yalancıların vay haline!" deniyor.
Resulullah (sav), bir hadisinde yalanın insanı nasıl kuşatıp esir aldığını belirtmiş. "Kul yalan söylemeye başlayınca, kalbinde siyah bir nokta belirir. Sonra bu nokta büyür ve kalbinin tamamı simsiyah olur. Sonunda Allah indinde yalancılar arasına yazılır." demiş.
Bir başka hadisinde ise yalanın başka kötülüklerle bağlantısını kurmuş. "Münafıklığın alameti üçtür: Konuştuğu zaman yalan söyler, söz verdiği zaman sözünde durmaz, kendisine bir şey emanet edildiği zaman hıyanet eder." buyurmuş.
Bilindiği gibi İslam Hukukuna göre, sadece üç şeyde yalan söylemeye izin var. Savaşta düşmanı yanıltmak için, iki kişinin arasını bulmak için ve aile düzenini korumak için yalan söyleyenler hoş görülüyorlar.
Bütün bunlara rağmen birileri yalanı marifet sayıp yeryüzünde yalanla-dolanla iç içe yaşıyor. Gerçek pabucunu giymeden, yalan dünyayı üç kez dolaşıyor.
Aşağı mahallede yalan söyleyen, yukarı mahalleye varınca kendisi de inanabiliyor. Doğru adamların ve adımların beyanlarını kabullenmekte zorlananlar yalancının yalanına kolayca kanabiliyor.
Bazan bir yalan, bin doğruyu alıp götürüyor. Hakikat hasır üstünde, yalan yumuşak minderlerde oturuyor.
Günümüz dünyasında da uluslararası düzeyde bir yalan çemberinin kuşatması altındayız. Proje kişiler ve kurumlar üzerinden dinimize ve ümmetimize, vatanımıza ve milletimize sinsi tezgahlar ve tuzaklar kurulduğunun farkındayız.
Modern ya da moda tabiriyle, çokça ve sıkça, "yalanmatik"lerle muhatap oluyoruz. Ancak, diğer "matik"lerin genel olarak yıkayıp temizlediğini "yalanmatik"lerin ise ülkemizi ve toplumumuzu, dünyamızı ve insanlık alemini kirlettiklerini biliyoruz.
Oysa bizim, çocuklarımızın, torunlarımızın aklımızı, ruhumuzu, bedenimizi kirletmeyecek temiz bir dünyaya ihtiyacımız var. İçinde yaşadığımız sosyal, kültürel, fiziki çevre ve ortamlar yalanlardan ve yalancılardan temizlenmeyi bekliyorlar.
İyiler de kötüler kadar cesur ve fedakar olsalar dünya, daha yaşanılabilir bir yer haline gelecek. Kuklaları yansıtan perdeleri aralayabilirsek arka plandaki kuklacılar görünecek.
Doğrularımıza ve değerlerimize sahip çıkma konusunda iş birliği yapmalıyız. Karanlığa taş atmak yerine, aydınlığı çoğaltacak mumlar yakmalıyız.