Arama

İsmail Güleç
Nisan 9, 2019
Yeşil Kitap filmi üzerine

Geçen senenin en çok konuşulan filmlerinden biri Amerika'daki ırkçılığı anlatan Green Book (Yeşil Kitap) idi. Oscar ödülünü kazandıktan sonra gündemi bir müddet daha meşgul eden film adını 1937-1962 yılları arasında her yıl güncellenerek yayınlanan The Negro Motorist Green Book (Zenci Şoförler için Amerika'da Güvenli Seyahat Rehberi) isimli kitaptan alıyor. Yeşil Kitap denmesinin nedeni ise hem yayıncısının soyadının Green olması hem de kitabın kapağının yeşil olması.

Film senaristlerden birinin babasından dinledikleri üzerine kurgulanmış. Babasının soyadı ile ilgili yaşadığı sıkıntıları da araya sıkıştırıvermiş senarist. Yaşanmış bir olaydan yola çıkınca gerçeklerle ne kadar örtüştüğü üzerine bir hayli tartışmalar olmuş. Dr Shirley'in ailesinden yeterince bilgi alınmadığı, gerçekleri çarpıttığı konularında eleştirilmiş ve basit bulunmuş ama orası bizi pek ilgilendirmediği için üzerinde durmayacağım...

Belki de güzelliği basitliğinde

İki saatin nasıl geçtiğini anlamadan ve gözümü kırpmadan seyrettiğim filmde zaman zaman güldüm, zaman zaman düşündüm, zaman zaman da gözlerim doldu, boğazıma bir şeyler takıldı. İzleyiciyi avucunun eline alıp hamur gibi oynamış yönetmen. Bunu çok iyi yapıyorlar ve izleyiciyi istediği gibi yönlendirebiliyorlar. Bu da sinemanın büyüsü.

Her ne kadar yönetmen izleyici ile oynasa da bir parantez açıp birkaç cümle açıklama yapmak zorundayım. Hollywood'un filmleri çok tehlikeli bir araç olarak kullandığı herkesin bildiği bir gerçek. Amerikan tarihini adeta dezenfekte eden ve pisliklerini temizleyen, bir nevi günah çıkarma filmi olduğunu fark etmemek mümkün değil. Adamlar, evet bizim buralar bir zamanlar pislik içindeydi ama biz temizledik, arındık ve insanlığa ufuk getirdik, demeye getiriyorlar. Ben o konulara hiç girmeyeceğim. Çünkü bu konu müstakil bir yazıyı hak ediyor, deyip parantezi kapatarak kaldığım yerden devam edeceğim.

Oyuncular harika

Filmin başrollerini Viggo Mortensen ve Mahershala Ali paylaşıyor. Her ikisinin de performansı muhteşem. Özellikle Mortinsen'in gösterişli oyunculuğu fevkalade, adeta oyunculuk dersi vermiş. Kendisi İtalyan olmadığı halde bir İtalyandan daha çok İtalyan gibi oynamış rolünü. Aile ilişkileri, gece kulüpleri, kavga, hareketlerdeki rahatlık, davranışlardaki samimiyet, kaba saba sözler, argo, küfür, kuralları kenarından köşesinden istismar, sevdiği yemek olunca bitmek bilmeyen iştah, konuşmayı boşboğazlık yapacak kadar sevmesi, abartılı ifadeler, ufak tefek işler ve çıkarlar için tilkilik yapmalar, onur ve şeref meselesi olunca aslan kesilmeler, kumarda hile yapmalar, ağızdan düşmeyen sigara. Bütün bunları o kadar güzel birleştirmiş ki insan oyunculuğuna hayran oluyor. Ama Oscar'ı Marsahale Ali aldı. Ali de oyunculuğuyla gösterişsiz ihtişamın nasıl olacağını gösteriyor bizlere.

Üç eksen

Filmi üç ana eksen üzerinde değerlendireceğim. Irkçılık, yolculuk ve iki insan arasındaki çatışma.

Irkçılık

Film dönemin Amerika'sındaki ırkçılığı gözler önüne seriyor. Ancak ırkçılığı anlatan diğer filmlerden bir farkı var. Irkçılığı yormadan ve germeden, izleyicilerin duygularını köpürtmeden ve yükseltmeden derinden hissettirmeyi başaran bir film. Irkçılığın ne kadar kötü bir şey olduğunu ve insanların çektikleri acıları bağırarak söylemiyor, kulağımıza fısıldıyor adeta. Bu da izleyicinin daha derinden duymasını ve ırkçılığın ne kadar kötü bir şey olduğunu iliklerine kadar hissetmesini sağlıyor.

Çatışma: Batı'nın Hacivat ile Karagöz'ü

Irkçılığın bu kadar güzel saklanması hem görünür olup hem ön planda olmamasının başarısı sanırım dünyaları farklı ve taban tabana zıt bu iki adamın çatışmasında yatıyor. Gerçek Amerikalı kabul edilmeyen bu iki adamdan biri zahiren beyaz olmasına rağmen batınen zencidir, diğeri de zahiren siyah olmasına rağmen batınen beyazdır veya kendini öyle hissetmektedir.

Tony, kendi bildiği gibi yaşayan görgüsüz ama iyi kalpli bir adam. Dr. Don Shirley ise eğitimli, nezaket kurallarını her şeyden üstün tutan saygı duyulası bir entelektüel. Aslında yaşam tarzları itibariyle Tony, beyazların içindeki siyah konumunda iken Shirley ise adeta siyahların içindeki beyaz. Siyah olan beyazların müziğini çalıyor, beyaz olan ise siyahların müziğini dinliyor. İkisinin bu zıtlıklarından doğan çatışma izleyiciyi eğlendirirken, iki karakterin birbirlerinden öğrenecekleri çok şey olduğunu fark ederek zamanla dost haline gelmeleri de ayrıca keyif veriyor…

Birbirine zıt iki karakterin başrolü paylaştıkları filmde Tony'nin kaba davranışları Mr. Shirley tarafından her fırsatta düzeltilmeye çalışılıyor. Bir diğer deyişle Doktor odun gibi olan Tony'i yontmaya çalışıyor. Tony bu, boş durur mu? O da öte taraftan, Mr. Shirley'i kendisini hapsettiği duvarların arkasından, belli kalıplardan çıkarmaya çalışıyor. Mesela elle yemek yemenin kabalık olmadığını, bir samimiyet göstergesi olduğunu gösteriyor ona. Bu karşılıklı değiştirme ve öğretme gayreti ikisine de çok şey katıyor ve bakış açılarını genişletiyor. Tony basit bir adam ama neyse ki sağduyu sahibi, iyi kalpli, görmüş geçirmiş biri. Tony bizim Karagöz, Dr. Shirley ise Hacivat.

Yolculuk

Yolculuk tüm dinlerde ve medeniyetlerde yer alan dünyanın en eski metaforlarından biri. Bir eğitim ve aydınlanma yöntemi. Kendini bulma, bireyin eksiklerini tamamlaması için bir fırsat.

İki kişinin birlikte yaptığı uzun süreli ve mesafeli yolculuk her zaman bir yolculuktan daha fazladır. Paylaşılan bir zamandır, acıdır, yemektir, mutluluktur, mutsuzluktur, anılardır, hayallerdir, kısaca kaderdir...

Yolculuk bu iki adamın birbirine karşı önyargılarını kırmaya yarar. Birbiri hakkındaki kanaatleri zamanla değişir. Başlangıçta hayatta bir araya gelmeyecek olan bu iki karakter yolculuğun sonunda iki dost olurlar.

Yolculukta varoluşsal meseleler yanı sıra gündelik hayatı renklendiren küçük dokunuşlar da var. Yolculukta ikisi de birbirinden bir şeyler öğrenir. Tony bir hanıma nasıl mektup yazılacağını öğrenir Doktor'dan. Doktor da klasik müzik yanında çok basit ve sıradan bulduğu blues ve cazı keşfeder ve dinlemekten keyif almasını öğrenir. Binalar arasına sıkışmış bir hayattan taşraya çıkınca gökyüzünü ve yeryüzünü keşfederler. Yolculuğun sonunda ikisi de değişir, bambaşka insan olurlar. Aslında filmin başında Doktor'un evindeki sahne ile filmin sonunda Tony'nin evindeki sahne bu değişimi tek başına çok açık bir şekilde ifade edebilir. Bizim literatürümüze ait bir kelime ile ifade edecek olursam kemale ermeye yaklaşırlar.

Amerikalılar ne kadar kurtulduk deseler de hâlâ bu hastalıktan kurtulamadı. Kurtulamadığı gibi hastalıklarını dünyanın kalanına da bulaştırırdılar.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN