"Oruç tutun, sağlık bulun" mealinde hadis-i şerif olarak aktarılan bir söz, Ramazan boyunca en sık duyduğumuz ifadelerden biridir. Orucun faydaları üzerinde odaklanan insanlar için bir ibadeti fayda cihetinden ele alan ve onun somut kısmına işaret eden en açık anlatımlardan birisi bu olabilir. Vakıa aç kalmak, en azından az yemek sağlıklı bir hayat yaşamanın en kuvvetli ilkesi kabul edilmeye başlandı. Son elli, altmış seneden beri zenginleşen dünyanın en büyük sorunlarından birisi haline gelen yeme kaynaklı sağlık sorunları ve hastalıklar için insanlar, kadim zamanlarda insanlığın neredeyse müşterek kaderi olan açlığı daha uzun yaşamanın yöntemi olarak keşfettiler. Bu bakımdan insanlık geçmişteki zorunlu açlık çağlarından iradî ve biraz da "keyfi" açlık dönemlerine ulaşmış görünüyor. Doktorlar ve bu işe kendisini adamış nevzuhur meslekler aç kalmayı tavsiye ediyor, az yemekle yetinmenin mutlak faydalarından söz ediyor, yemek türünü azaltmak, mümkünse tek öğün ve aynı tür beslenmekten söz ediyor. Bütün bunlar modern dünyanın ortaya çıkardığı beslenme kaynaklı sorunlara bulunan çareler olarak daha çok konuşulmaya devam edecek gibi görünüyor. Nitekim önümüzdeki yıllarda dünyada en dikkat çeken muteber meslekler arasında beslenme uzmanlığının bulunacağını söylemek kehanet olmaktan çıktı. Hal böyle olunca hadis-i şeriflerde açlık ve oruç üzerinde beyan edilen hususlar dikkat çekmeye başlıyor, başta doktorlar olmak üzere birçok bilim insanı orucu bedene dönük faydaları üzerinden ele alıyor, orucun sağlığa giden yolun ta kendisi olduğunu söylüyor. Birkaç sene önce Nobel ödülü almış bir bilim adamı açlık ve beden sağlığı üzerindeki tezleriyle gündeme gelmiş, açlığın beden sağlığı üzerindeki faydalarından hareketle yeni bir beslenme teorisinin zeminine ikna edici katkılar sağlamıştı.
Açlık ile sıhhat, en azından az yemekle sağlıklı yaşam arasındaki ilişkiyi reddetmek mümkün görünmüyor. Fakat burada ciddi bir zihinsel hata, daha doğrusu anakronik bir durumun yaşanma ihtimalini hesaba katmak gerekir. Yeryüzünün bazı bölgeleri dışında bütün insanlığın beslenme ve gıda sorununu hâlihazırda çözdüğü yegâne çağda yaşıyor olabiliriz. Bu bakımdan dünya sanki "içindeki ağırlıklarını dışarı çıkartmış" gibi bütün nimetlerini insanlığa sunmuş bir haldedir. Bu meyanda insanların acımasız bir üretim dünyasında sürekli zenginleşirken ürettiğine kıyasla oldukça az tüketebildiği, üretim ile tüketim arasındaki büyük farkı ise israf ederek çürüttüğü başka çağ olmamıştır. Geçmiş zamanlardaki ahlâk metinlerinde "israf etmeyiniz" ilkesinin nasıl anlaşıldığını modern dünyada doğru değerlendirmek, neye israf dendiğini tespit etmek artık imkânsız gibi bir şeydir.
Geçmiş asırlara bakınca bütün çağlarda, insanların güç bela yemek bulabildiklerini, kifâf-i nefs edercesine az ile yetindiklerini, istisna olarak fazla beslenme kaynaklı sorunlar yaşadıklarını hatırda tutmak gerekir. Hadis-i şerifin söylendiği bağlamda ve dönemde insanların beslenme imkânları olabildiğince sınırlı ve kıt idi. Dünya bugünkü kadar bereketli ve verimli bir dünya olmamıştı hiçbir zaman. Hz. Peygamber'in hâl-i hayatında sahabe için beslenmek oldukça çetin bir iş idi. "Rızık Allah'a ait bir iştir" ifadesi, herhalde o güçlük içinde daha derinden anlaşılabiliyordu. Rivayete göre sahâbe nesli ekmek bulunca hurmayı, hurma bulunca ekmeği aramazdı. Hz. Peygamber'in ailesi uzun süre aç kalır, günlerce "ocak tütmezdi." Bu durum görece imkâna sahip olan şehir (Medine) merkezinde böyleyken çevre bölgelerde kıtlık çok daha büyük sorun olmalıdır. İnsanların çocuklarını gıda bulamama endişesiyle öldürmelerinden söz eder ilâhî kelam. Hal böyle olunca hadiste beyan edilen açlık ve sağlık meselesini modern çağdaki durumdan hareketle ele almak, bizi bağlamdan kopartır, hadis-i şerifi sadece bir asır için geçerli şekilde yorumlama ihtimalimiz ortaya çıkar. Peki hadis-i şerifte beyan edilen oruç ve sağlık ilişkisine nasıl bakmak gerekir?
Galiba Hz. Peygamber'in açlık, daha doğrusu bir ibadet olarak oruç ile düzelebileceğini beyan ettiği hastalıkların başında zihnin ve ruhun hastalıkları geliyordur. Bu itibarla açlığın sağlığa kavuşturabileceği ilk büyük hastalık hatalı düşünme, hadiseleri ve nesneleri yanlış yorumlama, varlığı bulunduğu hal üzere idrak etmemekle neticelenen akıl ve zihin kusurları olmalıdır. Zihnin böyle kusurlarla mâlûl olmasının nedeni gerçekte "yemek", yani insan bedeninin buğdayla arasındaki zaruri bağların oluşturduğu korkular, hırslar, iştahlar vs. olabilir. Amaçsız hırslarıyla ve bitmek tükenmez korkularıyla daralmış olan insan zihni oruç ibadetiyle genişler, vazgeçilmez sayılan buğday ile arasına mesafe koyarak dünyaya daha geniş zaviyeden bakmayı öğrenir, bunun neticesinde ise zihin dereceli bir şekilde sağlığa doğru ilerler. Düşüncenin sıhhat bulması, dinî hayatın herhalde en büyük amacı olduğu kadar ibadetlerin de gayelerinden birisini teşkil eder: Düşüncenin selâmeti ve zihnin sıhhate kavuşması! O zaman oruç ile sağlık arasındaki ilişkinin evvelemirde hırsların ve korkuların belirli bir ölçüde kontrol edilmesiyle birlikte akıl sağlığı bahsinde dikkate alınması gerekir. "Oruç tutun ki aklınız, hırsların etkisinden kurtulsun, düşünce selâmete kavuşsun." Bu durum Hz. Peygamber'in temizlikten (tahâret) söz ederken kastettiği şeyin öncelikle ahlâk ve kalp temizliği olarak anlaşılmasına benzetilebilir. İmam Gazzâlî sahâbe neslinin "tahâret" denilince genellikle kalp temizliğini anladığını, beden temizliğini ikincil saydıklarını belirtirken buna dikkat çeker.
Akıl sahih ve düşünce doğru hale gelince duyular da sıhhat kazanır, dünyadan edindikleri doğru veriler ile akla yardım ederler. Mesela göz, hırs ve korkunun veya iştahın etkisiyle maruz kaldığı "şaşılık" halinden selâmet bulur ve iyileşir. İyileşen bir göz, hadiseleri tahrif etmek, onları bozarak yanlış verileri aktarmak yerine gerçeği olduğu haliyle görür hale gelir. Demek ki oruç tutmak gözümüz için sağlık ve nurdur. Açlık sayesinde kulağımız düzelir, hastalıktan kurtulur ve sağlığına kavuşur. Böyle bir kulak -şaşı göz örneğindeki gibi- boş ve anlamsız işleri duyup aklı kirletmek yerine doğru sözlerin, sözlerin en iyisinin peşinden giderek aklın yardımcısı olur. Oruç tutmak, kulağa sağlık kazandırır. Oruç arzumuzun bölünmüş ve parçalanmış, bu nedenle de tükenmeye yüz tutmuş hastalıklı haline sıhhat kazandırır, onu cemm-i himmet denilen tek bir arzuya doğru döndürerek insana büyük ve güçlü bir merak, büyük bir arzu kazandırır. Böylece oruç ruha şifa, akla şifa ve duyulara şifa olur. O halde "Oruç tutun sağlık bulun" mealindeki hadis-i şerif belki de bu anlama geliyordur.
Ekrem Demirli