Nasihat-nâmeler ahlâk konusunda yazılan eserlerdir. İslâm dininde ahlâkın felsefî yanından çok pratiği üzerinde durulup yapılması veya yapılmaması gerekenler doğrudan açıklanır. Bu yapılırken doğrudan Kur'an ve Hadis esas alınır ayrıca mahallî gelenek ve davranışlardan yararlı olanlar da kabul görür. Nasihatnâmelerde, iyi, güzel ve yararlı olan hususlar doğrudan teşvik ve tavsiye edilerek, birer beyitle öğütler somutlaştırılır. Beğenilmeyen davranış ve huylar, toplum için zararlı sayılan hususlar da yine birer öğüt cümlesi veya beyti biçiminde ifade edilir. Öğütler verilirken âyetlere, hadîslere, büyüklerin sözlerine veya atasözlerine dayandırılır; hacimli eserlerde ise çeşitli hikâyeler anlatılıp kıssadan hisse çıkarılır.
Nasihat-nâmelerde günlük hayatla ilgili hemen her hususta öğütlere rastlanabilir. İnsan için iyi ve yararlı olan ne varsa, eserin yazıldığı çağa uygun olarak, bu tür eserlerde yer alır. Öğüt vermek amacına yönelik yazılan eserlerde dinî hayat, tasavvufî hayat ile sosyal ve siyasal hayatla ilgili öğütlerle çoğu kez görgü kurallarına geniş yer verildiği görülür.
Nasihat-nâmeler, daha çok medrese eğitimi almış şairler tarafından, İslâmiyet'in emir ve yasaklarını telkin etmek; insanları iyiye, güzele ve doğruya yönlendirmek; her bakımdan iyi bireyler yetiştirmek amacıyla ortaya koydukları bir türdür.
Nasihat-nâmelerin bir tür olarak edebiyatımızda ortaya çıkmasında İran şairi Feridüddin Attâr'ın Pend-nâme adlı ünlü eserinin büyük payı vardır. Birçok Türk şairi, bu eseri manzum veya mensur tercüme veya şerh etmesinin yanı sıra, bu eserden esinlenerek kendi yaşadığı toplumun durumuna ve anlayışına uygun birçok eser vücuda getirdi. Bu anlayışla kaleme alınan eserlerden birisi de Urfalı şair Nâbî'nin Hayriyye'sidir.
Hayriyye'yi, oğlu Ebu'l-hayr Mehmed Çelebi adına yazan Nâbî, eserde daima oğlunu kendine muhatap kabul etti. Nâbî'nin asıl muhatabı oğlu olmasına rağmen, eser, evrensel mesajlarla herkesi ilgilendirecek öğütlerle doludur.
Nabi kimdir?
Urfalı Yûsuf Nâbî, hikemî tarzın öncüsü olan 17. yüzyıl Osmanlı sahası divan şairidir. 1642 yılında Urfa'da doğan Nâbî ilme ve sanata merak salıp 20'li yaşlarında İstanbul'a gelir, divan kâtipliği görevine girer. Musahip Mustafa Paşa'nın ölümüne dek İstanbul ve Edirne'de otuz yıl yaşar. Nâbî, hamisi Mustafa Paşa'nın ölümünden sonra henüz bilinmeyen sebeplerle İstanbul'dan uzaklaşıp Halep'e yerleşti, burada yaşadığı dönemlerde sekiz yaşındaki oğlu Ebu'l-Hayr için divan edebiyatının önde gelen pend-name örneklerinden biri olan "Hayri-name" -ya da halk arasında bilinen ismiyle "Hayriye"- adlı eserini kaleme aldı.
Söz konusu eser, sekiz yaşındaki bir çocuğun anlayabileceği üsluptan ve içerikten oldukça uzak, sosyal ve siyasal eleştiriler barındıran bir kitaptır. Mesnevide oğluna, hayatta karşılaşacağı hemen her konuda öğütler veren Nâbî, aile konusunda da tavsiyelerde bulunmuş; evlilik, eş seçimi, aile hayatı, cariye ve çocuk sahibi olmak gibi meselelere oldukça geniş bir yer ayırmıştır.
1712'de İstanbul'da vefat etti. Mezarı Üsküdar'daki Karacaahmet Mezarlığı'ndadır.
Çocuk eğitiminde ilk eserlerden biri
Nâbî, Hayriyye adlı mesnevisiyle oğlunu hayata hazırlamayı, mutluluğu yakalayabilmesi ve sıkıntılardan uzak kalabilmesi için ona birtakım öğütler vermeyi amaçlar. Bu metin, aynı zamanda dönemi için çok ciddi ve sert bir siyasi ve sosyal eleştiri de yapar. Taşranın cahilliği, askerlerin ve yöneticilerin zulmü, rüşvet meselesi, ekonominin bozulması, liyakat ilkesinin çiğnenmesi, ilim adamının hak ettiği değeri görmemesi gibi konularda yaptığı eleştirilerle Nâbî, toplum ve devlet hakkında düşünen ve fikir sancısı çeken, kötüye giden toplumu düzeltme ya da -en azından- uyarıda bulunma sorumluluğunu üstlenmek ihtiyacı içinde olan bir münevver olduğunu gösterir.
Şair, dönemin kötü koşulları sebebiyle oğluna devlet işlerinden uzak durmasını öğütler. Gerekirse evinden hiç çıkmaması gerektiğini, asıl huzurun evde olduğunu söylemekte, devlet meselelerine bulaşmamasını tavsiye eder.
Hayriyye, Türk kültür tarihinde çocuk edebiyatı ve eğitimi alanında ilk eserlerden biri olarak kabul edilir. Nabi devrinin göze batan kusurlarını ve toplumdaki aksaklıkları da eleştirir. Ülkedeki genel çöküş üzerinde durduğu gibi insanlardaki ahlak düşüklüğünü, idarecilerin zayıflığını, mahkemelerin bozulmasını, halkın ezilmişliğini ve ulemanın cahilliğini de anlatır.
Bir neslin düşü
Şair Nâbi'nin oğlu Ebulhayr Mehmet Çelebi'ye hitaben mesnevi tarzında yazdığı Hayriyye'si, M. Akif'in "Asımın Nesli" dediği ve özlemini çektiği ideal bir nesil, N. Fazıl'ın "Altın Nesil"i ve son olarak, günümüzün yaşayan büyük şairi Sezaî Karakoç'un "Diriliş Nesli" dediği bir ideal nesil ve bu neslin özlemi, kaygısı ve düşüdür aynı zamanda.
Nabi'den nasihatler
"Kimseye kötüleyip dedikodusunu yapma. Bunu yapmak akıllı kişiler için ayıptır. Dedikoduculuk ve başkasını kötülemenin lüzumu ve lezzeti yok. Üstelik günahı diğer suçlardan da fazladır. Bunları yaparsan dostların senden emin olamazlar ve adın anılmadıkça senden nefret ederler. Dedikodu ve başkasını kötülemek, onu yapan kişiyi de kötü andırır. Zaten bu tip kişilerin de nasibi de yoktur. Allah seni bu tür işlerden koruya. Temiz kalpli ve rahat canlı olasın!"
"Kimseye sertlikle cevap verme, bilakis lütuf ve yücelikle hitap et. Kimsenin ayıbını yüzüne vurma; bir kişi ayıplı da olsa onun sözünü sonuna kadar dinle. Asla cahillikle suçlayıp da Allah'ın yarattığı bir insanı ayıplama. Aman ha! Kimseyi ayıbıyla ayıplama! Böyle bir şeyin sonucu ebedi bir tasa olur. Cefa ve sitem işini terk et. Aman ha! Kerem et de kötü bir iş olan kalp kırıcılığı yapma. Cancağızım! Hele ne yaparsan yap da, tek kalp kırıcı ve keskin dilli olma. Hatır yıkmak günahların en büyüklerindendir, hatta bütün günahların en kötüsüdür. Bunu yerine kalplari kazanmaya, hatır yapmaya çalış da Allah'ın arşını harap etme."
"Ey ümit geliniyle yüz-yüzelik süren oğul! İşlerinde acele etme, sabret. Sabır kapı üzerinde duran sıkıntılardan sonraki sevinç anahtarıdır. Sabur ile düşmanlar dost; yol kesiciler ise yol gösterici olur. Her işin düğümünü çözen sabırdır Karanlık gece bile sabreder de sabaha erişir. Es- Sabur Allah'ın isimlerinden biridir. Sabır sonsuz hikmetlerden bir hikmettir. Hikmetler söylemede şekerler yiyenler: "Sabır, sıkıntıdan sonra gelen sevincin anahtarıdır" dediler."
"Ey varlık ve vücut mecmuasının seçkin sühası, ey sıfat aynasının süslü resmi oğul! Bu öğüdümü kulağına küpe eyle:" Sakın kimseye fazilet satmaya kalkma" İnsanı hakikate yaklaştıran, Allah yolunda yüce mertebelere ulaştıran kişilerin temiz nefisleri, sözleridir. Eğer devrinde mürşid-i kâmil yoksa sana Kuran mürşid olarak yeter. Ârif ol, sakın ham sofu olma; gayret göster de yakın sırrına, Allah ilmine erenlerden ol. Allah seni kendisini bilmen için ve on kulluk etme için yarattı."
"Ey edep çimenliğini süsleyen fidan! Gece gündüz şerefli mukaddes ilimlere çalış ve hayvan gibi cahil kalma da ilim öğrenen ol. İlim Allah'ın sıfatlarındandır ve dolayısıyla tüm sıfatların en yücesi ilim sıfatıdır. İlim her şeyin üstündedir. İlim öğrenmeye çalış ve bilgililerin bilgisi ol. Resul-i Ekerm Efendimiz ilim öğrenmenin farz olduğunu söyledi. Öyle bir ilim şehrini arayıp bul ki, kapısı Peygamberin damadı Hz. Ali olsun. İlim ilahi bir sofradır. İlim, sahili olmayan bir denizdir ki; onun içinde âlim geçinenler gerçekten de cahildirler. Çeşitli ilimlerle kendini donat, zihnini doldur. Belki bir gün ona ihtiyacın olur da kullanman gerekir."
"Halka yumuşaklık ve alçakgönüllükle selam ver, onlarla buluş. Ve sakın onlara ayağa kalkma külfetini yükleme. Utanma duygusunu ve edep sende mevcut iken elbette bunlar senin saygınlığına sebeptir. Utanma duygusu iman nurunun süsüdür. Utanmazlık ise dünya ve ahirette ne yaman şeydir. Edep insanın süsüdür. Edepsizlik ise şeytanın arkasından giden kişidir. Allah hazır ve nâzır, her yerde daima mevcut ver şeyi görücü iken, sakın ona karşı edebini terk etme. Peygamber sözüne uyup 'Basit de olsa her kişinin yüzüne gül. 'Peygamber mesleğini kabul ki, Peygamberimiz böyle yapmakla emr olunmuştu."
"Ey denizin incisinin soyundan gelen oğul! Şu söyleyeceğim inciler kulağına küpe olsun: Asla oyun ve oynaşa rağbet etme ki gaflet elinde oyuncak olmasın. Onlarla boş vakit geçirmek yerine, insan gibi şöyle Allah'ın huzurunda işe yarayacak şeylerle meşgul ol. Allah'ın insanlara gerçek bir lütfu olan nefes hazinesi âdi hevesler uğruna harcanırsa yazıklar olsun. İrfanın varsa anla ki, dostların, "vakit nakittir" diye söyledikleri işte budur. Sakın ha gaflete düşüp de söz taşıyıcılık yapma ve koğucunun sözüne postacı olma. Kulak kesesine giren sözleri tellallık yaparcasına ona buna satma. O mana sultanı Peygamber Efendimiz 'Lüzumsuz ve malayani söz söylemeyi terk etmek dinin güzelliğidir.' buyurdu."
"Evine gelen misafir kim olursa olsun elinde bulunan şeylerle sofranı donat. Misafire kıymeti ölçüsünde tazim göster ve misafirliğin şanına yakışır ikramlarda bulun. Misafir kaba saba bir kişi bile olsa sabır göster ve tatlı dille hürmet et. Komşularına eğri bakışlarla bakma! Mahrum ve düşkünlere iltifatta bulun! Konu komşuyla iyi geçinerek onların hakkını gözet. Kimse senden incinmesin. Tek başına bir lokmaya ağız açma, yediklerinden onları da faydalandır. Sana ihtiyaçları oldukça onlara yardım et, civarını düşkünlerin sığınacakları bir yer haline getir. Kötü iş için adımını atma ve bir elin daima hayır ve hasenatta olsun."
Derlenmiştir.