Şeyh Galib'i anlatmama gerek yok, onu hepiniz bilirsiniz. Klasik edebiyatımızın son büyük şairi. Şairliği kadar şeyhliği ile de devrinin önemli isimlerinden. Mevlevî muhitlerinde ve gelenekleri içinde büyüyen Şeyh Galîb'in kahve ve tütün tiryakisi olduğunu muhallefatından yani terekesinden anlıyoruz.
Talip Mert Hoca'nın seneler önce yayınladığı "Hazine-i Evrâk: Fakirhane-i Galip Dede" (Türk Edebiyatı 424 (Şubat 2009), s. 10-14) isimli makalesinde anlattıklarına göre Şeyh Galib, Galata Mevlevîhânesi'nin harem dairesinde ailesi ile birlikte kalmıyormuş. Dervişleri gibi bir hücrede kalırmış. Karısı mı gelmek istemedi yoksa Şeyh Galib çocuklarını mı götürmek istemedi, henüz malumumuz değil.
Muhallefât yahut tereke, Osmanlı hukuk sisteminde, ölen kişilerin geride bıraktıkları eşya ve mallarının tespit edilip listelenmesine verilen ad. Bir kimse öldüğünde nesi var ise tespit edilir, mirasçılarına hukuk dairesi içinde dağıtılırdı. O zamanlar her şey değerli olduğu için kullanılan kıyafetler, özel eşyalar da muhallefat listesinde yer alır ve mirasçılara ya satılarak ya da doğrudan verilerek pay edilirdi. Şeyh Galib'in vefatının ardından da terekesi tespit edilmiş, satılıp parası Şeyh Galib'in çocuklarına vasi tayin edilen annesi Ayşe Hanım'a verilmiş.
Talip Mert Hoca'nın yayınladığı Şeyh Galib'in muhallefat listesinde dikkatimi çeken nargile ve kahve ile ilgili olanları paylaşmadan önce dikkatimi çektiği için Kıbrıs basması yorgandan da bahsetmek istiyorum.
Yorgana yapıldığı bezin cinsine veya menşeine göre isim verilirdi. Bezi Kıbrıs'ta dokunup gelen basmalar da vardı. Kıbrıs basmasının özelliği motif olarak sarı ve siyah dalların olması imiş. Halkın kullandığı basma çeşidi imiş. O dönem İstanbul çarşılarında satılıyor muydu yoksa Kıbrıs Mevlevihanesi'nden gelen bir derviş hediye olarak mı getirdi, bilmiyoruz. Ama bir şekilde Şeyh Galib'in şahsi eşyaları arasına girmiş.
Muhallefatına bakarak Şeyh Galib'in tütün ve kahve tiryakisi olduğunu söyleyebiliriz. Kahve ve tütün takımlarının sayılarının birden fazla olmasından misafirlerine de ikram ettiğini anlıyoruz. Şimdi sırasıyla Şeyh Galib'in kullandığı tütün ve kahve ile ilgili eşyalarına bakalım:
Tonbak ve pirinç zarf: Tombak bakır üzerine yapılan cıvalı altın kaplamaya deniliyor. Pirinç ise bakır ve çinkodan elde edilen sarı renginde bir alaşım. Altın kullanılmadığı için tombağa göre daha ucuz. Ancak ikisinin de görünüşü birbirine benziyor. Zarf ise kulpu olmayan kahve fincanlarını hem tutmak hem de eli yakmamasını sağlamak için kullanılan bir nevi kılıf. Şeyh Galib'in kahveyi pirinç ve tombak zarflar içinde sevdiği anlaşılıyor.
Hurde ve tombak tepsi: Hurde tepsi ile küçük tepsi kastediliyor. Sadece bir kahvenin ve yanında lokum veya çikolatanın ikram edilebileceği büyüklükteki tepsilere hurde deniliyor. Tombak tepsi ise zarfı tombak olan fincanların ikram edildiği tepsi olmalı.
Kahve kutusu: Kahvenin taze kalması için muhafazası çok önemli. Çünkü hava aldığında kahve bayatlar, kokusu gider. Hatta dışarıda kokulu bir şey olursa onun kokusunu da alır. O yüzden kahvelerin özel olarak hazırlanmış kutularda saklanması gerekir. Şeyh Galib'in de kahvesini sakladığı bir kutusu varmış. Öldüğünde kahveciye 50 kuruş borcu varmış. Kahveyi çok sevdiğini anlıyoruz.
Taş, kehrüba, imameli yasemin ve kiraz çubuklar: Tütün içmek için içi boş ağaç dalı kullanılırdı. Ucunda, içinde tütünün yakıldığı lüle denilen bir kese, başında da ağıza oturması ve dudakları rahatsız etmemesi için bir imâme adı verilen ağızlık takılırdı. Boyu ise en az yarım metre olurdu. Çubuk, tütünün yanması ile oluşan sıcaktan etkilenmeyecek kadar sağlam, ortası delinince parçalanmayacak kadar dayanıklı ve geçirgen olmalı idi. Kiraz ağacı bunun için en ideal olan ağaçlardan idi. Hatta;
Tütün çürük olursa, lüle kırık olursa
Çubuk erik olursa içen Yörük olursa haramdır
Tütün Şirâz olursa, lüle Burgaz olursa
Çubuk kiraz olursa, içen de laz olursa helaldir
Latifesi de makbul olanın kiraz ağacı olduğunu söyler. Ben yaseminden çubuk yapıldığını bilmiyordum. Buradan öğrendim.
Çubuğun en başına da taş veya kehrüba gibi değerli taştan bir başlık takılırdı. Böylece bir tütün çubuğu lüle, çubuk ve imame olmak üzere üç bölümden oluşur, bu üç bölüm kullanış amacına uygun olarak sınıfı içinde değerli üç farklı nesneden imal edilirdi. Tiryakisi için tütün içmek kadar nasıl içildiği de önemli olduğu için çubuklara özel önem verilirdi.
Çubukluk: Çubuklar ya yuva şeklinde duvara oyularak açılan ve genellikle oyma ve nakışlarla süslenen delikte muhafaza edilirdi ya da sağlam bir şekilde muhafaza etmek için imal edilmiş kına benzer kutulara konulurdu. Çubuklar ince ve uzun olduğu için en ufak bir darbede zarar görebileceği göz önünde bulundurularak korunmasına azami dikkat edilirdi. İyi bir çubuğun hemen bulunabilecek bir şey olmadığını da hatırlatalım.
Tonbak ve pirinç nargile ve şişe: Şeyh Galib'in biri tombaktan, diğeri pirinçten olmak üzere iki nargile takımı varmış.
Marpuç: Nargilede yakılan tütünün çekilmesi için kullanılan hortuma marpuç denilirdi. Eskiden marpuçlar ceylan veya koyun derisi kullanılırdı.
Şeyh Galib'in terekesinden anladığımız kadarı ile pirinç ve tombak olmak üzere iki takım çubuk, kahve ve nargilesi varmış. Muhtemelen bunlardan biri hediye olabilir. Dostları ile içerken hangi takımı kullanıyordu acaba? Özellikle Esrar Dede ile sohbetlerine eşlik eden takımı hangisi idi?
Bu sorunun cevabını da şiirlerini bu gözle okursam bulacağıma inanıyorum. Söz, bulursam sizinle paylaşacağım.
İsmail Güleç