Şimdi haklı olarak soracaksınız, bir yanda memleket ve dünya yanıyor, öte yanda Ramazan ayının manevi iklimi içindeyiz, sen nelerle uğraşıyorsun, yazacak başka konu bulamadın mı?
Haklısınız ancak ben siyasetbilimci değilim, memleket meselesinden anlamam. İlahiyatçı değilim, manevi meselelerden anlamam. Geriye kala kala anladığım birkaç konu kalıyor. Hoşgörünüze sığınarak ben de o konuda yazıyorum.
Konuyu tartışmama sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım vesile oldu. Alıntılıyorum:
Üniversiteden emekli olan akademisyenlerimiz için bir derdimiz var mıdır? Bir bilim insanının hayatının en verimli çağında evine çekilmesi, alışkanlıklarının çoğunu değiştirmeye zorlanması ve daha da önemlisi akademik ortama uzak düşmesinin sonuçlarını gözleyenlerimiz var mıdır?
Ben bu alıntında öne sürülen dört iddia görüyorum:
Emekli akademisyen derdimiz olmalı.
Bir bilim insanın en verimli çağı 67 yaş ve sonrasıdır.
Bilim insanı üniversiteden emekli olunca alışkanlıklarının çoğunu değiştirmeye zorlanır.
Akademisyenler emekli olunca akademik ortama uzak düşer.
Durum gerçekten iddia edildiği gibi mi? Ben düşündüklerimi yazayım, kararı siz verin. İddiaları sırayla okuyalım.
EMEKLİ AKADEMİSYEN DERDİMİZ OLMALI
Sanırım burada dert ile kastedilen ekonomik veya sosyal ve ailevi sıkıntılar değil. Benim anladığım, burada dert olarak görülen şey akademide çok işe yaradığı düşünülen öğretim üyesinin emekli edilmekle işe yaramaz hale getirilmesi.
Her şeyden önce bir akademisyenin emekli olması bizim için dertlenme meselesi değildir, olmamalıdır. Akademisyen devlet memurluğundan emekli olur. Bu dünyanın değişmez kuralıdır. Doğan ölür, çalışmaya başlayan emekli olur. Bunu dert etmek gereksiz.
Bir vali emekli olunca valilik yapamaz ama bir öğretim üyesi emekli olsa bile ders verebilir, araştırmalar yapabilir, kitaplar yazabilir. Akademisyenliğin emekliliği olmaz. Kaldı ki akademisyenlerin büyük bir kısmı mecburi yaşı beklemeden üniversiteden ayrılır.
Emekli olmayı hak eder etmez devletin emekle etmesini beklemeden emekli olmak isteyen veya istifa edip ayrılan öğretim üyesi sayısı düşünülenden ve tahmin edilenden çok daha fazla. İlla bir şeyi dert edeceksek özellikle akademik yönü ile temayüz eden öğretim üyelerinin emekliliğini isteyerek veya istifa ederek üniversiteden ayrılmalarını dert edinmeliyiz. İyi hocalar neden üniversiteden ayrılmak istiyorlar? Cevabını aramamız gereken soru budur kanaatimce.
25 yaşında asistan olarak girdiği üniversitede kırk yılı aşkın bir süre çalıştıktan sonra 67 yaşında emekli edilen bir öğretim üyesi için bir sıkıntı olacağı açık. Böyle birini neden dert edinelim?
BİR BİLİM İNSANIN EN VERİMLİ ÇAĞI 67 YAŞ VE SONRASIDIR
Bu yargıyı tartışmadan önce verimli olmak ile ne kastettiğimizi açıklamak gerekiyor. Ben bir öğretim üyesinin verimli olmasından lisansüstü eğitimde tez yönetmesi, yaptığı araştırmalar ve yayınlar ile topluma sunduğu katkıları anlıyorum. O zaman akla gelen şu soruya cevap vermek de gerekiyor.
Öğretim üyelerimiz 67 yaşına kadar çok ciddi ve önemli araştırmalar mı yapıyorlar? Emekli olan öğretim üyelerinin araştırmaları sekteye mi uğruyor?
İstatistikler bize bunun öyle olmadığını söylüyor. Türkiye'de akademisyenlerin kahir ekseriyeti profesör olana kadar araştırma yaparlar ve profesör olduktan üç-beş sene sonra yavaş yavaş yayınlar azalır, çalışmalar yapılmaz olur. Özellikle 60 yaşı geçtikten sonra araştırma yapma oranı ve sayısı daha da azalır. Bugün üniversitede olup akademik faaliyet bakımından ölü sayabileceğimiz o kadar çok öğretim üyesi var ki onların emekli edilmesi üniversite için daha hayırlı olacağına kimsenin şüphesi olmasın.
Bilim insanı üniversiteden emekli olunca alışkanlıklarının çoğunu değiştirmeye zorlanır.
Bu da doğruluğu tartışılacak bir diğer tartışma. Emekli olacağını bildiği halde kendini yeni hayata hazırlamamak bir akademisyen için düşünülecek bir şey değil. Her akademisyen, emekliliği yaklaşınca birtakım hayaller kurar, planlar yapar. Üniversitenin bir daha kapısından içeri adım atmamayı düşünenler olduğu gibi başka işlerle meşgul olmayı, yaşadığı şehri terk edip başka bir şehre yerleşmeyi, ailesi ve çocukları ile ilgili projeler yapmayı düşünenler olduğu gibi üniversitenin bitmek bilmeyen gereksiz ve faydasız işlerinden kurtulup kafasındaki araştırmaya yoğunlaşanlar da olur. Bu da kişilerin tecrübeleri, dünya görüşleri ve mesleklerine bağlı olarak değişmekte.
Akademisyenler emekli olunca akademik ortama uzak düşer.
Doğruluğu asla kabul edilemeyecek bir cümle daha. Gerçek bir akademisyen ölene kadar çalışmalarına devam eder. Klinik ve laboratuvar veya beden gücüne dayalı çalışmaları yapmak doğal olarak mümkün olamayacaktır. Ancak teorik konuları çalışanlar için durum böyle değildir. Onlar çalışmalarına devam eder, hatta üniversitede iken yapamadıkları çalışmaları yaparlar. Bildiğim onlarca örnek sayabilirim.
Namık Kemal'in;
Yere düşmekle cevher sâkıt olmaz kadr u kıymetten
Sözünü azıcık değiştirelim.
Emekli olmakla hoca sâkıt olmaz kadr u kıymetten
Emekli olunca kadr u kıymetten düşen, ne yapacağını bilmeyen veya yapacak bir şey bulamayan biri için de dertlenmeye değmez vesselam.
İsmail Güleç