Almanya'nın korkulara, duygulara ve ideolojik tutuma dayalı irrasyonel politikasından dolayı 2017 yılı Türk-Alman ilişkilerinde en kötü dönem olarak kayıtlara geçti. Almanya'daki karar vericilerin Türkiye'nin diaspora politikasından ve ülkedeki Müslümanların sayısının artmasından ve görünür hale gelmesinden aşırı derecede korktukları artık ayan beyan ortada. Diğer taraftan Türkiye'nin dik duruşunun Türkiye'ye karşı bariz bir üstünlük duygusu ile hareket edenleri kızdırdığı ve çileden çıkardığı da görüldü. Medya, akademi ve siyasette Türkiye'ye nefretle bakan PKK'ya müzahir sol grupların ideolojik tutumu ve propagandası ise bütün bunların üzerine tuz biber ekti. Her iki ülkede yaşanan seçimler ise krizi iyice çığırından çıkarttı.
Neticede bir kısır döngü halinde Almanya'nın Türkiye'ye yönelik provokatif adımlar attığı, Türkiye'nin de mütekabiliyet esasınca bunlara cevap verdiği, Almanya'nın bu cevaplara daha da güçlü provokasyonlarla karşılık verdiği ve Türkiye politikasında kendi kendisini radikalleştirdiği bir dönem yaşadık. Almanya'nın çıkarlarına ters olduğu apaçık belli olan askerlerini incirlikten çekmesi ya da diğer bütün Avrupa ülkelerini geride bırakacak şekilde FETÖ'cülere kucak açan politikaları işte bu irrasyonelliğin ve duygusallığın bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bu politikalar sonucunda Almanya Avrupa Birliği içerisinde Türkiye ile ilgili en sert politikaları savunan Avusturya ile ilgili aynı noktaya gelirken, Fransa, İtalya, İspanya ve Birleşik Krallık gibi diğer AB ülkeleri ise Türkiye'ye yönelik eleştirilerini paranteze alarak Türkiye ile karşılıklı çıkarlar temelinde pragmatik bir ilişkiyi sürdürmeyi tercih ettiler. Bu noktada Almanya'nın irrasyonel ve ideolojik politikasından dolayı oluşan boşluğu doldurmaya hevesli birçok Avrupalı devletin olduğu açıktır. Türkiye'nin Almanya'dan beklentisi de tam olarak budur. Yani her konuda anlaşamasak bile karşılıklı eleştirileri paranteze alarak çıkarlar temelinde pragmatik bir ilişkiyi sürdürmek.
Almanya'da yapılan seçimlerden sonra Türk Alman ilişkilerinde bir hasar kontrol moduna geçilmesi gerektiğini ve bu çerçevede Almanya'nın Türkiye politikasının rasyonelleşmesi için ilk adımı Türkiye'nin atması gerektiğini daha önce yazmıştım. Nitekim Türkiye de bu konuda birçok girişimde bulundu. Neticede iki ülkenin bakanları birbirlerini kendi memleketlerinde ağırladılar. Bu görüşmeler sonucunda ilişkilerde bir yumuşama havası yaşansa da önümüzdeki dönem krizi tekrardan alevlendirebilecek birçok tehlikeyi bünyesinde barındırmaktadır. Almanya'da kurulacak olan bir koalisyonun Türkiye ile ilgili sert tutumunu devam ettirmesi, Almanya'da yaşanması muhtemel erken seçimler yahut bir azınlık hükümeti kurulması ve 2019 yılında Türkiye'de gerçekleşecek olan seçimlere Almanya'nın müdahil olması ikili ilişkileri tekrardan bir kriz sarmalına sokması muhtemel gelişmeler olarak ön plana çıkmaktadır. Bütün bu tehlikeler ve muhtemel senaryoları ise bir sonraki yazımızda tartışalım.