Sizin de dikkatinizi çektimi mi bilmiyorum, karşıki dağlar ile başlayan o kadar çok türkü var ki ben her dinlediğimde gözlerim karşıya bakıp dağ arar, türküyü yakanın hasretini, sabrını, acısını ve kederini anlamaya çalışırım. Bazen de türkü yakılan yeri tahayyül ederim. Bir dağın yamacında bir köy ya da kasaba olduğunu karşısında sıralanan sıradağlara bakarak söylendiğini düşünürüm. Bazen söyleyenin çevresi dağlarla çevrili bir ovada yaşadığını ve dağlar arasından kıvrılarak giden bir yola bakarak yazıldığını.
En iyisi ben, ne demek istediğimi birkaç türkü paylaşarak anlatayım.
Karşıkı dağlar jandarma
Belki içlerinde en meşhuru ve benim ilk duyduğum türkü. Çünkü rahmetli annem, babam askerliğini jandarma olarak yaptığı için olsa gerek bu türküyü çok severdi. Daha küçük bir çocuk iken radyoda bu türkü çalmaya başlayınca annem, türkü bitene kadar dururdu. O anda kim bilir ne düşünürdü, hiç bir zaman öğrenemeyeceğim. Daha çocuğum, aklıma sormak da gelmezdi. Türkünün ilk bendi şöyle:
Jandarmanın alayları koğuştur koğuştur
Benim yârim jandarmada çavuştur çavuştur
Kadir mevlam beni de yâre kavuştur kavuştur
Kız ben sana demedim mi
Karşıki dağlar cenderme cenderme
Yârin ufak sen askere gönderme gönderme
Sevdiceği jandarma olan bir gelinin veya nişanlının yaktığı türkü olmalı. Dağ dağ eşkiya peşinde gezen jandarmanın ardından duyulan endişe ve korkunun türkü yolu ile dile getirilişinden başka bir şey görmedim ben bu türküde.
Karşıki dağlara kara gidelim
Bu sefer sevdaya düşen bir erkek. O da kendini avutmak, içinde yanan ateşleri soğutmak için dağlara gidip kar toplamak istiyor. Belli ki sevdiceği yüz vermeyerek zulmetmiş. O da yüreğini soğutmanın çaresini, dağlara gidip kar getirmekte bulmuş
Karşıki dağlara kara gidelim
Düştüm ben sevdaya ağlar gezerim
Şu elin zalimi gönül eylemez
Gönül eyleyecek yare gideyim
Muhtemelen onun içindeki ateşi kar da söndürememiştir.
Karşıki dağlarda kar var duman yok
Sevdiğinden yüz bulamayan bir başka aşık da derdini dağlar üzerinden anlatmış. Türkünün ikinci bendi de dağla ilgili.
Şu karşıki dağda titrer dallar
Benim gönlüm arzu çeker tomurcuk güller
Kader kısmet böyleymiş ne yapsın eller
Ver benim sazım efendim ben gider oldum
Süremedim lavantayı konsola koydum
Dağlarda titreyen dallar mıdır yoksa aşığın gönlü müdür, belli değil ama aşığın sevdiğini unutamadığı kesin.
Karşıki dağlarda talan var
Bu uzun hava, derinden çekilen uzun bir ah ile başlar. Dağlar bu sefer aşığın gönlü olmuştur ve orada talan varsa aşığın gönlünde de ona benzer bir yağmalama vardır. Bir güzel aşığının gönlünü perişan etmiştir. Belli ki ya bir yere yetişecek ya biri onu beklemekte. Sancaktara sancağı çekmesini söylemesi, bu kadar eğlendik yeter, artık gidelim, talan oluyor, mani olalım demek için olmalı.
Karşı dağda talan var
Beni derde salan var
Çek sancaktar sancağını
Gözü yolda kalan var
Karşıki dağlarda lambalar yanar
Bir Karadeniz türküsü bu. Düz bir yerin olmadığı bölgede dağda lambaların yanmasının ne anlama geldiğini yöreyi bilenler hemen tahmin edebilirler. Dağ dediği bir vadinin iki yamacına sıralanmış aralarında uzun mesafeler olan evler. O evlerden birinde aşığımızın Fadimesinin kendine mektup yazdığını tehayyül eden bir aşık görüyoruz.
Şu karşıki dağda lambalar yanar
Lambanın şavkına da Fadimem sevgilim yazar
Karşıki dağlar kömürdendir
Bu türküde aşık, bahtını ve geçip giden ömrünü kömüre benzetmiş. Bahtı kömür gibi kara ve ömrü de kömür gibi yanmakla geçiyor. Feleği pençesi demirden olan yırtıcı bir kuşa benzetmiş. Haliyle aşık da bu kuşun pençesine düşmüş küçük bir kuş. Pençesinde inim inlemekte.
Bu dağlar kömürdendir
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var
Pençesi demirdendir
Karşıki dağlar dumanından bükülür
Derdini dağlarla paylaşan ve dağlara benzeten bir başka aşık. Başı dumanlı, sis çökmüş dağlara baktıkça sisler arasında kıvrıla kıvrıla uzayan dağları giden dert içinde geçen ömrüne benzetmiş. Geçen günlerine, çektiklerine ah edip üzüldükçe boşa giden ömrünün aklına geldiğini ve daha çok üzüldüğünü bize anlatıyor.
Karşıki dağlar dumanından bükülür
Ah dedikçe cahal ömrüm sökülür
Karşıki dağda yeşir bir çadır
Hammamîzade İsmail Dede Efendi'nin bestelediği bu türküde aşığımız bu sefer dağda yeşil bir çadırdan bahseder. İçinde ise hatır gönül bilmeyen, aşığına zulmeden bir güzel var. Mecnun Leyla için çöllere düşer, aşığımız ise dağlara düşmüştür. O da gönlünü ancak dağlarda avutabileceğini düşünür ancak sevda o kadar çabuk unutulacak bir şey değildir.
Şu karşıki dağda bir yeşil çadır
Çadırın içinde ah bir civan yatır
O civan bilmiyor hiç gönül hatır
Leyla'nın aşkına dağlar mekanım
Sevda ne müşkül ah yanar ağlarım
Duman duman olmuş karşıki dağlar
Bu Urfa türküsünde ise bir dertlinin haykırışı var. Yine başı sisle kaplı dağlara bakarak dökmüş içini. Kendini görmüş adeta dağda. Dağın da başı dumanlı ozanımızın da. Dağ dumanlı da bağ sanki düzgün mü? Onun da çitleri sökülmüş ve bitkiler talan edilmiş. Dağı dışı, bağı da içi olarak anlarsak ozanımızın hastalığı hem derinde hem teninde olmalı. Veya dağı başı bağı da gövdesi anlarsak başı dertten, gövdesi hastalıktan kurtulmamış.
Duman duman olmuş karşıki dağlar
Çözülmüş siyeci bozulmuş bağlar
Dağa baktıkça dert, keder, sıkıntı, hasret ve acı çekmeyenlerden olmanızı Cenab-ı Mevla'dan niyaz ediyorum.
İsmail Güleç