Geçen yazımızda insanlara hacca gelmeleri hususunda ilk çağrıda bulunan Hz. İbrahim'den ve İslam dininin en müstesna sembollerinden biri olan Ezân'ın tarihçesinden söz etmiştik.
Bu yazımızda, her gün beş vakit, dünyanın dört bir yanında ve gönül coğrafyamızda; her bir şehirde, beldede ve en ücra köylerde bile okunan Ezân'ın, mümin için ne ifade ettiğinden bahsetmeğe çalışacağız. Zira, sembollerin yitirilmesinin, onun ardında saklı manayı da kaybetme sonucunu doğurduğu gerçeğinden hareketle diyebiliriz ki, İslam dünyasında bugün Ezân'a, hak ettiği değeri verenlerin sayısı gittikçe azalmaktadır. Zira onu huşû içinde dinleyerek gönül ve dil beraberliğiyle tekrar edenler ve ardından duasını okuyanların oranı gittikçe düşmektedir. Genç neslin Ezân konusundaki duyarsızlığı ciddi bir din eğitimi-öğretimi sorunudur aslında… Fakat asıl sorun, yetişkinlerin ve "örnek olma" vasfına sahip ilgililerin, konuya "duyarsızlığı" ve "özensiz" davranış biçimleridir kanaatindeyiz. Bu konuda, üzerinde farklı şekillerde durularak, Ezân'ın taşıdığı derin mana ve üstün değeri kitlelere ve özellikle yeni yetişen nesle aktarmak ve anlatmak adına gayret ve çaba sarf edilmesinin gereği de izahtan vârestedir…
AYET VE HADİSLERDE EZAN'IN DEĞERİ
Sözlüklerde, "bildiren/çağıran/duyuran" anlamına gelen Ezân kelimesi, Kur'ân-ı Kerim'de bir yerde "duyuru" anlamında geçmektedir: "Bu, Allah ve Resul'ünden; Hacc-ı Ekber gününde, insanlara bir duyurudur." (Tevbe, 3) İki yerde ise yine ezan anlamında, ama kelime olarak nidâ, "namaza çağrı" ibaresi zikredilmektedir. (Bk. Mâide, 58; Cuma, 9)
Yine bu şekilde hadislerde de ezan, namaz ile birlikte dile getirilmektedir. Çünkü o, müminler için namaz vaktinin girdiğini bildirecek bir bildiri; ve onların mescidlerde ve camilerde toplanmalarını sağlayacak bir çağrıdır haddi zâtında…
Peygamberimizin emriyle Hz. Bilal tarafından ilk olarak okunduğu günden beri Ezân, güneşin üzerine doğduğu her bir mekânda, Uzakdoğu'dan başlayıp Batı'ının en uç noktasında varıncaya kadar müminlerin sadâlarıyla göklere yükselmektedir. Gerçekten bu yönüyle düşündüğümüzde saat farkı sebebiyle aslında her dakika mutlaka bir müezzinin, namaz vaktinin gelmiş olduğunu ilan etmek maksadıyla Ezân okuduğunu söylemek ve her bir dakika içinde o sadânın semada dolaştığını düşünmek mümkündür. Bu hakikat bile Ezân'a, Allah Teâlâ'nın vermiş olduğu ayrıcalığın bir işaretidir.
Öte yandan, Allah'a kulluk vazifesiyle yaratılan ve şeref bahşedilen insanın, aynı şerefle bu vazifesini ikrar ve ilan etmesidir Ezân… Günde beş defa "En Yüce olan Allah'tır" demekte ve bunu ilan etmektedir. "O'ndan başka ilah olmadığını, gönderdiği Son Nebi'nin, O'nun elçisi olduğunu" tasdik ederek duyurmaktır tüm dünyaya…
Ezan, Allah'ın yüceliğini ve O'ndan başka ilâh olmadığını ve Hz. Muhammed'in O'nun elçisi olduğunu ilân ettikten sonra, kulluğun ve tüm ibadetlerin özünü taşıyan namaz için çağrıdır aynı zamanda… Ardından, felahın, huzur ve kurtuluşun namazda olduğu ikazıdır Ezân… Böylece dünyanın kendisini alt ettiği insana bir uyarı ve aslında "en önemli" işin Allah'a kulluk olduğunu hatırlatır Ezân…
ÇOCUKLARIN DİN EĞİTİMİ AÇISINDAN EZANIN DEĞERİ
Sevgili Peygamberimizin (sav) torunu Hasan dünyaya geldiğinde onun kulağına ezan okumuş olması dikkat çekicidir. Bir bebeğin, bu sesten, bu cümlelerden ne anladığı/anlayabileceği sorusu akla gelebilir. Ancak günümüzde teknolojinin bize sunduğu imkan ve bilimsel araştırma sonuçlarına dayanarak diyebiliriz ki, kulak bir duyu organı olarak aynı zamanda bir hafızaya sahiptir. Yine kulaktan duyulan her sesin, hafızamızın derinliklerinde bir ses dosyası olarak saklandığı da bilimsel bir gerçektir. Dolayısıyla Ezân'ın sözleri çocuğun hafızasında kayıtlıdır, tâ ki etrafındaki sesleri algılayıp dışarıdan gelen sesi, bir müezzinin okuduğu ezanı duyuncaya kadar… İşte o zaman bu ses dosyası da faaliyete geçmektedir. Dolayısıyla diyebiliriz ki, bebeğin kulağına okuduğumuz Ezân, onu bu sözlerle manevi bir formatlama işlemidir; ve ihmal edilmemesi gereken bir görevdir…
OKUYAN AÇISINDAN EZANIN DEĞERİ
Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz, ezan okuma hususunda okuyan kişinin sesinin gür ve güzel olmasını önemsemiş bu maksatla Hz. Bilâl başta olmak üzere bu mukaddes çağrıyı yapacak olanları bizzat seçmişti. Ashab-ı Kiram içinde birçok müezzin vardı. Ama Peygamberimizin, müezzinlerin değerini ifade eden, dolayısıyla İslam dünyasında pek çok kişinin bu mukaddes vazifeye talip olmalarına teşvik eden müjdeli hadisleri vardır. Onlardan birinde Efendimiz (sav) şöyle buyurmaktadır: "Müezzini işiten insanlar ve cinler; ağaçlar ve taşlar; hasılı her şey, kıyamet gününde onun lehine şahitlik edecektir." (İbn Mâce, Ezân 5)
Bir başka hadisinde ise Ezân okumanın değerini şöyle ifade etmektedir: "İnsanlar ezan okumada ve birinci safta yer almadaki sevabı bilselerdi, ezan okumak ve birinci safta yer almak için aralarında kura çekerlerdi."(Müslim, Salât 129)
DİNLEYEN AÇISINDAN EZANIN DEĞERİ
Ezân, okuyan için de dinleyen için de büyük faziletler ve müjdeler taşımaktadır. Yeter ki bu değerin farkında olunabilsin... Sözgelimi Ebû Hüreyre (ra) şöyle anlatmaktadır: "Hz. Peygamber (sav) ile birlikteydik, derken (namaz vakti girdi ve) Bilâl kalkıp ezan okudu. Bitirdiğinde Resûlullah (sav) şöyle buyurdu: 'Kim gönülden inanarak bunun gibi söylerse (ezanı tekrar ederse) cennete girenlerden olur."(Nesâi, Ezân 34)
Yine Ezân'ı dinledikten sonra duasını okumak hususunda nasıl bir müjdeye nail olunacağı hususunda da sahabilerden Câbir b. Abdullah (ra) şöyle aktarmaktadır: Resûlullah (sav) bizlere şöyle buyurdu: "Kim ezanı işitince 'Ey bu mükemmel davetin ve kılınacak olan namazın Rabbi olan Allah'ım! Muhammed'e sana yaklaştırıcı her türlü vesileyi ve fazileti ihsan et. Onu, kendisine vadetmiş olduğun Makâm-ı Mahmûd'a kavuştur.' derse kıyamet günü benim de şefaatim ona helâl olur." (Buhari, Ezân, 8)
Ezân'ın taşıdığı yüce mana ve değerin farkında olabilmek dileğiyle…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay