Arama

Zekeriya Erdim
Temmuz 29, 2024
Hidayet elçiliği

Bazı durumlarda, kimi insanlar için "kalabalıklar içinde yalnız yaşama" tabiri kullanılır. Böylece çokluğun yakınlık anlamına gelmediği ve birlikte olup birbirini tamamlama ihtiyacını gidermediği anlatılır.

Günümüz dünyasında, insanlık aleminin büyük bir çoğunluğu "aydınlıklar içinde karanlık" hali yaşıyor. Bir başka ifadeyle ulaşımın ve iletişimin bunca gelişmişliğine rağmen "bilgi çağında cahil" dolaşıyor.

Üstelik bu durumun kademeleri, dereceleri oluşmakta. Kimi sadece cahil kalmakta; kimileri zır cahil, zırzır cahil, hınzır cahil seviyelerine ulaşmakta. Tahsil yapıyorlar ama akıl, ruh, beden terbiyesinden mahrum kalıyorlar. İlim elde edip alim olsalar bile, irfan nimetine ulaşıp arif olamıyorlar.

O zaman fikren ve fiilen "aydınlanma" gerçekleşmiyor. Akıl ve gönül pencerelerinin önüne çekilen koyu, kara, kalın perdeler engel oluyor; ışık huzmeleri içeri geçmiyor.

İnsanın yolunu aydınlatacak ve yönünü belirleyecek olan yegane ışık "hidayet" nimetidir. O da "Hak ile batılı, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı ayırt edecek kadar bilgi, bilinç sahibi olup insanlar ve toplumlar için dünya ve ahiret saadetini sağlayacak yolu görmek, bulmak" anlamına gelir.

Gözleri kör, kulakları sağır, kalpleri kapalı, dilleri lal olup küfür karanlığı içinde kalan kimselerin hali "cehalet" kavramıyla ifade edilmiştir. Bu yüzden, cahiliye dönemi Araplarının ileri gelenleri arasında bulunan ve asıl adı Ömer olan bir adama "cehaletin babası" anlamında, "Ebu Cehil" denilmiştir.

Fatiha suresini okurken, alemlerin ve içindekilerin rabbi olan Allah'a bu duruma düşmemek için dua ederiz. "Bize doğru yolu göster, hidayete erip senin nimetlerine nail olanların yolunu, gazaba uğramayanların ve dalalete düşmeyenlerin yolunu" deriz.

Tarih boyunca bütün peygamberler ve onların sünnetini takip edenler "hidayet elçiliği" görevi yapmışlardır. İnsanları kendi faydalarına olan şeylere davet etmiş, zararlarına olan şeylerden uzak durmaları konusunda uyarmışlardır.

Hepsi tevhit zincirinin halkaları olan ilahi dinler, geldikleri zamanlar ve tebliğ edildikleri toplumlar için "aydınlanma çağı" güneşi olmuştur. Duyanlar, anlayanlar, inananlar, yaşayanlar; karanlık dehlizlerde kaybolmaktan kurtulmuştur.

Bugün, bir yandan insanlara benzetilmeye çalışılan ve onların yerlerini alan, rollerini çalan robotlar yapılırken öte yandan, aslında özgür ve özgün yaratılan insanlar robotlaştırılıyorlar. Anlayışları ve alışkanlıkları bakımından bağımlı hale getirilen kalabalıklar; irade ve inisiyatif yeteneklerini kaybedip başkaları tarafından kurgulanmış sahte bir hayatı yaşıyorlar.

Böylece "ölmeden önce ölmek" başka bir şekilde gerçekleşiyor. Yeryüzünde, "yaşayan ölüler olmak" yaygın ve olağan bir durum haline geliyor.

Yeniden ve daha yüksek bir sesle "durun kalabalıklar" diye haykırmak "anın vacibi" oldu. Asrın "hidayet elçiliği" görevini üstlenerek insanları tevhide, vahdete, kurtuluşa çağırmak en büyük cihat ve en faziletli amel haline geldi.

Allah, "baki" idi yaşıyor ve "kelam-ı kadim" ile bize seslenmeye devam ediyor. Maide suresi ayet 32'de, "Bir cana kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim haksız yere bir insanı öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir insanı ölümden kurtarırsa, bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur" diyor.

Günümüz dünyasında, milyonlarca insan, haksız yere katlediliyor. Daha fazlası ise yaşayan ölüler haline getirilip köleleştiriliyor. Peygamberler "fani" kimselerdi, belirli bir süre yaşadıktan sonra ölüp gittiler. Ancak arkalarında bıraktıkları sünnetleri ile ümmetlerine seslenmeye devam ettiler.

Son peygamber Hz.Muhammet (sav), dağların ve çağların arkasından bize bağırıyor. "Sizin vesilenizle bir tek kişinin hidayete ermesi (yani aydınlanması), üzerine güneşin doğduğu her şeyden daha hayırlıdır" diyerek, hidayet elçiliği görevine çağırıyor.

Vereceğimiz cevabın, takınacağımız tavrın karşılığı da var. Başkalarının hidayetine vesile olanlar sevabından, dalaletine vesile olanlar günahından pay alıyorlar.

Bilmiş olalım ki bu sadece hacıların, hocaların, din eğitimi alan yahut diyanet mensubu olan kimselerin sorumluluk alanında kalan bir iş değildir. Allah'a kul, Peygamber'e ümmet olan herkes her zaman, her yerde, hidayet elçiliği yapma konusunda görevlidir.

Ancak bizde olmayanları başkalarına veremeyiz. Bilmediğimiz, inanmadığımız, yaşamadığımız bir şeyi başka kimselere anlatamayız, öğretemeyiz.

Önce iç aydınlığımızı gerçekleştirip sonra dışa yönelmemiz gerekir. Bu da yazılı vahiy Kur'an'ı, yaşanmış vahiy Sünnet'i ve yaratılmış vahiy tabiatı iyi okumak anlamına gelir. Biz bildiklerimizle amel edersek, Allah bilmediklerimizi öğretir. O'nun yolunda yürürsek, ulaşamadığımız şeyleri ayağımıza getirir.

Zekeriya Erdim

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN