Arama

İsmail Güleç
Mart 19, 2022
Hikâyeler Allah’ın askeridir
Sesli dinlemek için tıklayınız.

Bizim geleneksel eğitimimizde ve yetişmemizde hikâyelerin çok önemli yeri var desem, sanırım itiraz etmezsiniz.

Hikâyeler, maalesef eskisi kadar hayatımızın içinde değil ve gün geçtikçe de unutuyoruz. Oysa Kur'an'ın dini anlatma yollarından biri de hikâyeler. Cenab-ı Mevla, kutsal kitabımızda bize bazı hakikatleri kıssalar yoluyla anlatmaz mı?

Kur'anî yöntem din öğretiminde iki farklı mecrada takip edilir. İlki hocalar tarafından camide, vaazlarda ve hutbelerde, diğeri de tekkelerde, sohbet meclislerinde...

Sufiler arasında hikâye anlatmak kadim bir gelenek ve müritlerin yetişmesi için çok önemli. Sülûkun bir parçası. Erken dönemde yazılan tasavvuf kitapları büyük sufîlerin başından geçenlerin anlatıldığı hikayelerle doludur. Bugün bir kesimin menkıbe diye küçümsediği ve önemsemediği hikayeler en başından beri tasavvufî eğitimin bir parçası oldu, olmaya da devam ediyor.

Bu hikâye konusunu dillerine dolayacak birileri her zaman bulunuyor olmalı. Erken devir sûfîliğinin en güçlü temsilcilerinden meşhur sûfî Cüneyd-i Bağdâdî'ye (ö. 909) dervişlerinden biri ya gereksiz bulduğu için ya da ihvan arasında böyle bir düşünce yayıldığı için olmalı, anlattığı hikâyelerin müritler için bir faydası olup olmadığını sorar. Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdâdî hikâyelerin inanların kalplerini güçlendiren Allah'ın askerleri olduğunu söyler ve delil olarak da Hud suresi 120. âyeti okur:

Peygamberlerin haberlerinden, senin kalbini kuvvetlendireceğimiz bilgilerin her birini sana anlatıyoruz. Bunlarda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı ulaşıyor.

Ömer Nasuhi Bilmen tefsirinde bu ayeti açıklarken peygamber kıssalarının faydalarından bahseder. Ve ayeti geniş bir şekilde şöyle tercüme eder:

Ey Yüce Resulüm! (Peygamberlerin bütün haberlerinden) hayat tarihlerine, ümmetlerini Allah'ın dinine ne şekilde davet etmeye, irşâd ve aydınlatmaya çalışmış olduklarına dâir olup (kendisiyle kalbini tesbit edeceğimiz olanlarını sana hikâye ediyoruz.) Senin de peygamberlik vazifeni yerine getirmeye çalışman ve dinsizlerin eziyetlerine tahammül etmen için o kıssaları, o ibret verici hadiseleri Kur'an lisanı ile sana haber veriyoruz. Bu sûre-i celilede veya bildirilen bu gibi bir kıssada birçok faideler vardır. Kısacası birinci faide (sana) bu suretle (hak) gelmiştir. Yani: Allah'ın birliğini gösteren deliller bildirilmiştir. Senin peygamberlikle vasıflanmış, adaletle ve doğrulukta emrolunmuş olduğuna dâir ilâhî açıklamalar ortaya çıkmıştır. (Ve) İkinci fâide olarak da (mü'minler için bir öğüt) meydana gelmiştir. Yani: Mü'minlerin isyandan kaçınmaları için, dinî vazifelerini güzelce yapmaları için kendilerine pek hayrı tavsiye edici bir nasihat verilmiştir. (Ve) Üçüncü bir fâide olmak üzere de mü'minler için (bir uyarı gelmiştir.) yani: Onlara dünya ve âhiret azâblarını, felâketlerini hatırlatan, kendilerini salih amellere teşvik eden bir ilâhî teşvik ve tehdit yüz göstermiştir.

Ayete göre önceki kavimlerin başından geçenlerin anlatıldığı hikayeler;

  1. Dinleyenlerin kalbini yani imanını kuvvetlendirir.
  2. Hikâyeler gerçeklerin bilgisini taşır.
  3. Hikayeler inananlar için öğüttür.
  4. Hikayeler inananlar için uyarıdır.

Mesnevî'nin yazılış öyküsünü hatırlayalım. Hüsameddin Çelebi, müritlerin yetişmesi için Molla Hünkar'dan Senai'nin ve Attar'ın eserlerine benzer şekilde hikayelerin yer aldığı bir eser yazmasını istemedi mi? Mevlana, Mesnevî'nin üçüncü cildinin dibâcesine "Hikmetler, Tanrı'nın askerleridir." cümlesiyle başlar. Hikmet ile kastı hikmet barındıran hikayelerden başkası değildir.

Hikâye nasıl Allah'ın askeri olabilir?

Evet, Cüneyd-i Bağdâdî ve Mevlâna Hazretleri gibi iki büyük velinin, hikayeleri Allah'ın askerlerine benzetmesinde bir hikmet olmalı.

Ben bu benzetmenin, bilgiye sahip olmak ve korumak için yapıldığını düşünürüm. Askerlerin iki görevi vardır. İlki memleket fethetmek, ikincisi de yurdu ve fethedilen memleketi korumak. Tasavvufî ve dini gelenekte de hikâyelerin iki temel işlevi vardır. İlki dinleyenleri fethetmek, yani taşıdığı hikmeti aktararak sahip olmasını sağlamak, o bilgi ile imanını kuvvetlendirmek. İkincisi ise sahip olunan bilginin korunması için gerekli uyarılar ve öğütleri vermek...

Kişi, ne kadar bilgili olursa olsun, bilgisini hafızada tutmak için tekrara ihtiyaç duyar. Hikâyelerin de tekrar tekrar anlatılması sahip olunan değerlerin, hikmetin, bilginin unutulmaması, bozulmaması ve korunması içindir. Kişinin maneviyatına hücum eden dünyanın kişiyi Hak'tan uzaklaştıran ve unutturan işlerine karşı Hakk'ın mülkü olan gönlü savunmak içindir. Bu açıdan bakıldığında Mesnevî'deki hikâyeler Tanrı'nın askerlerine benzetilen hikmetlerden müteşekkil askerlerdir.

Benim, hikâyelerin askerlere benzetilmesinden anladığım budur.

Sadece tekkede ve camide mi?

Hikayelerin anlatıldığı bir diğer yer muhtelif mekanlarda kurulan meclislerdir. Bu meclislerde de dini, tarihi, efsanevi hikayeler anlatılır. Bu hikayelerle de insanlara hem ansiklopedik bilgi aktarılır hem de insanlığa dair haller öğretilir.

Hikâyelerin dinleyenleri yetiştirmesine en güzel örneklerden biri Binbir Gece Masalları'dır. Masalların iki kahramanı var. Padişah Şehriyar ve vezirinin akıllı kızı Şehrazat. Şehrazat, evlendiği kadınları ertesi gün öldüren Şehriyar'ı bu kötü adetinden vazgeçirmek için ertesi gün öldürülme tehlikesini göze alarak onunla evlenir. Ona her gece bir hikâye anlatır ve gecenin sonunda, dizilerdeki gibi en heyecanlı yerinde hikayeyi bırakır. Devamını merak eden Şehriyar, bir sonraki gün öldürürüm düşüncesiyle hikâyeyi merakla bekler. Anlattığı hikayelerle Şehriyar'ı bin bir gün oyalayan Şehrazat en sonunda padişahın düşüncelerini değiştirmeyi başarır. Şehriyar hatalı olduğunu ve yanlış düşündüğünü anlar ve kadınları öldürmekten vazgeçer.

Binbir Gece Masalları hikayelerin dönüştürücü etkisini göstermesi bakımından güzel bir örnek. O zaman müsaadenizle size bir soru yöneltmek istiyorum. Erzurumlu Emrah'a ait olduğu söylenen;

"Emrah der ki düştüm dile
Bülbül figan eder güle
Güzel sevmek bir sarp kale
Ya alınır ya alınmaz..."

türküsünde sarp bir kaleye benzetilen güzel sevmek nedir? Burada o kaleyi alacak askerler neye benzetilmiş? Kalenin sahibi kim, kale ne? Güzel sevmenin nesi sarp bir kaleye benzetilmiş?

Yoksa Allah'ın sadece askerleri olduğunu mu düşündünüz? Onun mülkü yok mudur? Varsa nerededir? O mülke nasıl ulaşılır?

Cevabınız varsa ihsan buyurun, fakiriniz de öğrensin.

İsmail Güleç

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
2024 Fikriyat. Tüm hakları saklıdır.
BİZE ULAŞIN