Hat san'atı'nın büyük isimleri - 25
Üsküdar'da 1265/1849 yılında doğan Seyyid Hasan Rıza, o sırada eski sadrâzam Koca Reşid Paşa'nın kilerciliğini yapmakda olan Tırnova (bugünkü Bulgaristan'ın Turnovo şehri) eski posta müdürü Ahmed Nazif Efendi'nin oğludur. İlk tahsilinden îtibâren hüsn-i hatta ilgi duyan Hasan Rıza, aralarında Yahya Hilmi Efendi (1833-1907) gibi büyük bir hattatın da bulunduğu birkaç hocadan sırayla hat öğrenimini sürdürdü. Fakat o günlerde babasının aslen memleketi olan Tırnova Posta müdürlüğüne tekrar tâyini üzerine, âilece oraya gitdiler. 1865'de İstanbul'a döndüklerinde babasının vefâtı üzerine, amcası –kapu çuhadarı olduğu Pertevniyal Valide Sultan'ın delâletiyle- genç Hasan Rıza'yı Mûsıka-i Hümâyun'a kaydetdirdi.
Buranın hüsn-i hat muallimi olan Mehmed Şefik Bey'den (1819-1980) meşke başlayan Hasan Rıza, 16 arkadaşıyla beraber sülüs-nesih yazılarından icâzet aldı. Şefik Bey, hocası olan Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'ye onu da götürerek kendisinden ayrıca istifâdesini sağladı.
Sâmi Efendi'den (1838-1912) de ta'lîk hattını öğrenen Hasan Rıza, Taksim'in Gümüşsuyu semtindeki Mûsıka-i Hümâyun'un imamlığına 1871 yılında tâyin olundu, 1876 da Hac farîzasını edâ etdi. 1879'da Şefik Bey'in -Sultan V. Murad'a yakınlığından dolayı- emekliye ayrılması üzerine boşalan Mûsıka-i Hümâyun hat muallimliğine getirildi.
Hacı Rıza Efendi, sonraki yıllarda hüsn-i hat muallimliğinin kaldırılmasıyla, aynı yerdeki imâmet vazîfesini sürdürdü, buna ilâve olarak 1908'de pâdişâhın mevlidhanları arasına katıldı. 20 Mayıs 1915'de açılan Medreset'ül-hattâtîn'in sülüs-nesih hocalığına tâyin olunan Hasan Rıza Efendi, gözlerindeki rahatsızlık yüzünden bir müddet sonra vazîfesinden ayrıldı. Uzun yıllar ikâmet etdiği semt olan Cihangir'in 1916 yılında geçirdiği büyük yangında evini kaybeden Hasan Rıza Efendi, taşındığı Rumelihisarı'ndaki kira evinde 2 Mart 1920 günü vefât etdi, Hisar'ın yanındaki kabristana defnolundu. Kabir kitâbesi -kendisine yakışmayacak şekilde- sonradan latin harfleriyle yazdırılmışdır. Oturmakda bulunduğu ev, ölümünden iki gün sonra yandıysa da, eserleri kurtulabilmişdir.
Hasan Rıza Efendi velûd bir hattatdır. Sülüs, celî sülüs (Resim-1), ta'lîk, celî ta'lîk yazılarıyla da haylı eser vermiş olmakla berâber, en çok başarı kazandığı nesih hattıdır (Resim-2). Bu yazı nev'iyle mushaf yazmak, kemâlin son mertebesine onun elinde varmışdır, denilebilir. Harflerinin güzelliği ve satıra oturması kadar rahat okunabilmesi, harekelerinin isâbetli yerlere konulması, mushaflarının tercîhi için yeterli bir sebeb sayılır. 1878-1912 yılları arası san'at hayatının en verimli ve mükemmel devresidir. Bu devrenin sonunda Sultan Reşad'ın arzûsuyla yazdığı 8 cildlik (1067 varak) Sahîh-i Buhârî (Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphânesi-HS 39) onun unutulmayacak eserleri arasında sayılır. Yazdığı birçok hilye-i saadetin de (Resim-3) çok büyük boyda olanları -hele Sultan Reşad tarafından Rumeli seyahati sırasında Edirne Selimiye Câmii'ne hediye edilen, lâkin yıllar önce çalınan hilye- ayrıca senâ edilmeğe değer.
Resim 1: Hasan Rıza Efendi'nin celî sülüs bir levhası.
Resim 2: Hasan Rıza Efendi'nin büyük boyda nesih kıt'ası.
Resim 3: Hasan Rıza Efendi'nin muhakkak-nesih-sülüs hatlarıyla hilyesi.
Onyedi kişiye hat icâzeti veren Hasan Rıza Efendi, hayatı boyunca -ikisi devir hatmi için cüzler hâlinde olmak üzere- muhtelif boyda 19 mushaf yazmış (bunlardan 1308/1891 tarihli vezirî kıt'ada olanı İstanbul Üniversitesi Nâdir Eserler Kütüphânesi-A.6682'de, Sultan Reşad'ın türbesi için yazdığı 1330/1911 tarihli büyük mushafı da TSMK-YY 325'dedir, Resim-4), akrabasından büyük hattat Mehmed Şevki Efendi'ye âid yarım bir mushafı da 1311/1893'de tamamlamışdır (TSMK-Arda 32). Elinden çıkan sülüs-nesih murakkaalarının sayısı belli değildir. Celî sülüsü nesih hattının mükemmelliğinde değilse de, Bostancı ve Cihangir câmilerindeki cihâryâr-ı güzin levhaları, Topkapı Sarayı Harem-i Hümâyunu'ndaki çini kitâbesi, Alman Konsolosluğu bahçesindeki çeşmenin ve Şişli'deki Hürriyet-i Ebediyye Şehitleri'nin kitâbeleri, ayrıca celî ta'lîkle Bayezid Umumî Kütüphânesi'nin kitâbesi (imzasız ve başarısız) bu yoldaki eserlerinin ilk hatıra gelenleridir. Haydarpaşa'daki târihî Tıbbiye binasının (şimdilerde Marmara Üniversitesi'nin bazı fakülteleri buradadır) celî sülüs kitâbesi de Hasan Rıza Efendi'ye âittir.
Resim 4: Hasan Rıza Efendi'nin Sultan Reşad için yazdığı mushafın ser-levhası.
Hasan Rıza Efendi asıl şöhretini basılmak üzere yazdığı mushaflarla kazanmışdır. Litografya (taş baskısı) tekniğiyle çoğaltılmak üzere, eczâlı kağıda eczâlı mürekkeble berkenar (hıfza çalışanlara kolaylık getirmek üzere âyetlerinin sahife sonunda bitdiği) tertîble, sahifede 15 satırlı olarak yazdığı bir mushafın Matbaa-i Âmire baskısı, 1301/1885'den bu yana milyonlarla ifâde edilecek sayıda tekrarlanmış; ancak bu sık basımlar yüzünden yazı güzelliği eksilmişdir.
Diğer nüsha, âharli kağıda ve etrafı mealli olarak yazılmışdır. 1296/1879'da Osman Bey Matbaası'nda basılan bu mushafın aslının Mahmud Muhtar Paşa koleksiyonundan Dârü'l-Kütübi'l-Mısrî'ye geçdiği rivâyeti şimdiye kadar vuzûha kavuşturulamamışdır. Bu mushafın tamamı ve meâlinin 12 cüz'ü Hasan Rıza Efendi, sâdece meâlinin 15 cüz'ü Kayışzâde Hafız Osman Efendi (ö.1894) ve 3 cüz'ü Çerkes Alaeddin Bey (ö.1888) tarafından ince nesih hattı ile yazılmışdır.
Hasan Rıza Efendi'nin tezhîbe de merakının bulunduğu müzehhib olarak imzâsını taşıyan bâzı levhalarından anlaşılıyorsa da, bu çalışmaları ehemmiyete şayan değildir.
Samimiyeti edebî kıymetinden önde gelen tasavvufî manzumeler de yazmış bulunan Hasan Rıza Efendi'nin kızı Mükerrem Hanım, meşhur Rasadhâne müdîri Fatin (Gökmen) Hoca'nın zevcesidir; oğlu Ahmed Süreyye Saltuk (1892-1969) ise, evvelce Dîvân-ı Hümâyun Kalemi hulefâsından olup, harf inkılâbına kadar Bâbıâlî'de hattatlığı meslek edinmiş, sonra da liselerde edebiyat muallimliğini sürdürmüşdür.