İslâm dininin mukaddes kitabı Kur'ân-ı Kerim, aynı zamanda İslâm eğitim sisteminin de ilk kaynağı hükmündedir. Aynı zamanda o, Hz. Muhammed (sav)'e vahyedildiği andan itibaren, vahiy kâtipleri tarafından kaydedilerek muhafaza edilen ve "Mushaf-ı Şerif", "Kitâbullah" gibi adlarla da İslâm dünyasında milyonlarca müslüman tarafından elden ele, gönülden gönüle, dilden dile ulaştırılarak yaşayagelen ve aynı zamanda Allah Teâlâ'nın da korumasında olan mukaddes bir kitaptır.
Kur'ân-ı Kerim'in ve öğretiminin tarihçesini yazmak, başlı başına incelenmesi gereken önemli ve geniş bir konudur. Nitekim gerek Kur'ân Tarihi gerekse Kıraat İlimleri gibi branşlarda bu konu detaylarıyla incelenmiştir. Ancak biz bugünkü yazımızda detaylara girmeden, Hz. Peygamber (sav) döneminden itibaren, günümüze kadar geçen süre içinde, Kur'ân öğretiminin geçirdiği tarihî seyri ana hatları sizlerle paylaşmak istiyoruz.
GELEN İLK VAHİY, AYNI ZAMANDA İLK ÖĞRETİLEN AYETLERDİ…
Kur'ân öğretim tarihini ilk vahiy ile başlatmak mümkündür. Cebrâil (as)'ın öğrettiği ilk ayetler ile Kur'ân öğretimi de başlamıştır denilebilir. Hz. Peygamber'in, gerek inen ayetleri hemen vahiy kâtiplerine yazdırması, gerekse onu öğrenmek, okumak ve ezberlemek hususundaki teşvikleri sayesinde Kur'ân kısa zamanda müminler arasında yayılarak okunmaya ve ezberlenmeye başlanmıştır.
İlk vahiy ile başlatabileceğimizi ifade ettiğimiz Kur'ân öğretiminin Mekke dönemindeki safhası "Dâru'l-Erkam" denilen mahalde gerçekleştirilmişti. Burada Resul-i Ekrem (sav) hem İslâm'ı anlatıyor, hem de gelen ayetleri ashabına öğretiyordu. Bu öğretim faaliyetinin ilk meyvesi olan Mus'ab b. Umeyr, müminlere Kur'ân'ı ve İslâm'ı öğretmesi için, hicretten iki yıl kadar önce Peygamberimiz tarafından Medine'ye gönderilmişti.
İLK KURULAN DÂRÜ'L-KURRÂ VE SUFFE MEKTEBİ
Mus'ab b. Umeyr'in Medine'ye geldiğinde konakladığı Sa'd b. Zürare'nin evi, aynı zamanda ilk "Dârü'l-Kurrâ" olarak anılagelmiştir. Hicretten sonra ise, bu özelliği Hz. Peygamber'in mescidi kazanmıştır. Zira Mescid-i Nebevî, içindeki Suffe mektebi ile müslümanların İslâm'ı ve Kur'ân'ı öğrendikleri, yetiştikleri bir eğitim kurumu fonksiyonu icra etmiştir. Tarihçi Ahmed Emin, aynı zaman dilimi içinde Mekke'de Muaz b. Cebel ve İbn Abbas'ın, Kûfe'de İbn Mes'ûd'un, Basra'da Ebû Musa el-Eş'arî'nin, Şam'da ise Ebu'd-Derdâ'nın, Kur'ân öğretimiyle meşgul olduklarını ifade etmektedir.
Dâru'l Erkam'da başlayan Kur'ân öğretiminin, hicret sonrasındaki dönemde Suffe'de devam ettiğinden bahsetmiştik. Üzeri hurma dallarıyla örtülü bu mütevazı eğitim müessesesinde, sayıları zaman zaman artan ya da eksilen, yaklaşık 400-500 sahabi barınmaktaydı. İâşe ve ibâte olarak ifade edilen yeme-içme ve barınma konularında bizzat Hz. Peygamber'in yakın ilgisine mazhar olan bu eğitim kurumu sakinlerinin muhtelif ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla maddî durumu iyi olan Medineliler de alâkadar olmaktaydılar.
Suffe'nin kısa bir süre sonra yetersiz kalması, Medine'de başka eğitim müesseselerinin ihdasını da gerekli kılmıştı. Ünlü İslam Tarihçisi Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber'in Medine'de yeni birtakım eğitim müesseseleri kurduğunu ve hicretin ikinci yılında Mahreme b. Nevfel'in evinde tesis edilen eğitim kurumunun "Dâru'l Kurra" olarak anıldığını, belirtmektedir. Hicretin 11. yılında, Hz. Peygamber'in Muaz b. Cebel'i Yemen'e göndererek, Kur'ân öğretim kurumlarını teftişe memur etmesi ve Muaz b. Cebel'in de köy köy dolaşarak yeni kurumlar açması, Kur'ân öğretim tarihinin ayrı ve anlamlı bir boyutunu teşkil etmektedir.
Hz. Peygamber dönemindeki Kur'ân öğretimi faaliyetleri sonucunda pek çok sahabinin Kur'ân'ı ezberlediği görülmektedir. Sayıları kesin olarak bilinmemekle beraber, birçok sahabinin Kur'ân'ın tamamını, bazılarının ise bir kısmını ezberlediği söylenebilir. Tarihî olaylar, hafızların sayısı hakkında birtakım ipuçları verebilmektedir. Sözgelimi, Hicri 4. yılda meydana gelen Bi'ru Meûne olayında, 70 civarında hafız sahabinin şehid olması, ardından Hicretin 12. yılında Yemâme savaşında, yine en az 70 kadar hafız sahabînin şehid olduğunun bildirilmesi, Ashâb-ı Kirâm içinde en az 150 civarında hafız sahabînin bulunduğu izlenimini vermektedir.
KUR'AN-I KERİM'İN MUSHAF HALİNE GETİRİLMESİ
Hz. Peygamber'in vefatından sonra, halifelik görevini yürüten Hz. Ebu Bekr (ra) döneminde, Kur'ân-ı Kerim mushaf halinde bir araya toplanarak muhafaza altına alındı. Hz. Ömer (ra) döneminde de Kur'ân öğretimi faaliyetleri artarak devam etti. Nitekim hicrî 17. yılda, Hz. Ömer (ra) dört bir yana Kur'ân öğreticileri göndermek suretiyle pek çok İslâm beldesinde sistemli tedrisatın kurulmasına vesile oldu. Yine onun, bütün valilere Kur'ân öğretimine önem vermelerini emretmesi ve şehirlerindeki hafız sayısını belirli aralıklarla kendisine rapor etmelerini istemesi de, Kur'ân öğretimine verilen önemin bir göstergesidir.
Hz. Osman (ra) zamanında ise kıraat ihtilaflarını çözmek maksadıyla, Hz. Ebu Bekr (ra) tarafından bir araya toplanan mushaf esas alınarak, yeni Kur'ân nüshaları yazdırılmış ve çeşitli merkezlere gönderilmiştir. Bu merkezlere mushaflarla birlikte gönderilen Kur'ân öğretmenleri şunlardır: Şam'a Mugîre b. Ebî Şihab; Kûfe'ye –geçen yazımızda kendisinden bahsettiğimiz- Ebu Abdirrahman es-Sülemî; Basra'ya Amir b. Abdilkays. Bu esnada, Medine'de Zeyd b. Sabit, Mekke'de ise Abdullah b. Sâib görev yapmakta idiler.
Emeviler döneminde çocuklar için müstakil ve teşkilatlı mektepler açılmıştı. Bu dönemde faaliyet gösteren ve üç bin öğrencinin öğrenim gördüğü Belh'li Ebu'l-Kasım Dahhak'ın öğretim kurumu, ilköğretimde önemli bir merhale olarak kabul edilmektedir.
Hemen her İslâm beldesinde tesis edilen Dâru'l-Kurrâlar ile Kur'ân öğretimi, çeşitli asırlarda kesintisiz olarak sürdürülmüştür. Kur'ân öğretim merkezlerine, Eyyubîler zamanında "Dâru'l-Kur'ân" Anadolu Selçukluları ve Karamanoğulları döneminde "Daru'l-Huffaz"; Osmanlılar zamanında ise "Dâru'l-Kurrâ" denilmiştir.
Osmanlı devletinin ilk Dâru'l-Kurrâ'sı Bursa Ulucamii'nde tesis edilen Yıldırım Dâru'l-Kurrâsı'dır. Osmanlıların Kur'ân öğretimine verdikleri önemi pek çok arşiv çalışması ortaya koymaktadır. Biz burada, ilköğretim kurumları olan "Sıbyan Mektepleri"nin ders programlarının temelinde Kur'ân öğretiminin olduğunu belirtiyor ve 15. ve 16. asırlarda Amasya, İstanbul, Edirne ve Tire'de tam 15 "Daru'l-Kurra" bulunduğunu ifade etmekle yetiniyoruz.
Yeri gelmişken, Hz. Peygamber döneminden itibaren kadınların da Kur'ân'ı ezberleyerek hafız olduklarını ve Evliya Çelebi'nin, yaşadığı çağda, İstanbul'daki dokuz bin hafızın üçte birini kadınların oluşturduğunu ifade ettiğini de, aktardığımız bu bilgilere eklemek istiyoruz.
Gelecek yazımızda, Kur'an-ı Kerim'i okurken nelere dikkat edilmesi gerektiği hususunda Allah Teâlâ'nın ve Peygamberimizin emir ve tavsiyelerini ele alacağımızı ifade ederek sözlerimize son verelim. Yine Mevlâ'dan niyazımız, sağlıkla ve Kur'an'la kalınız efendim!..