Türkiye'ye çelme takıp, diz çöktürmeye çalışan dahili ve harici şer odaklarının; birden fazla senaryoları, baş rol oyuncuları, figüranları var. Dizi filmin bir bölümü bitmeden; eş zamanlı olarak, öteki bölümlerini de yayına koyup piyasaya sürüyorlar.
Böylece; bir yandan "genel görünüm" algısı oluşturulmuş, öte yandan enerji kaybına yol açacak yeni cepheler açılmış oluyor. Ayrıca; tezgâha konulan yeni olaylar ve durumlar sayesinde, eski gündemlerin bir kısmı unutturuluyor.
Malum olduğu üzere, daha dün denecek kadar yakın geçmişte; 2011'de başlayıp 2014'de gelişen, 15 Temmuz 2016'da zirveye ulaşan bir kanlı "kalkışma" süreci yaşamıştık. Önce "cemaat" olarak bilinen, sonra devlete ve millete karşı "parelel yapı" haline gelen yahut getirilen bir illegal oluşumu; darbe, işgal, iç savaş girişiminin ardından "Fetullahçı Terör Örgütü" olarak tanımlamıştık.
Ancak; hem FETÖ hem de PKK ile mücadelede sona yaklaşılırken, başımıza yeni gaileler açıldı. Kümesin tilkilerden temizlenmesiyle ilgili gayretler, fedakarlıklar devam ederken; tavukları tuzağa düşürmek için, ortalığa mısır taneleri saçıldı.
Şimdilerde; birleşik şer ittifakının ortak operasyonu olan "Boğaziçi eylemleri" üzerinden, yeni bir kalkışma girişiminde bulunduklarını görüyoruz. Farklı merkezlerce motive edilen, ayrı gerekçelerle aynı ipe dizilen "muhalif" unsurların; yurdumuzu ve yuvamızı yakmak için tutuşturulan ateşe, birlikte odun taşıdıklarına şahit oluyoruz.
İslam dininin ve dünyasının evrensel sembolü olan Kabe'nin, kendisini yıkmak isteyip de yıkamayanlar; resmini ayaklar altına alarak, kinlerini kusuyorlar. Kültür ve medeniyet kalemizin burçlarına; ahlaki azgınlığın ve cinsel sapkınlığın alameti olan LGBT bayrakları asıyorlar.
Bu sıcak gündemler sebebiyle; devlet ve millet nezdinde, FETÖ ile mücadele süreci ikinci plana itiliyor. Gizli mahfillerde, bir yandan budanmış dallar yeniden yeşertilmeye çalışılırken; öte yandan yeni ifsat hareketlerinin tohumları ekiliyor, fidanları dikiliyor.
Sisli, dumanlı havaya rağmen; bakışlarımızı keskinleştirip, manzaraya bir göz atalım. Hukuki ve idari mecralarda alınan ciddi mesafelerle birlikte; halen devam eden müşkülleri hatırlatalım.
MEVCUT DURUMDA DİKKATİ ÇEKENLER
Zincirin birinci halkasını oluşturan, ajan-provakatör hainler; kalkışma süreci başlamadan önce kaçıp gittiler. Avrupa'nın, Amerika'nın himayesine girip; kendi ayarttıkları adamları, kaderlerine terkettiler.
Geride kalanların içinde; "gömülü hainler" ile "büyülü gafiller" var. Geçiş güzergâhlarına yerleştirilmiş patlayıcılar gibi; düğmelerine basılacak günü bekliyorlar.
Yakayı ele verenlerin bir kısmı; azıcık bedel ödeyip kurtulmak için, hukuku istismar ederek "itirafçı" oluyor. Kurunun yanına yaşı da ekleyip; yangını büyütme amacına matuf olarak, daha fazla noktaya ateş salıyor.
Böylece; bir yandan baltaları gömmüş mücrimler ortalıkta dolaşırken, öte yandan yalana ve iftiraya kurban edilmiş mazlumların mağdur olduklarını görüyoruz. Bunlardan bazılarının, ciddi kayıplar verdikten sonra aklandıklarını; bazılarının ise, hukuki ve idari mücadelelerinin devam ettiğini biliyoruz.
İşin en acıklı yanı; kimi FETÖ'cülerin, kendileri FETÖ'cü olmayan kimseler tarafından koruma altına alınması. Geçmiş dönemlerde, kişisel çıkarları için yaptıkları "gizli ittifak ve iş birliği" yüzünden; bugün suç ortaklarının ve ortaklıklarının saklanması.
Buna bir de sorumluluk üstlenmekten kaçındıkları için, hakikatin hatırını göz ardı edenleri ekleyebiliriz. Bildiklerini söylemeyen, söylediklerinin kayıtlara geçmesini istemeyen, şahidi oldukları olaylara ve durumlara şahitlik etme cesareti gösteremeyen kimselerin varlığından söz edebiliriz.
Bütün bu kategorilerin; siyaset ve bürokrasi kurumlarında, eğitim ve üniversite camialarında, iş dünyasında ve sivil toplum kuruluşlarında, medya ve iletişim organlarında "uzantı" yahut "bağlantı" unsurları var. Kimi gafleti, kimi ihaneti, kimi de korkaklığı yüzünden; FETÖ ile mücadeleyi zora sokuyor ve geriye atıyorlar.
SONUÇ ALMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
Her şeyden önce; bu gündemin güncellenmesi ve hassasiyetlerin tazelenmesi gerekir. Belirli kurumların ve kadroların meselesi olmanın ötesine geçilip; toplumun ortak mücadele alanlarından birisi haline getirilmelidir.
İçeride ve dışarıda bulunan hainlerin peşinin bırakılmaması ile birlikte; gafiller için de sosyal, psikolojik ve dini içerikli bir "rehabilitasyon" süreci başlatılmalıdır. Onlara, son bir kez, açık ve net olarak; derin uykudan uyanma fırsatı tanınmalıdır.
Doğrudan ya da dolaylı olarak, haksız yere mağduriyet yaşayanlar ve yakınları için; bir "tavzih" ya da "telafi" çalışması iyi olur. Dökülen geri toplanıp kabını dolduramaz ama yaralarının sarılması ve itibarlarının iade edilmesi, gönüllerde makes bulur.
İtirafçılara tanınan "hafifletici sebep" fırsatının; FETÖ'cü olmadığı halde onların tezgâhına, tuzağına düşüp iş birliği yapan kimselere de tanınmasına ihtiyaç var. Belirli bir tarih milat kabul edilerek, geçmiş dönemlere ait hatalarının hoş görüleceği ilan edilirse; koruma refleksini bırakıp, hem "ihbar" yoluna gider, hem de kendi irade ve inisiyatif alanlarında icraat yaparlar.
Ayrıca; "bu devran değişecek, gidenler geri gelip işinin başına geçecek" mealindeki fısıltıların oluşturduğu "korku çemberi" de kırılmalı. Toplumun her kesimine; "durum kontrol altında ve FETÖ ile mücadele kesintisiz devam ediyor" mesajı verilmeli.
Bu anlamda; ilgili kamu kurumlarının ve kadrolarının "ortak duruş" içinde olmaları, güveni pekiştirir. Ülke genelinde, verilen mücadelenin ve alınan mesafenin derli toplu bir "rapor" haline getirilip, toplumla paylaşılması; kitle psikolojisi ile ilgili genel algıyı kuvvetlendirir.
Önemli bir kesimin, geçmişten geleceğe uzanan bir "kaygı" içinde olduğunu da bilmeliyiz. Devlet ve millet olarak; benzeri ihanet oluşumlarına ve kalkışmalarına karşı, yeteri kadar tedbirli ve temkinli olduğumuz mesajını vermeliyiz.
Hem gafilliği ve hainliği, hem körü körüne bağlılığı ve bağımlılığı, hem de dış mihraklar tarafından destekleniyor olması bakımından; Büyük Selçuklu dizisindeki "batınî" yapılanmasına benzer bir illegal örgütle mücadele ediyoruz. Virüs salgınını önlemek için ilan edilen ve uygulamaya geçirilen "umumi seferberlik" halinin ve hassasiyetinin; FETÖ ve benzeri oluşumlarla mücadele konusunda da gösterilmesini bekliyoruz.
Bu millet; kendi değerlerine, doğrularına, onları temsil ve tebliğ eden kadrolarına, kurumlarına sonuna kadar sahip çıkar. Eğer gerekirse; İstaiklal Harbi'nde, Çanakkale Zaferi'nde ve 15 Temmuz Direnişi'nde olduğu gibi uğrunda canı gider, kanı akar.
Devlet önden, biz arkadan; uygun adım yürüyelim. Birlik ve dirlik içinde; ülkeye nizam, topluma huzur ve güven verelim.
Zekeriya Erdim