Geçenlerde bir yerlerde gördüm. Bir kadın hamile kaldığını öğrenince dostlarıyla kutlamak için ziyafet veya daha güncel bir söyleyişle parti veriyormuş. Çocuğun cinsiyeti belli olunca da ikinci parti. Doğduktan sonrakileri biliyorduk ama bunları ilk defa öğrendim.
Bu parti verme nedeni gençler arasında da farklılaşmaya başlamış. Tanışılan gün partisi, evlenme teklif etme partisi, söz kesildiği gün partisi, nişanlanılan gün partisi ve daha birçok özel günün yıldönümünde parti verildiğini okuyunca aklıma rahmetli annem geldi. Mesela ben evlilik teklif etme günü partisi vermek istiyorum anne, desem bana önce oğlum sünnette, örfümüzde yeri var mı diye sorar, peşinden baban yapmış mı, diye ilave ederdi.
Belki de bu kadar savrulmamızın bir nedeni de sünnette ve örfte yeri olmayan adetlere kendimizi çok kaptırmamız, babalarımızın yapmadıklarını yapma merak ve hevesimiz. Biz konumuza dönelim.
Peki sünnette ve örfte ziyafet pardon parti vermek için hiç neden yok muydu? Ben bu sorunun cevabını İsmail Hakkı Bursevî'nin (ö. 1725) Mesnevi şerhinden vereceğim. Nâbî'nin
Garîb himmeti var ağniyâ-yı devrânın
Lisânla doyurur âb u nâna yer kalmaz
Şeklinde tarif ettiği zenginlerden İsmail Hakkı Bursevi de rahatsız olmuş ki meşhur eseri Rûhü'l-Mesnevî'de ziyafet vermeye vesile olan sekiz olayı hatırlatır:
Demişlerdir ki ziyâfet sekiz kısımdır ki esmâsı bunlardır ki; esbâbına izâfet olunmuşdur; velime-i tezevvüc, dırs-ı velâdet ve i'zâr-ı hıtân ve vekere-i binâ ve nakîa-ı kudûm-ı sefer ve akîka-i sâbi-i velâdet ve vazîme-i musîb ve me'dübe ki bilâ sebeb olunan taâmdır. (II/145)
Sebebine göre isimlendirilen sekiz ziyafetin ne olduğunu sırasıyla açıklamaya çalışayım.
Velîme-i Tezevvüc: Düğün yemeği. Ziyafet vermek için birinci neden evlenmek. Hali vakti yerinde olanların evlilik sebebiyle yemek vermesi, düğüne gelenlere yiyecek bir şeyler ikram etmesi güzel bir adet. Günümüzde maalesef ekonomik nedenlerden dolayı bu imkân pek bulunamıyor. Tüm misafirlere yemek verme imkânı olmasa da en azından yakın akraba ve arkadaşlara ziyafet vererek bu gelenek devam ettirilebilir.
Akîka-i sâbi-i velâdet: Akika kurbanı. Çocuk sağ salim dünyaya geldiği için Allah'a şükür babında eşe dosta ikram etmek üzere kurban kesmek. Bizim geleneğimizde anne karnındaki çocuk dünyaya gelmeden bir işlem yapılmaz. Çünkü doğum gerçekleşene kadar neler olacağını kimse bilemez. Bu yüzden parti vermek için annenin bebeğini sağlıklı bir şekilde doğurması beklenir.
Dırs-ı veladet: Dişlerin çıkması. Çocukların ilk dişinin çıkması sağlıklı büyümeye ve gelişmeye işaret eder. Bu da sevinilecek ve şükre vesile kılınacak olaydır. Şükür ve sevinci yakınlarla paylaşmak gerekir.
İ'zâr-ı hıtan: Sünnet olması münasebetiyle. Bu da büyümeye atılan bir adımdır. Öyle şaşalı sünnet düğünleri yapıp gelenlere bir kuru pasta ikram etmek yerine yapılan masraflar ziyafete tahsis edilmeli, misafirlere ve komşulara yemek ikram edilmelidir.
Vekere-i binâ: Yeni alınan eve güle güle otur demeye gelenlere verilen yemek. Her ne kadar yeni bir ev alanlarımız borç-harç içinde olsalar da kendi evimize taşınmanın sevincini ve bu sevinci bize yaşattığı için Allah'e şükretmeyi ihmal etmemeli, mütevazi de olsa eş, dost ve arkadaşlarımıza bir şeyler ikram etmeliyiz.
Nakîa-i kudüm-ı sefer: Seferden gelen kimse için hazırlanan yemek. Her sefere çıkan evine sağ salim dönmeyi ümid eder. Zaman zaman başına bir şeyler geldiği de olur. Bu yolculuk iş için olur, tahsil için olur, askerlik için olur, bir başka nedenle olur. Nedeni ne olursa olsun uzun bir yolculuğun ardından sonra eve dönmenin vermiş olduğu sevinci ve şükrü eş, dost ve arkadaşlarla birlikte paylaşmak için ziyafet verilir.
Vezîme-i musîb: Bir kazadan veya hastalıktan kurtulup iyileşmek. Tehlikeli zamanlarda yaşıyoruz. Akşam haberlerde izlediğimiz kaza haberlerini görünce çok şaşırıyoruz ve başımıza gelmediği için seviniyor ve şükrediyoruz. Başımıza isabet eden bir kaza, bela veya musibetten kurtulduğumuzda şükretmek için hemen ziyafet vermeliyiz.
Me'dübe: Bilâ-sebeb verilen ziyafet. Bursevî diyor ki, bunların hiçbiri olmasa bile yine sahip olduklarınızın şükrü olması kabilinden ziyafet verin. İlla vesile bir vesile aramayın.
İki hususa dikkatinizi çekeceğim. İlki ziyafet denilince gözünüz korkmasın hemen. Yediğiniz bir şeyi yanınızdakilerle paylaşmak, sofranıza birkaç kaşık fazla koymak da ziyafete girer. Sabah çift kaşarlı tost söylediniz kendinize. O arada yanınıza bir arkadaşınız geldi, ona da söylerseniz bu da ziyafet olur. Ama çocuğunuzun düğününe gelenlere çift kaşarlı tost söylenmez. Orada sahneye çorba ve arkadaşları çıkmalı.
İkinci husus sevinç ve şükür hususudur. Biz ziyafeti bir nimete bizi nail kıldığı, bir musibetten bizi kurtardığı ve sevindirdiği için Allah'a şükretmek için veririz. Burada asıl niyetimiz Allah'a şükretmek. Bu şükrü de onun kullarına ikram ederek yerine getiriyoruz.
Bugün LGS sonuçları açıklandı. Çocuğunuz iyi bir liseye kayıt olmaya hak kazandıysa ziyafet vermek için güzel bir neden buldunuz demektir. Birkaç hafta içinde üniversite sonuçları da açıklanacak. Aynı şekilde iyi bir üniversiteyi kazanması bir başka güzel neden.
Covid19'a yakalanıp iyileştikten sonra ziyafet vermelisiniz. Ancak ziyafeti hep aynı kişilere vermemelisiniz. Kediler, köpekler, kuşlar da istifade etmeli verdiğiniz ziyafetten.
Bir de şöyle bir husus var. Misafirlerine ikramlarıyla meşhur olan Hz. İbrahim bir gün sofrasına oturan bir Mecusiye Allah'ın adını anmadığı için yemek vermek istemez. Bunun üzerine Allah Hz. İbrahim'i uyarır:
Ey İbrahim! Ben o kuluma adımı anmadığı halde doğduğundan beri ikram ediyorum. Sen nasıl bir öğün vermezsin?
Unutmayın aça, yoksula, yolda kalmışa da dini sorulmaz.
Allah sizleri sevinç denizlerinde boğdursun. Şükrünü eda etmeyi nasip etsin. Çevresindekilere ikram edecek güç ve kuvvet ihsan etsin. Ziyafet verecek vesilelerinizi artırsın. Amin.
İsmail Güleç