Özellikle sosyal medyada dindar olduğu bilinen veya düşünülen kimselerin zenginliklerini gösteren bir fotoğraf yayınlayıp eleştirmek moda oldu. Ellerine fırsat geçse benzerlerini yapacak olanların çoğu kere kıskandıkları veya ideolojik saplantılarından dolayı Müslümanları eleştirmek ve düşmanlılarını kusmak için fırsat kollayanların yaptıkları bu eleştiriler kısa sürede yayılıyor ve tüm Müslümanları töhmet altına alacak bir şekle bürünüyor.
Bu cümleler ile dindar zenginlerin şımarıkça hareketlerini tasvip ettiğimin anlaşılmasını istemem. Bunu kastetmediğimi hemen anlamış olmalısınız. Aslında bu dindar olup olmamaktan daha çok görgüsüzlük ve sonradan görme ile ilgili bir durum. Böyle olmakla birlikte bu tür insanların dindarlıklarıyla görünür olma çabalarını kınadığımı da ifade etmesem eksik olur söyleyeceklerim.
Bu açıklamalardan sonra biz başlıktaki sorumuza dönelim. Hem zengin hem dindarlık mümkün müdür, mümkünse nasıl olur?
Bu sorunun cevabını ben Abdullah Tivnikli kitabında buldum.
Abdullah Tivnikli'yi geçen sene kasım ayında kaybettik. Cenazesinden anlaşıldığı kadarı ile çok sevilen ve hürmet gören biri imiş. Geçtiğimiz günlerde de kendisiyle yapılan söyleşiden oluşan kitap yayınlandı ve ben bu kitabı bir çırpıda okudum. Bu vesile ile kitabı hazırlayan Yusuf Temizcan'ı tebrik ediyorum.
Kitabı okuduktan sonra sanki çok yakından tanıdığım birini kaybetmiş gibi hissettim kendimi. Böyle başarılı bir gönül adamının erken yaşta hayata veda etmesine üzülüyor insan ister istemez. Kitap yazılmasa ve ben okumasaydım varlığından haberdar olmayacaktım. Tek tesellim aramızda kim bilir bilmediğimiz nice Abdullah Tivniklilerin olduğunu düşünmem oldu. Bugün onca beceriksiz ve gayrı samimi insana rağmen hâlâ ayakta isek muhtemelen onlar sayesinde oluyor.
Ben zenginleri üçe ayırıyorum.
İlki hayatı boyunca para kazanır, biriktirir, sonra biriktirdiklerini başkalarına bırakır gider. Bir gramını bile giderken yanında götüremez. Bir Allah'ın kuluna faydası olmadığı gibi hiçbir mahluka da faydası olmaz. Sadece zevk u safasındadır. Ne dini ne milli ne de insani bir meseleyi kendine dert edinip elini taşın altına sokarlar. Allah böylelerine akıl ve iman nasip etsin.
İkinci tür zengin dindar olduğunu ve yaptıkları hayırları saklamayan ve zaman zaman gösterenlerdir. Bunlar sık sık hacca ve umreye giderler, bayramlarda gösterişli hayvanları kurban ederler. Zekatını zamanı gelince hesaplarlar ve kuruşuna kadar verirler. Okul, cami, çeşme yaptırırlar. Allah yaptıkları hayırları kabul etsin. Borcunu ödemenin vermiş olduğu rahatlık içinde dünya işlerine dalıp giderler. Derdi daha çok kazanmak ve daha çok zekât vermektir. Ben bunlara pasif Müslüman diyorum.
Üçüncü tür zengin ise aktif Müslümanlardır. Zekatını vermekle kalmaz, bedenen de çalışır, kendine İslam'ı ve Müslümanları dert edinir ve devamlı onlar için bir şeyler yapmayı düşünür. Bunları yaparken kendini göstermez, şöhrete itibaer etmez, Allah'ın rızasını kazanmaktan başka bir şey düşünmezler.
Kitabından tanıdığım Abdullah Tivnikli üçüncü türün güzel örneklerinden biri. Zekât vermekle yetinmeyip ihtiyaç sahiplerini aramış, peşlerinden koşmuş, nerede bir fakir görse elinden geldiği kadar yarasına merhem, derdine çare olmaya çalışmış. Allah'a ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmiş ancak bunlarla kalmamış.
Bu işin bir tarafı ama daha önemli bir tarafı daha var. Bu millete hizmet edecek ve ileri götürecek ihlaslı ve samimi insanlar yetiştirmeyi kendine dert edinmiş. İSAR, İBAV, ADAM, SETA, Ekopolitik, Uluslararası Genç Derneği Tivnikli'nin kurulmasında öncülük ettiği vakıflar ve derneklerden önemlileri. Bunları yapmak her babayiğidin harcı değil. Çünkü bunları yapmak için sadece para sahibi olmak yetmiyor, zekâ ve gayret istiyor ve bunlar Tivnikli'de fazlasıyla mevcut imiş. Ve çok şükür ki bugün onun kurduğu veya kurulmasına destek olduğu kurumlar hala ayaktalar ve kuruluş gayesine uygun bir şekilde bu ülkeye hizmet edecek gençlerin en iyi şekilde yetişmesi için faaliyetlerini sürdürüyorlar.
Vakıf işlerinde başarılı olmasında ise babasının bir öğüdünü kulağına küpe yapması yatıyor zannımca: Her şeyin en iyisini ben biliyorum, benden başkası yanlıştır. Oradan kaçın. Biz de hizmet ediyoruz, onlar da hizmet ediyorlar, diyorlarsa orada kalın. Onlar da hep böyle düşünmüşler, başkalarına bakmamış, en iyisini ben biliyorum dememiş. Ne güzel ve ne asil bir düşünce!
Abdullah Tivnikli'yi üçüncü tür zenginlerden ayıran bir özelliği daha var. Zeki ve münevver bir tarafının olması. Bu özelliği müteşebbis ruhuyla birleşince Türkiye'de faizsiz ticaret yapmanın yollarını aramaya ve bulmaya ve Türkiye'de katılım ortaklığı sisteminin kurulması için de çalışmaya sevk etmiş. Muvaffak da olmuş. Bu yolda bir çığır açmış, öncü olmuş.
Bir Müslüman zengin nasıl olmalı sorusunun cevabı bu kitapta. Hem para hem de Allah'ın rızasının nasıl kazanılacağını Abdullah Tivnikli yaşantısıyla bize gösteriyor. Parası olan herkesin mutlaka okuması gereken bir kitap bu.
Abdullah Tivnikli'ye ve hayatını onun gibi harcayan ismini bilmediğimiz kahramanlarımıza Cenabı Mevla'dan rahmetler niyaz ediyorum ve bu tip zenginlerimizin sayısının artmasını Cenabı Mevla'dan niyaz ediyorum.