Vahyin gölgesinde Peygamberler Tarihi
Hz. SALİH (as) ve el-Hicr halkı
Kur'ân-ı Kerim, Semud kavminin nerede yaşadıklarına dair verdiği bilgiye bakılınca "ve vadide kayaları oyup yontarak (şehirler kuran) Semud'a" (el-Fecr, 89/9) ayetinin izahlarından anlaşıldığı kadarıyla bir vadi ve bu vadinin çevresindeki kayalıklarda şehirler kurdukları anlaşılmaktadır. Bu vadinin de muhtemelen Vadi'l-Kura olduğu, el-Hicr bölgesindeki yerlere de "Medain Salih" adının verilmesinden dolayı bugün "el Hicr" olarak bilinen ve Arap yarımadasının ortasından batısına doğru uzanan bir bölgeyi vatan edindikleri bir çok kaynaktaki bilgiye dayanmaktadır.
(Cevad Ali, Tarihu'l-Arab kable'l-İslâm, Mektebetu Cerir, y.y. 2006, I, 255-256)
Medine ile Tebük arasında uçsuz bucaksız bir çöl bölgesinde bulunan bu bölgede, kurulmuş olan bir uygarlık ile birlikte zengin ve güçlü bir toplum oluşturmuştu. İslâm Tarihi ve tabakat kaynaklarında Semûd kavmi, Hz. İsmâil'den önceki dönemde yaşamış bir kavim olup Arabü'l-Âribe öncesi dönemdeki Arabu'l-Bâide soyu ve nesli kesilip yok olmuş en eski Arap kabilelerinden biri olarak bilinir. Âd kavmiyle aynı soydan olan kabile mensupları, Sâm'ın oğlu İrem'de birleşirler ve Âd kavminin bakiyesi olduklarından dolayı da bunlar ikinci Âd olarak Âdini'l- uhrâ adınıyla anılmaktadırlar.
Suriye ile Hicaz arasındaki Hicr'de yaşadıkları için (el-A'râf 7/73-79) bunlar, Âbir İbn İrem İbn Sâm İbn Nuh'tan asırlar sonra gelenlerin torunlarıdır. Aradan ne kadar bir zaman geçmiş olduğunu ifade etmek çok zor olup sadece yüzlerce asırın geçtiğini tahminen söyleyebiliriz. Zira Hz. Nuh'un oğlu Sami'ın neslinden gelen Arapların torunları olduklarında şüphe yoktur. Arab adının Sami'den sonra gelen birçok Sâmi koldan birisi olduğuna ve Âd kavminden de asırlarca sonra geldiğine göre Sami ile Salih arasında gelip geçen, kaynaklarda sayılan bu soy kütüğünün çok kısa olduğunu söylememiz gerekir.
İşte bu Semud Kavmi, Âd kavminin rüzgarla helak edilmesinden sonra gelmiş, yaşamış, tevhid inancını kaybetmiş bir kavimdir. Âd kavminin yok olmasının ardından nice asırların geçmesi gerekir ki insanlar yeni bir dünya ve yeni bir medeniyete dayalı bir toplum oluşturacak bu toplum güçlenecek ve inanca sırt çevirecek uzun yılar geçirmesi gerekmez mi? Bir toplum yapısı ve yönetim oluşturmuş, güç kazanmış sonra da azgınlaştıklarından dolayı yüce Rabbimiz onları uyaracak, tevhid inancına davet edecek bir Peygamber göndermişti. Semud kavmi, başlangıçta tevhid inancına sahip olmalarına ve Hud kavminin inançsızlıklarından dolayı yok edilmeleri onlar için ibret alınması gereken bir durum iken hiç de ibret almamış gibi şirke dalmış, Allah inancından uzaklaşmışlardı. Bu kavim sahip olduğu güçlülük, zenginlik, büyük halk kitlelerine hükmetmek gibi özellikler onları azgınlaştırdığı gibi dinden müstağni kıldı, din mefhumundan uzak tuttu. Dolayısıyla haktan, doğruluktan, tevhid inancından uzak kalan ve sonunda Hz. Salih'in aralarında yaşadığı Rabbini unutan bu kavim; azgınlıklara, haksızlıklara ve adaletsizliklere sürüklenmiş, şirk içinde yaşamak ise onların hayat felsefelerinin bir parçası, yönetimlerinin batıl bir dini olmuştu.
Kaynakların verdikleri soy kütükleri silsilelerinin doğruluğunu tespit etmek mümkün değildir. Zaten daha önceleri ifade ettiğimiz gibi Rasulullah Hz. Muhammmed'in (sav) yirmi dördüncü göbekten atası olan Adnan'dan İsmail'e kadar verilen soy kütüklerinin Rasulullah tarafından meşkuk/şüpheli oldukları, İsmail ve babası İbrahimden'den sonra anlatılanların ise genellikle uydurma olduğu belirtilmiştir.
Dağları yontarak meydana getirdikleri mükemmel şehirler, ovalarda yaptıkları saraylar, geniş topraklar üzerinde sürdürdükleri hakimiyet, o günün şartlarında gelişmiş bir medeniyet ve güçlü bir devlet olduklarını gösteriyor. Arkeolog ve tarihçiler, bu kaybolmuş tarihi şehir mekanlarda/ el-Hicr bölgesinde yaptıkları araştırmalarla burada yaklaşık 400-500 bin insanın yaşamış olabileceğini düşünüyor. Bu bir faraziye midir yoksa gerçekleri yansıtan doğru bir bilgi midir? şeklindeki bir soruya neredeyse doğru olma ihtimali sıfıra yakın bir bilgi olabileceğine dair bir cevap verilebilir! Hz. Salih'in soy kütüğü şöyle kaydedilir: Salih İbn Ubeyd İbn Âsif İbn Mâsih/Mâşih İbn Ubeyd İbn Hacir (Hâzir) İbn Semud İbn Âbir (Âmir) İbn İrem İbn Sâm İbn Nuh. Bunun pek doğru olduğu söylenemez. Hz. Salih ile Hz. Nuh arasında on binler belki de yüz binlerce asır geçme ihtimali vardır.
Bu insanlar, isyan ve tuğyanlarından dolayı Allah'ın kendilerine verdiği azab ile tamamen helâk oldular. Onlardan geriye kalan, dağlardan yonttukları evler ile ovalardaki birkaç harabelerdir. Nitekim Yüce Rabbimiz yüce Kitabı Kur'ân-ı Kerim'de bize bu olayı farklı surelerde ve farklı anlatım biçimleri ile ifade buyurmaktadır:
"Semûd (kavmin)'e de kardeşleri (kendi aralarından birisi olarak) Salih'i (as. gönderdik. Onlara): "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir mucize (belge) gelmiş bulunuyor. İşte size bir mucize olmak üzere Allah'ın (gönderdiği) dişi devesi; onu bırakın, Allah'ın yarattığı yeryüzünde otlasın. Sakın ona bir kötülüğünüz dokunmasın, yoksa sizi elem ve acı verici bir azab yakalar" dedi. Unutmayın ki (Allah) Âd (kavmin)'den sonra sizi (Hicr bölgesine) onların yerlerine sahip kılıp yeryüzünde hâkimiyet kurmanıza yardımcı oldu. Ovalarında saraylar inşa ediyor, dağlarını yontup evler yapıyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini düşünün ve yeryüzünde karışıklık çıkarıp bozgunculuk yapmayın. Kavminin müstekbirleri (büyüklük taslayan ileri gelenleri) aralarında zayıf düşürülmüşlerden (mustaz'aflardan) iman edenlerle alay ederek şöyle dediler: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamber olduğunu siz biliyor musunuz?" Onlar da: "Evet, gayet tabii, biz onunla gönderilen bilgi ve haberlere iman ediyoruz" dediler. O müstekbirler (büyüklük taslayan ileri gelenler, müminlere): "Biz de şu sizin iman ettiğinizi söylediğiniz şeyi kabul etmiyor ve reddediyoruz" dediler. Derken o dişi deveyi (ayaklarını) keserek öldürdüler, Rablerinin emrine karşı büyüklenerek isyan ettiler ve: "Ey Salih, eğer sen gerçekten gönderilmiş peygamberlerden isen haydi bizi o tehdit edip durduğun söz konusu ettiğin azabı getir" dediler. (Büyük bir deprem gibi) şiddetli bir yer sarsıntısı onları kıskıvrak yakalayıverdi de yurtlarında (cansız bir halde) diz üstü çökekaldılar. Salih de onlardan uzak durdu ve: "Ey kavmim! Gerçekten ben size Rabbimin bana vahyettiği emirleri tebliğ edip ulaştırdım ve size (bütün samimi duygularımla) öğüt verdim. Fakat siz öğüt verenleri (istemiyor ve) sevmiyorsunuz" dedi.
Rasulullah Hz. Muhammed (sav) Tebük seferi sırasında el-Hicr bölgesinden geçmiş, ashabına buradan geçerken acele etmelerini, oyalanmamalarını, birbirlerinden ayrılmamalarını söyledikten sonra Semud kavminin başına gelenleri ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. Bu tavsiyeleriyle bugün buraların turistik geziler amacıyla değil, ibret almak daha evvel gelip geçmiş, kendilerine tebliğ edilen tevhid inancına sırt çevirmiş kavimlerin başlarına gelen felakete düşünüp hep buradan geçerken çabukça uzaklaşılmasının gerekliliğini belirtmiştir. Bu hadisi kaydeden hadis mecmuaları şu ibarelerle nakletmektedirler: "Abdullah İbn Ömer (r.anhuma) şöyle der: "Rasulullah (sav) Tebûk Gazvesine giderken ashabıyla birlikte konakladıkları yer, Salih Peygamber'in (as) kavmi olan Semud'un yaşadığı el-Hicr vadisinde bulunurken ashab Semud kavminin su içtiği pınarlardan su içip bundan hamur yoğurup ekmek yapmak istediler. Rasulullah ashabın tencerelere koyduğu hamurları derhal dökmelerini ve bunu develere yedirmelerini buyurdu. Sonra Semud kavminin azaba uğradıkları yere geldiğinde şöyle buyurdu: "Ben onların başına gelen azab ve felaketin bir benzerinin size de gelip çatmasından endişe ettim. Onun için onların yaşadıkları yere girmeyin, oradan hızla yürüyün." (Ahmed İbn Hanbel, Müsned, II, 118)
Bir başka hadis kaynağında da şöyle anlatılır: "Rasulullah (sav) Semud kavminin olduğu bölgeye varınca başını örtüp bineğini hızla koşturmaya başladı. Semud kavminin el-Hicr harabelerinin olduğu yerlere ashabın girmesini yasakladı." Zira ashab buraya varınca harabeleri gördüklerinde içerilerine dalmak için birbirleriyle yarıştılar. Rasulullah da namazı kıldırdıktan sonra şöyle buyurdu: "Müstakim olursanız Allah asla size azap etmez." (Müslim, ez-Zühd ve'r-rakaik, 78)
Semud kavminin en belirgin özellikleri dört noktada ortaya çıkmaktadır. Bu özelliklerden ilki sosyal ve ekonomiktir. Kur'ân'ın belirttiği gibi bu kavim bulunduğu bölgede güçlü bir ekonomiye, bunun getirdiği aşırı zenginliklere sahip olduklarını ifade ettik. Ekonomik hayatın verdiği güçlü ve kudretli bir iktidar kurmuşlardı. Bu siyasi güç, onları zamanla diğer toplumlar üzerinde hakimiyet kurmaya, onlardan haksız kazanç sağlamaya sevk etmişti. Nitekim yaptıkları soygunlar, yol kesmeler ve eşkiyalık sonunda bunları meslek haline getirmelerine yol açmıştı.
Ekonomik ve siyasi gücün ileri derecede olması halinde, şayet ölçü ve adaletin bulunmadığı, iman ile Allah korkusunun ve ahiret hesabının olmadığı bir toplum ister istemez ahlâksızlığa sürüklenecek, bu toplum fertlerinin de küfür bataklığına ve imansızlığa batacakları muhakkaktır. Semud kavminin de yaşadığı sonuç bu idi. Onların sahip olduğu üçüncü özellik; işte bu imansızlık ve ahlaksızlıktı.
Bir diğeri ve en önemlisi de, inançta meydana gelen bozulmalar ve tevhid inancı olarak Allah'ın vahdaniyeti inancına uzak kalıp bu gerçek inanç yerine putperestliği Nuh ve Âd kavimlerinden asırlarca sonra tekrar yeniden canlandırmalarıydı. Âd kavminin başına gelen, büyük felaketi unutmuş oldukları kesindir. İşte bundan dolayı da kendilerine gönderilen peygambere karşı, ekonomik ve siyasi güçlerini bir kalkan olarak kullanıp onunla alay ederek davetini hafife almış, iman etmeye yanaşmamışlardı.
Ahmet Ağırakça
Ancak alıntılanan köşe yazısı/haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Hud Kavminin rüzgarla azabı nasıl oldu? (08.12.2024)
- Hz. Hud’un (as) Âd Kavmi'ni iman etmeye davet etmesi (03.12.2024)
- Şit (AS) ve İdris (AS) (28.11.2024)
- Nuh Tufanı kopuyor I İnsanlığın hayata yeniden başlaması (25.11.2024)
- Nuh Tufanı'nın sebebi neydi? (18.11.2024)
- Hz. Nuh‘un (AS) şirke ve müşrik yöneticilere karşı mücadelesi (09.11.2024)
- Yeryüzünde İlk Kanlı Olay: Kabil ile Habil Kıssası (04.11.2024)
- Hz. Adem ve İblis Kıssası (28.10.2024)