Sorunun biraz garip olduğunun farkındayım. Ancak ben yine de merak edip Yüksek Öğretim Kalite Kurulu'nun (YÖKAK) üniversitelerin kendilerini değerlendirmeleri için hazırladığı Kurum İç Değerlendirme Raporu'nda (KİDR) yer alan dört ana başlıktan biri olan eğitim-öğretim konusundaki birkaç ölçütü medrese müfredatı hakkında elimizdeki en kapsamlı eser olan Kevâkib-i Seb'a'da taradım ve okurken aldığım notları paylaşmak istedim.
Niçin eğitim-öğretime baktığımı merak edenleriniz olabilir. Onu da açıklayayım. Bizde ve Avrupa'da 19. yüzyıl başlarında Berlin'de Humbold üniversite kurana kadar üniversiteler ve medreselerin biricik görevi eğitim-öğretim idi. Humbold ile araştırma üniversiteye dahil oldu.
Medresenin, bir sistem olarak mükemmel tasarlanmış olduğunu söyleyebilirim. Bu kanaatin oluşması kolay olmadı. Yıllardan beri medrese ile ilgili ne gördüysem okumaya çalışıyorum. Kanaatin, bu okumalar sonucunda oluştu. Ancak bunu söylerken medreselerin kusursuz olduğunu, her zaman mükemmel örnekleri bulunduğunu iddia etmiyorum. Oradaki çözülmenin ve yozlaşmanın da farkındayım ve sistemi kastettiğimi üzerine basa basa ifade etmiş olayım.
Program ve ders tasarımı
Bir öğrencinin medreseye adım attığı tarihten Sahn-ı Seman medreselerinden mezun olduğu vakte kadar geçen öğretim hayatı boyunca okutulan tüm dersler ve kitaplar bellidir. Hangi sınıfta hangi dersleri hangi kitaplardan ve ne şekilde okuyacağı açıktır.
Medreselerde her dersin iktisar, iktisad ve istiksâ olmak üzere üç düzeyi vardır. Bu üç düzeyin ednâ, vustâ ve a'lâ olmak üzere üç alt düzeyi daha vardır. Muhtevası ve müfredatı yeterince zengin olmayan kimi derslerin alt düzeyleri bulunmaz ama özellikle bugün bizim 'core' dediğimiz temel derslerin mutlaka dokuz düzeyi bulunur.
Her bir düzey, okutulan kitaptan yapılan sözlü sınav ve dersteki performansa bakılarak geçilir. Hoca, öğrencinin o kitapta anlatılanları iyice öğrendiğine kani olursa bir sonraki sınıfa geçmesi için ona yazılı bir kâğıt verir. Eğer mümkünse kendisi, değilse o dersi verebilecek bir başka hocaya gönderir. Bugünün diliyle farklı üniversitedeki bir hocaya yönlendirir. Öğrenciliğim dahil 33 yıldan beri üniversitedeyim. Üç farklı üniversitede çalıştım, daha iyi hoca var diye bir başka üniversiteden ders alan öğrenciye tesadüf etmedim, bölümde o dersi verecek derecede uzman olan hoca bulunmasa bile.
Beş gün, beş ders
Tarih boyunca ve tüm medreseler aynı olmamakla birlikte genel uygulama bir öğrencinin haftada iki günü kendisine ayırması ve günde bir ders görmesi şeklindedir.
Salı ve Cuma günleri okul olmaz ama öğrenci bu iki günde ders hazırlıkları yapar. Mevsim yaz ise kırlara çıkar, kış ise akşam sohbetlerine katılır. Bu ortamlarda müfredatta olmayan ancak bir entelektüelin bilmesi gereken konular konuşulur, sohbet edilir ve öğrenilir. Ayrıca memlekette ne olup bittiğinden haberdar olunur, medrese dışındaki hayat hakkında da bilgi sahibi olunur.
AKTS hesaplanmaz ancak her ders için öncesi ve sonrası ile birlikte en az sekiz saat çalışılır. Hoca huzurunda tüm talebeler mutlaka derste bir ibare okurlar. Sınıflar ise on kişiyi geçmez. 4-5 saat süren bir derste en fazla yarım sayfa, bilemediniz bir sayfa okunabilir. Çünkü öğrenci okuduktan sonra tüm öğrenciler o konu hakkında görüşlerini söyler. Farklı görüşler oluşur ve tartışma başlar. Eğer öğrenci görüşleri arasında birbirine zıt görüş yok ise hoca aksini iddia ederek tartışmayı alevlendirir. Böylece konu iyice öğrenilmiş olur. Ayrıca dersin öncesinde ve sonrasında konu hakkında yazılmış kitaplar okunur, öğrenciler savundukları görüşleri iyice öğrenirler. Bir ders için öğrencinin harcadığı süre dersle birlikte on- on iki saattir. Haftada beş ders aldığına göre 60 saat çalışmak zorundadır. Varın AKTS'sini siz hesaplayın artık.
Bundan a'lâ aktif öğrenme mi olur diye sorduğunuzu duyar gibi oldum. Haklısınız.
Kendi kendine öğrenebilen öğrenci
Boş iki gününde mesire yerine giden öğrenci orada boş durmaz, hesap, hendese, usturlap, rubu', Hindî, Kıptî ve Zencilere göre aritmetik; parmak hesabı, mekanik ve bunlar gibi müstakil derse ihtiyaç duyulmadan öğrenilebilecek olmayan konuları çalışırlar. Şayet kış ise bu sefer geceleri sohbet ederek bazı muamma ve bilmeceleri çözerler, anekdot ve tarihi olayları anlatır ve dinlerler, şiir okur, vezni ve anlamı üzerine konuşurlar. Bunların hiçbir müfredatta yoktur, ders ve mektep dışında öğrenilir. Bu uygulamanın bir yerlerden size de tanıdık geldiğine eminim.
Önceki öğrenmenin tanınması
Diyelim sizin babanızdan veya tanıdığınız bir hocadan bir dersi okudunuz, öğrendiniz. Hocaya söylenir. Hoca imtihan eder ve başarılı olunduğu takdirde bir sonraki düzeye geçilir. Bugün bizim üniversitelerde uygulayamadığımız önceki öğrenmenin tanınmasının güzel bir uygulaması değil midir sizce de?
İlm-i mevhibe
Bugün bizde olmayan bir konu ilm-i mevhibedir. Bir öğrenci, hocasından dersleri aldıktan sonra hocası onda diğer öğrencilerde görmediği bir cevher görür. Hoca, öğrencinin Allah vergisi yeteneği ve zekası sayesinde arkadaşlarından üstün olduğunu anladığında büyük bir parti tertip eder. Şimdi parti nereden çıktı diyeceksiniz, meclis tertip eder desem bu sefer meclisi izah etmem gerekecekti. İşin kolayına kaçıp parti dedim, affola. Bu meclise, diğer hocalar da çağrılır ve hoca başarılı öğrencisine o dersi öğretebilme yetkisi olduğunu ilan eder. Bu yetkiyi alan öğrenci artık o dersi okutmaya başlar. Günümüzde bırakın öğrenciyi, araştırma görevlilerinin bile ders vermesi yasaktır. Böyle bir uygulama asla düşünülemez ve uygulanamaz.
Kendinden beslenme (in breeding)
Hoca olmaya hak kazanan öğrenci, hemen İstanbul'da bir medresede göreve başlayamaz. Yaklaşık yedi sene kadar şeyhülislam ve kazaskerlerin yanında bir nevi asistanlık yapar, doktora hazırlar. Sırası gelen Anadolu ve Rumeli'de durumuna uygun düşük dereceli bir medresede göreve başlar. Mezun olduğu medresede hocalık yapması için en az 15 sene beklemesi gerekecektir. O da dahi düzeyinde zeki ve başarılı ise. Sahn-ı Seman'dan mezun olan bir müderris adayının tekrar Sahn-ı Seman'a hoca olarak gelmesi için ortalama 20 yıl farklı medreselerde ve görevlerde çalışması gerekir. Bugün bizim asla yapamayacağımız bir uygulama.
Sorularım üniversite yöneticilerine, öğrencilerine ve hocalara:
1. Ders dışında, not alma kaygısı gütmeden sizi zenginleştirecek bilgileri alacak ortamlar buluyor musunuz?
2. Lisans öğrencisi olarak öğrencisi olduğunuz üniversitede olmayan bir dersi bir başka üniversiteden alabilir misiniz?
3. Bildiğiniz halde almak zorunda olduğunuz dersler oluyor mu?
4. Araştırma görevlisi olduğunuz üniversitede kadro verilmeyecek denilirse ne olur?
5. Haftada beş ders alan kaç bölüm var?
6. Mezun ettiğiniz öğrencilerin programda yazılı kazanımların büyük bir kısmını kazanarak mezun olduklarınızı düşünüyor musunuz?
Son sözümüz şu olsun: Muhafaza ederek gelişmeyi başarabilse idik bugün dünyada bambaşka bir yerde olurduk, vesselam.
İsmail Güleç