Semerkant ismini duymayanımız yoktur ama görmeyenimiz çoktur. Geçen haftaya kadar ben de görmemiştim.
İslam coğrafyacılarına ve seyyahların yazdıklarına göre akarsuları, yemyeşil bitki örtüsü ve tertemiz havasıyla sıhhatli bir yaşama son derece müsait cennete benzeyen bir şehirmiş eskiden. Şair;
Buhârâ kubbatü'l-İslâm medinest,
Semerkand saykal-i rûy-i zeminest
Buhara İslam'ın kubbesi olan şehirdir, Semerkant ise yeryüzünün süsü ve cilasıdır.
Demekle yerden göğe kadar haklı imiş.
Neler var?
Bu şehirde o kadar çok görülecek ve gezilecek yer var ki inanın hakkıyla gezmek için iki gün yetmez. Çünkü;
Gûr-ı Emîr adı verilen çini ile kaplanmış dilimli kubbesiyle Semerkant şehrinin simgelerinden biri ve İslam türbe mimarisinin başta gelen örneklerinden Timur'un türbesi burada.
Efresiyap tepesi diye bilinen yerde Uluğ Bey'in yaptırdığı âbidevî taç kapıdan girildikten sonra eğimine göre şekillenen dar ve uzun bir sokak boyunca her biri diğerinden farklı ve çekici süslemeleri olan türbe ve mescitlerle dolu üç kısım halinde teşekkül eden ve en üst kısımdaki küçük bir meydanın sağ tarafında kalan Şah-ı Zinde adını verdikleri Kusam b. Abbas'ın türbesi burada.
Kusam b. Abbas'ın türbesi
Horasan fatihi Kuteybe'nin şehre hakim bir tepeye 711'de inşa ettirdiği bölgenin en eski camii olan Hızır Camii burada.
Buhara'daki Leb-i-Havz Meydanına benzeyen üç medresenin her biri farklı ihtişama sahip kapılarının baktığı gözlerini kamaştıran Registan Meydanı burada.
Hızır Camii
Devrinde önemli bir külliye olan ve Timurlu ihtişamını yansıtan Bibi Hatun külliyesi burada.
Taç Mahal'i andıran İmam Buhari türbesi ve bahçesi burada.
İslam dünyasında kurulan ikinci rasathane burada.
Bibi Hatun külliyesi
Semerkand bir üniversite şehri imiş bir zamanlar. Hangi köşeyi dönseniz bir medrese ile karşılaşıyormuşsunuz. Doğal olarak uleması da çok. Biyografi kitaplarında hayatından bahsedilen Semerkandlı alimlerin sayısı bini aşıyor.
Türklerin inançlarına şekil veren din alimleri de bu bölgede yetişmiş. İtikatta mezhep imamımız Maturidî burada, büyük fakih Ebu'l-Leys Semerkandî burada, Tirmizî burada, büyük hadisçi Buharî burada ve isimlerini sayamadığım daha birçok büyük alim burada. Burası Hanefiliğin ve Nakşıbendiliğin merkezi. Varsa eğer Türk Müslümanlığı diye bir şey burada şekillenmiş olmalı.
Timurlular mimarisi denilince akla burası geliyor. Buradaki eserler, lotus veya soğan kubbeli türbe ve camileri ile onların sultanın gücünü gösteren çini kompozisyonlarıyla tezyin edilmiş muhteşem kapıları yazıyla anlatılacak gibi değil.
Dikkatimi neler çekti?
Gezerken dikkatimi çeken birkaç husus var. Müsaadenizle paylaşayım.
Timur'un sandukasının hocasının ayak ucunda olduğunu görünce hocasına olan hürmeti dikkatimi çekti.
Uluğ Bey'in dedesi gibi, hocası Kadızade için türbe yaptırması dikkatimi çekti.
Özbeklerin tarihi yerlere olan hürmeti ve ziyaret edenlerin sayısının çokluğu dikkatimi çekti. Hele ilk mektep çocuklarının akın akın tarihi yerleri ziyaret etmesine doğrusu hem imrendim hem hayran kaldım.
Gezdiğim tüm yerlerin temiz ve bakımlı olması dikkatimi çekti.
Cemaatle namaz kılarken benim dışımda herkesin takkesinin olması dikkatimi çekti.
Giriş ücretlerinin yerlilerin on katı olması da dikkatimi çekti.
Gezimizde benim gibi kısa bir süreliğine buraya gelenlerin gelenlerin yapmadıklarını düşündüğüm üç şey oldu.
İlki Ebu'l-Leys Semarkandî'nin türbesini ve medresesinin olduğu yere yapılan camii ziyaret. İtiraf etmeliyim, bile isteye bulmadık, Allah'ın bir lütfu olarak karşımıza çıktı.
İkincisi demircilerin piri Hazreti Davud'un makamı olan dağa ve mağaraya gittik. Bir yıl boyunca çıktığım merdivenleri bir günde çıktım desem yalan söylemiş olmam.
Üçüncüsü de iki gün Özbekistan'da kalıp Özbek pilavı yiyemeden ayrılmak zorunda kalmak. Saat iki olunca pilavlar bitiyormuş ve biz de hep dört-beş gibi gittiğimiz için yiyemedik.
İslam Kerimov: Semerkand'ı üçüncü kez abad eden Sultan
Ve İslam Kerimov için de bir şeyler yazmalıyım. Yol arkadaşım Prof. Dr. Ahmet Kala ağabeyimin anlattıklarına göre 1992 yılında gezdiğimiz yerler hep harabe imiş. Ne yolu varmış ne de ne olduğunu bileni. Ruslar adeta unutturmuşlar tarihlerini. Ancak İslam Kerimov her birini teker teker ortaya çıkarmış, adeta üzeri örtülmeye çalışılan Özbek ve Türk tarihinin müstesna eserlerini yeniden hayatın içine sokmuş. Cengiz'in tahrip ettiği şehri Timur abad etmişti. Uluğ Bey medrese ve türbe yaptırarak daha da zenginleştirmişti. Rusların ihmalini ve ilgisizliğinden doğan tahribatı da İslam Kerimov ortadan kaldırmış. Bu bakımdan İslam Kerimov'a bu yüzyılın Timur'u dense sezadır. Hoş, mükafatını da almış. Bölgenin en eski camii olan Hızır Cami'nin hemen yanına söylenmese eskilerden birine ait olacağı sanılan, tamamen geleneksel mimari üslubunda yapılmış, ayetler ve nakışlarla tezyin edilmiş gösterişli kapısı olan türbenin, bitmek tükenmek bilmeyen ziyaretçilerin her beş dakikada doldurup boşalttıkları avlusunda okunan kısa birkaç ayetin ardından yapılan dualarla kıyamete kadar en çok dua edilen devlet başkanı olma unvanını kimseye bırakmayacak görünüyor.
Bence bunu yaptıklarıyla fazlasıyla hak ediyor. Öyle olmasaydı insanlar para verip türbeyi ziyaret etmezler, okunan Kuran'ı dinleyip edilen duaya âmin demezlerdi.
Şair-i meşhur Hafız'ın;
Ân Türkî-i Şîrâzî be-dest âred dil-i mârâ
Be-hâl-i hindûyeş bahşem Semerkand u Buhârâ-râ
O Şirazlı Türk güzeli gönlümü elimden aldı. Ben ise onun bir tek kara benine Semerkand ve Buharâ'yı bağışlarım.
Beytini ilk okuduğumda niye Buhara ve Semerkand'ı zikretmiş diye düşünmüştüm. Buraları görünce daha iyi anladım Hafız'ın ne demek istediğini. Semerkant, görenin bir kez daha görmek istediği bir güzel, bir sevgili. Bir tarafta bağları bahçeleri, dereleri, diğer tarafta camileri, medreseleri, türbeleriyle şairin devrinde en güzel şehir imiş, hala da öyle.
Semerkand'ı görmeyen tarihi şehir gördüm demesin.