Geçtiğimiz günlerde, birbirini destekleyen ve tamamlayan üç şey oldu. Bu vesilelerle "özgürlük" kavramı yeniden gündemimize geldi.
Mavera Vakfı'nın, yılda bir tekrar edilen geleneksel deneme yarışması için "özünü bul, özgür ol" konusu seçilmişti. Böylece, "özgürlük" ile "öz" arasındaki bağlantıya dikkat çekilmişti.
15 Temmuz'un yedinci yıldönümü münasebetiyle yapılan etkinlikler arasında "darbe-direniş-özgürlük" temalı film haftasının üçüncüsü vardı. Ayrıca, "sinemada özgürlük-sırlar ve sınırlar" konulu bir panel de yer aldı.
Bütün bunlar; Kudüs merkezli Filistin seyahatimizin oluşturduğu duygu fırtınasının önüne ve arkasına denk gelmişti. Gönül deryamızda yüzen akıl, fikir gemisinin yelkenleri iyice şişti.
Hafıza arşivimizdeki kayıtların bir kısmını yeniden hatırladık. Sorumluluk silahımızı kuşanıp, özgürlüğün sırlarını ve sınırlarını aramaya başladık.
Sözlüklerin, ansiklopedilerin beyanına göre; "öz" ve "gür" kelimelerinin birleşmesinden, bütünleşmesinden meydana geliyor. Bir kimsenin kendisine, bir şeyin aslına-esasına "öz"; bol, güçlü, aktif, verimli olmasına da "gür" deniyor.
Bu noktadan bakıldığında, özgürlük; "özümüzün sağlam, güçlü, aktif, verimli olması" anlamına gelir. Hayatın özü insandır; insanın özü ise "fıtratı, Yaratan'ın kendisine verdiği yahut doğuştan getirdiği temel özellikleri" demektir.
Her kim ki, fıtratına uygun yaşar; o özgür olur. Dışına çıkanlar yahut çıkarılanlar; esir düşer, köle haline gelir.
Yaratılmışlar içinde, gerçekten özgür olan yegâne varlık insandır. Çünkü onun; iyi ile kötü, doğru ile yanlış, hak ile batıl arasında "tercih yapma hakkı" vardır.
Yaratanla ilişkilerimiz açısından, "kul" olma; yaratılanlarla ilişkilerimiz açısından, "halife" olup fıtrat dengesini ve düzenini koruma yetkisi, sorumluluğu taşıyoruz. Rolümüzü iyi oynayıp gerekeni yaptığımızda, kendimiz ve çevremiz için özgürlük alanları oluşturuyor; ihmal ya da istismar ettiğimizde, esaret çukuruna düşüyoruz.
Allah, insana kendisinden başka hiçbir kimseye ve hiçbir şeye kulluk etmeyerek, özgür olmayı teklif ediyor. Ancak, bunun için zorlamıyor; tercih yapma hakkı veriyor.
İnsanlar ise birbirlerinin özgürlüklerini kısıtlıyor yahut engelliyorlar. Allah'ın kullarına verdiği hakkı, imkânı; onlar birbirlerine vermiyorlar.
Yeryüzündeki bütün krizler, anarşiler, bunalımlar buradan çıkıyor. Özgürlüğü sadece kendileri için isteyenler; başkalarının özgürlük alanlarını koruyan duvarları yıkıyor, binaları yakıyor.
Bizim din, devlet, kültür, medeniyet geleneğimiz ve genetiğimiz; özgürlüğü "herkes için" ister. Bunu veciz bir cümle ile özetleyip; "Herkes için huzurlu ve güvenli olmayan bir dünya, hiç kimse için huzurlu ve güvenli değildir" der.
Asırlar önce, Hz. Muhammed (sav); "Komşusu açken tok yatan bizden değildir, kendisi için istediğini başkaları için de istemeyen kâmil mümin olamaz" demişti. Asırlar sonra, O'nun (sav) ümmetinden biri olan T.C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, BM 74. Genel Kurulunda "Herkes için özgürlük, herkes için barış, herkes için refah, herkes için adalet, herkes için huzurlu ve güvenli bir gelecek" diye haykırarak, aynı ana fikri tekrar etmişti.
"İlmin kapısı" olarak anılan, bilinen Hz. Ali (ra); "Allah seni özgür yaratmışken, sen kulların kölesi olma" diyor. Büyük İslam âlimlerinden İmam Gazali ise; özgür olmayı, özünü bulmayı, cevizin yeşil kabuğunu soyarak ve tahta kabuğunu kırarak içine ulaşmaya benzetiyor.
Said-i Nursi "ekmeksiz yaşayabileceğini amma hürriyetsiz yaşayamayacağını" söylemiş. Patrick Henry; "Ya özgürlük verin bana, ya da ölüm" demiş.
Eflatun'a göre "aşırı özgürlük, kölelik getirir". Sınırsızlık, sorumsuzluk; başta özgürlük olmak üzere, bütün değerleri yiyip bitirir.
Jean Jacques Rousseau'ya göre "İnsanın özgürlüğü, istediği her şeyi yapabilmesi değil; istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda kalmamasıdır". Abraham Lincoln'a göre "Başkalarına özgürlük hakkı tanımayanların, kendilerinin de özgürlük hakkı olmamalıdır".
Victor Hugo "Vicdanınız temizse özgürsünüzdür" diyerek, özgürlüğün ahlaki boyutuna dikkati çekmiş. Özgürlük mücadelelerinin sembol isimlerinden Nelson Mandela; "Özgür olmak için gökyüzünü satın almanız gerekmez, ruhunuzu satmayın yeter" demiş.
Peter Marshall'a göre "Özgürlüğü, canımızın istediği şeyi yapma hakkı olarak değil; doğru olanı yapma fırsatı olarak görmeliyiz". Albert Camus'a göre ise;"daha iyi olma şansı" olarak değerlendirmeliyiz.
Carol J. Adams, özgürlüğü "bütün canlıların kötü muameleden, kirlenmeden, zehirlenmeden, sömürülmeden, istismar edilmeden kurtularak doğal dünya düzenine uygun yaşaması" olarak tanımlıyor. Ali Şeriati "Benim özgür irademi baskı altına alan, sınırlayan ve benim yerime karar verip seçim yapan her illet zindandır" diyor.
Osmanlı döneminde, devlet adamı yetiştiren Enderun mektebi vardı. Kapısından içeri girenler; "Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanmaz" yazısını okuyorlardı.
Kuşlar için kafes, balıklar için akvaryum; özgürlükleri kısıtlayan yahut engelleyen bir zulümdür. Kuşu suya sokmak, balığı karaya çıkarmak ise; ölümdür, ölümdür, ölümdür...
15 Temmuz kalkışması; "iç savaş ve işgal" yoluyla, özgürlüklerimizi elimizden alma girişimiydi. Hiçbir sosyal ya da siyasal yapının organizesi olmaksızın, kendiliğinden ortaya çıkan "sivil diriliş ve direniş destanı" ile önlendi.
Yıllar önce, bütün dünyaya "Çanakkale geçilmez" dedirten ecdadın özgürlük destanını; yıllar sonra, "Türkiye geçilmez" dedirterek tekrar hatırlattık. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy'un, "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım / Hangi çılgın bana zincir vuracakmış, şaşarım / Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner aşarım / Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım" mısralarını; şehit ve gazi kanları ile bir kez daha okuduk, yazdık.
Umarız, bunu bir daha yapmak zorunda kalmayız. İnşallah aklen, ruhen, bedenen özgür olma ve kalma vasfımızı hep korur; ebediyen hiç kimsenin esiri, kulu, kölesi olmayız.
Zekeriya Erdim