"Öylesine yorgunum ki, biraz dinlensem, dinlenebilsem.."
(Çehov, Martı)
Anne-babaların, mürşitlerin, liderlerin, öğretmenlerin yorulma lüksleri yoktur. Yoruldular diyelim, yüklerini (sorumluluklarını) atamazlar sırtlarından. Kaçıp gidemezler. Yoksa balık yutuverir onları alimallah.
Belki de gereken, bu kadar yorulmamaktır en baştan beri. 'Eğer yükümü sırtımdan indirme şansı yoksa koşmanın âlemi de yok; yavaş da olsa ilerlemek yeter,' demeli; yük ile barışmalı, kaynaşmalı, dayanışmalı.
Burada yükten kasıt bulunduğumuz mevkiin sorumluluğudur, başkasının hayatının sorumluluğu değil. Aynen peygamberlerde olduğu gibi mevkiiniz bazen beklemenizi, terk de etmeden yanında durmanızı gerektirebilir. (Nahl 16/82; Şura 42/48) İşte burada 'yoruldum' deyip çekip gitmemektir yıldız olmak. Yıldızlar hep yerinde durmalı, hep doğruyu göstermelidir. Evet, bundan sıkılabilirler, zordur çünkü. "Ama yıldızlar, başıboş bir kargaşalığa düştü mü, vebalar, belalar, kavgalar başlar." (Shakespeare, Troilos ve Kressida)
O yüzden kalabalıkların düzeninden önce gelir, yıldızların düzeni. Baştan başlar, nizam, intizam. Rabbimiz de bir toplumu bozmaya öncülerin bozulması ile başlandığını haber verir. (İsra 17/16) Bu sebeple öncülere mubahlar bile mubah olmaz bazen. (Ahzab 33/32) Yıldızlar yerli yerindeyse gösterdikleri yönler de şaşmaz. Çölde kervanlar, havada kuşlar, yerde arılar, suda balıklar yıldızlara bakar ve yolunu bulur. (Güneş de bir yıldızdır.) Düzen işler. Yollar selamete çıkar.
Kutup yıldızının bir an gelip, hep aynı yönü işaret etmekten sıkıldığını düşünsenize.
"Yıldızların vebali büyüktür, zira makam arttıkça hesap verilecek başlıklar da artar. 'Ben mi istedim yıldız olmayı,' diyemez yıldızlar…"
Fatma Bayram'ın kaleminden… ✍️
"Yıldızlar sıkılırsa"https://t.co/B8CJEXxguz pic.twitter.com/TId52aZbNU— Fikriyat (@fikriyatcom) March 1, 2021
Yıldızların, düzgün olmaktan sıkılmaya hakları yoktur. Mertebeleri aşıp mevkiiniz yükseldikçe mükellefiyetler de keza büyür. Mükâfat da ona göre olacaktır, ceza da. Efendimizin haber verdiğine göre en ağır imtihanlar mertebesi en yüksek olanlara gelir. Yıldız olmayı ben mi istedim, diye aklına gelebilir insanın. "Kim ister ki bütün bunlara katlanmak?" (Shakespeare, Hamlet) Gelin görün ki çoğu zaman bu mertebe insana, fikri sorulmaksızın verilir. Kesbî değil, vehbîdir. Bunu peygamberler için söylerler. Bana kalsa büyükten küçüğe her yıldız için geçerlidir. 'Vermeyince Mabud, neylesin Mahmut' misali, küçük adam ite kaka büyük olmaz. Peygamberlik dışındaki makamlarda elbet kesbin-gayretin muazzam bir katkısı vardır. Lakin bu gayretin altında sağlam bir zemin yoksa kişilik binası en küçük sarsıntıda yıkılıverir. O yüzden demişler, 'Asil kişi beladan çökmeyen, nimetten şımarmayandır' diye.
Yıldızların vebali büyüktür, zira makam arttıkça hesap verilecek başlıklar da artar. (İsra 17/13) 'Ben mi istedim yıldız olmayı,' diyemez yıldızlar. Zira o en büyük olanın büyüklüğüne ihtiram, büyüklüğün şanındandır. Onlar birbirini daha iyi tanır.
Fatma Bayram