Son günlerde daha önce duymaya alışık olmadığımız haberleri almaya başladık. Bizde intihar haberleri pek olmazdı. Sonra tek tük çıkmaya başladı, daha sonra da arttı. Şimdi de toplu intihar haberleri duymaya başladık. Korkarım bu gidişle bu tür haberleri almaya devam edeceğiz.
Haberi siz de duymuş veya okumuşsunuzdur. Fatih'te birlikte yaşayan, akrabaları olmayan, yaşları 48 ile 62 arasındaki dört kardeş topluca intihar etti. Bu intiharın nedenlerini üzerine bir sürü yorum yapıldı. Ekonomik sebeplerden dolayı intihar ettikleri söylendi ilk önce. Detaylar geldikçe ve aileyi tanıdıkça nedenin sadece ekonomik olmadığını da düşünmeye başladık. Evet, nedenlerinden biri ekonomikti ancak toplumsal, sosyal ve psikolojik nedenleri de olduğu anlaşılıyordu. Daha sonraki intiharların önüne geçebilmek için uzmanların konuyu enine boyuna tartışması gerekiyor. Devlet, belediye ve toplum olarak nasıl davranacağımızı öğretmeliler bize. Parasızlıktan intihar ettiler, demek konunun üstünü örtmek anlamına geldiğini hatırlatayım.
Ben de nedenlerden biri olduğunu düşündüğüm bir hususu dile getirmeye çalışacağım. Yanlış anlaşılmamak için tekrar edeyim, intihar etmelerinin birçok nedeni olabilir. Ben bunlardan sadece üzerinde pek düşünmediğimiz birini dile getirmeye çalışacağım.
HAYRETTİN KARAMAN HOCA'NIN İLİM YOLCULUĞU
Haberin gündemden düşmediği günlerde bir TV kanalında Hayrettin Karaman Hoca ile yapılmış bir röportaj yayınlanıyordu. Hoca programda çocukluğunu ve imam-hatip lisesine gidiş öyküsünü anlatıyordu.
Hayrettin Karaman Hoca, Ahıska muhaciri anne tarafının Rus Harbi'nden, Erzurumlu baba tarafının Ermeni zulmünden kaçıp geldiği Çorum'da, demirci bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş. Matematik öğretmeninin anlamsız kabalığı yüzünden ortaokulu bırakıp evden kaçmış. Babası geri getirmiş ve önce terzi çıraklığı yapmış. Sonra babasının yanında demirci çıraklığı yapmış. Aklında bir an önce askere gitmek varmış, bunun için de yaşını büyütmüş. Bu arada demircilik çok zor gelmiş ve bu sefer arkasında hiç iz bırakmadan Ankara'ya kaçmış. Orada ahşap bavulunun kapağıyla işportacılık yapmış bir süre. Bir hemşerisine tesadüfen rastlaması ve annesinin çok üzüldüğünü ve hasta olduğunu duyunca dayanamayıp geri dönmüş. Artık askere gideceği güne birkaç ay kaldığı için çalışmamış, arkadaşları ile vakit geçirir olmuş. Derken bir gün ebesinin okuduğu Kuran'ı işitmiş evde ve ondan kendisine Kuran okumasını öğretmesini istemiş. Ve onu Türkiye'nin en büyük fıkıh hocalarından biri yapacak hikâye böylece başlamış.
Anneannesi muhtemelen torunu için dua etmiştir ama eminim günün birinde Türkiye'nin en büyük hocalarından biri olacağı aklının ucundan bile geçmemiştir. Taşrada bir evde okunan Kuran-ı Kerim'in Türkiye'ye büyük bir alim kazandıracağı söylense kim inanırdı ki.
AYŞE ŞASA
Programı izledikten sonra aklıma Ayşe Şasa geldi. 2014 yılında kaybettiğimiz Ayşe Şasa'nın Bir Ruh Macerası (İstanbul: Timaş Yayıncılık, 2012) isimli kitabını okumuştum vefatından sonra. Daha sonra birkaç yerde de anlattığım için aklımda kalmış, unutmamışım.
Ayşe Şasa, ismi geçen kitabında ömrü boyunca kurtulamadığı depresyondan çıkmasının hikayesini anlatıyor. Ömrü doktorların karşısında ve ilaçlarla geçen Şasa, artık kendisine gelen depresif insanları içlerine düştükleri girdaptan kurtaran bir kurtarıcı haline geliyor. Bunu da içine girdiği tasavvufta öğrendikleri ile başarıyor.
Merak ile başlayan İbn Arabi okumaları bir tecrübeye dönmeye başladığında, kendisini kâmil bir mürşidin dizlerinin dibine atıp diplerden yukarı doğru çıkmaya başlıyor. Hatıralarında bunu nasıl başardığını anlatıyor.
Ayşe Şasa'nın çok ilginç bir çocukluk ve gençlik hayatı var. Dini terbiyeden çok uzak, hatta düşman bir şekilde yetiştirilen bir neslin prototipi olarak da görebiliriz onu. Anne ve babası ona din ve Allah ile ilgili bir kelime etmediği gibi gittiği okullarda da bu tür bilgiler kendisine verilmiyor.
Ancak Ayşe Şasa'nın bir şansı var; anneannesi, annesinin ve babasının ona öğretmediği dini ve Allah'ı ona anlatıyor. Bir gün torununu alıp Erenköy merkez camiye götürüyor ve bir müddet camide vakit geçiriyorlar. Ayşe Şasa'nın hayatında dini terbiye adına yapılan tek eylem bu. Basit ve önemsiz bulunan bu eylemin, Ayşe Şasa'yı içine düştüğü kuyudan kurtaran merdiven olacağını kim nereden bilebilirdi? Çok sıkıldığı ve intiharı düşündüğü bir dönemde hayatını değiştirecek ve dönüştürecek tılsım anneannesiyle birlikte camiye gitmesini hatırlamak oluyor. Sonrası çorap söküğü gibi geliyor.
ANNEANNELER
Ayşe Şasa'nın ve Hayrettin Karaman Hoca'nın hikayelerine benzer birçok hikâye daha vardır mutlaka. Sanırım bu iki hikâye meramı ifadeye kafi.
Özellikle büyük şehirlerde 1+1 veya 2+1 kutu gibi evlerde anne ve babasıyla yalnız yaşayan çocukları düşününce üzülmemek mümkün mü? Boşanmış ailenin çocuğu olmak veya tek çocuk olmanın tek başına bir çocuğa yüklediği sıkıntıları da düşünelim. Bu çocuklar büyüdüklerinde başlarına bir hal geldiğinde, amansız bir hastalık, zor bir imtihan, bir başarısızlık durumunda içine düşecekleri buhrandan nasıl kurtulacaklar? Psikologlar ve psikiyatristler onlara sorunlarını unutturabilir bir süreliğine. Peki onları ortadan kim nasıl kaldıracak? Bu gücü nereden alacaklar?
Bela girdaplarında boğuşurken bizi kurtaracak ipin geçmişimizde olduğunu unutmayalım. Babaanneler, dedeler, anneanneler, büyükbabalar, amcalar, halalar, dayılar, teyzeler, komşular, yaşlı amcalar ve teyzeler sadece bayramlarda ziyaret edilip elleri öpülüp harçlık alınmak için bekleyen figüranlar değiller. Onlar çocuklarımızın ruhlarının beslenmesine ihtiyaç duyulan gıdalar aynı zamanda. Onları hayatımızın bir parçası yapmadıkça çocuklarımızı zor zamanlarında sığınacakları bir liman bulamayacaklarını ve daha çok intihar haberleri duyacağımızı söyleyebilirim.
Teorik olarak çocukluğunda aile büyüklerinden aile ve dini terbiye almış biri kesinlikle intihar etmez, diyebilirim ama böyle bir intihar etmemiştir diyemem. İntihar etmenin birçok nedeni var ve bunu uzmanları anlatıyorlar zaten. Ben yaşanmış örneklerden yola çıkarak çocuklukta alınan terbiyenin veya yaşanan kimi tecrübelerin ilerleyen yaşlarda karşılaşılan zorlukları aşmada yardımcı olabileceğini ve çıkış yolu sağlayabileceğini söylüyorum.
Söylemeye çalıştığım şey çocuklarımızı bu imkândan mahrum bırakmayalım. Anne baba olarak ileride dara düştüklerinde bozdurup harcayacakları parayı düşündüğümüz kadar buhrana düştüklerinde de onları kurtaracak tecrübeler biriktirmelerini de düşünmeliyiz. Ne dersiniz, haksız mıyım?
İsmail Güleç