Bugün, içinde haccı ve kurban ibadetini taşıyan mübarek ay, Zilhicce'nin 9. günü..
Bugün Arefe… Habib-i Hüdâ Muhammed Mustafa'nın (sav) ifadeleri ve müjdeleriyle Allah katında "günlerin en faziletlisi"; "duaların en çok makbul olduğu" ve "kulların en çok affa ve bağışlanmaya mazhar oldukları" gün…
Bugün Arefe… Yeryüzünün kadim zamanlarında, uzun bir ayrılıktan sonra Hz. Adem ile Havva validemizin Arafat Vadisinde buluştukları, birbirine kavuştukları gün…
Bugün Arefe… Hz. İbrahim'in ciğerparesi, sevgili evladını fedâ etmesi istenen rüyayı ikinci kez gördüğü gecenin sabahına ulaştığı, artık rüyanın Rahmani olduğunu bildiği gün…
Bugün Arefe… Sabah namazıyla birlikte başlanan tekbirlerin semâya yükseldiği gün…
Bugün Arefe… Bu yıl oldukça sınırlı bir sayıda da olsa hacıların Arafat Vadisi'nde bir araya gelip Alemlerin Rabbi'nin huzurunda vakfeye duracakları, sadece kendileri için değil, bütün Müslümanlar için ellerini Rahmet-i Rahman'a açacakları, niyazlarını Hak katına sunacakları gün…
Ve bugün, adeta yarınki muhteşem günün manevi atmosferine bizi hazırlamak için müminleri bilgilendiren, marifeti kuşandıran gün…
Evet bugün, Arefe… Sadece birkaç özelliğini aktarmak suretiyle yazımıza başladığımız Arefe günü, sabah namazından itibaren başlayıp bayram günlerinin dördüncü gününde ikindi namazı da dahil olmak üzere tam 23 vakit, kılınan farz namazlardan sonra okunması vacip olan tekbirlerin başladığı gün… Bugünkü yazımızda, dinî kültür ve geleneğimizde "Teşrîk Tekbirleri" olarak adlandırılan bu tekbirler üzerinde durmaya çalışacağız.
TEŞRİK NE DEMEKTİR VE TEŞRİK TEKBİRLERİYLE NE KAST EDİLMEKTEDİR?
Hemen başta şunu ifade etmek isteriz. Her ne kadar Türkçemizde "Teşrik" olarak yazılıyorsa da bu kelimenin "ortak koşmak, ortak tutmak, ortaklık etmek, ortak bilmek" gibi manalara gelen "şirk" kelimesiyle hiçbir bağı/alakası yoktur. Zira Teşrîk kelimesi, "şark" kökünden gelmektedir ve sözlüklerde şu manalarla karşılık bulmaktadır: "Doğu yönüne yönelmek, doğuya doğru gitmek; etleri parçalayarak kayalar üzerine serip güneşte kurutmak."
Dünkü yazımızda İslam dininin, kelimelere/kavramlara yeni anlamlar yükleyerek onları yeni dinî terimlere dönüştürdüğünden bahsetmiştik. Burada da aynı durum söz konusudur. Zira kelime manalarından birisi de "tekbiri yüksek sesle almak" olan teşrîk, artık dinî bir terim olarak "Zilhicce ayının belirli günlerinde farz namazların ardından özel lafızlarla tekbir getirmek" şeklinde kabul görmüş ve asırlardır bu şekilde/bu isimle anılır olmuştur. Bu bağlamda, Arefe günü sabahından itibaren başlayıp bayramın dördüncü günü ikindi namazından sonra biten zaman dilimine "teşrîk günleri"; bu günler ve gecelerde kılınan farz namazlardan sonra okunan tekbirlere de "teşrîk tekbirleri" denildiğini ifade etmek isteriz.
TEŞRİK TEKBİRLERİ KUR'AN'DA GEÇMEKTE MİDİR?
Kur'ân-ı Kerîm'de teşrîk kelimesi geçmediği gibi teşrik tekbirleri ifadelerine de rastlanmamaktadır. Ancak hem teşrîk günlerine işaret eden hem de bu tekbirleri gündeme getiren âyetler vardır ve bunlardan biri şu ayet-i kerimedir:
"Arafat'tan dalga dalga indiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin; O'nu, size gösterdiği şekilde zikredin; kuşkusuz siz bundan önce yolunu şaşırmışlardan idiniz." (Bakara, 198)
İslam alimleri, "Allah'ın çokça zikredilmesinin" istendiği âyetlerde (Bkz. Bakara, 203) kastedilen günlerin teşrîk günleri, yapılması emredilen "zikir"den maksadın da teşrîk tekbirleri olduğu kanaatindedirler. Çünkü onlar, Kur'an ayetlerini en mükemmel şekilde yorumlayan Hz. Abdullah ibn Abbas'ın da bu yöndeki görüşünün, Resul-i Ekrem (sav) Efendimizin, "Zilhicce ayının ilk on gününde yapılacak ibadetlerin faziletçe üstün olduğunu, teşrîk günlerinin zikir günleri sayıldığı"nı ifade buyurduğu bilgiye dayandığını gözlemektedirler.
TEŞRİK TEKBİRLERİ NEDEN ÖNEMLİDİR?
Kur'an-ı Kerim, tarihte yaşamış peygamberlerden ve hayatlarından pek çok surede, ayetlerde özenle ve önemle bahseder. Zira her bir peygamberin hayatı ve yaşadıkları, müminler için kişilik ve karakterinin inşasında önemli örnekler ihtiva eder. Dün, "Terviye" kelimesi üzerinde durduğumuz yazımızda da ifade ettiğimiz üzere, Hz. İbrahim (as) önce canı, sonra malı ile sınava tabi tutulmuş ve bunları başarıyla geçmiş, ancak sonunda kendisi için en ağır imtihan olacak bir hususla sınanmaya başlamıştı: Canından aziz bildiği ciğerparesi İsmail ile… Saffât suresinde açık ve net ifadelerle anlatılan bu manidar hatırada, baba-oğulun teslimiyeti ve başarısını ortaya koyarken sınavın çok büyük oluşuna da dikkat çekilmektedir.
"Baba oğul birlikte Allah'ın emrine teslim oldular. Babası oğlunu yanağı üstüne yere yatırdı. İşte tam bu sırada ona seslendik: 'Ey İbrahim! Sen rüyanda gördüklerinin gereğini gerçekleştirdin. Biz iyileri işte böyle mükâfatlandırırız.' Bu, gerçekten, çok ağır bir imtihandır." (Saffât, 103-106)
Ayetlerde net bir şekilde hikaye edilen bu hadisenin konumuzu ilgilendiren tarafını "Kur'an Tercümanı" vasfının sahibi Abdullah b. Abbas (ra) Peygamberimizden aldığı bilgiyle şöyle detaylandırır:
"İbrahim, İsmail'i kurban etmek üzereyken Allah Teâlâ, Cebrail'i, yanında kocaman bir koç ile yeryüzüne indirdi. Cebrail yeryüzüne doğru inerken, sesi tüm semâyı kaplayacak bir şekilde "Allahu Ekber, Allahu Ekber" diyordu… Hz. İbrahim başını kaldırıp gökyüzüne baktığında Cebrail'i ve koçu görünce sevinçle "Lâ ilâhe illallah. Allahu Ekber" diye mukabelede bulundu. Gözleri, el ve ayakları bağlı İsmail de bu sesleri duydu; o da bu tesbihe iştirak etti ve "Allahu Ekber ve lillahil hamd" diyerek tekbiri tamamladı."
Müslümanların, gerek sair zamanlarda ve gerekse içinde bulunduğumuz şu zaman diliminde, beş gün boyunca farz namazlar sonrasında okudukları bu tekbirler, cennetten yeryüzüne inerken Cebrail'in semada başladığı ve teslimiyetin zirvesindeki baba-oğulun birlikte yeryüzünde tamamladığı en büyük tesbihtir.
Teşrik tekbirleri, "Peygamberlerin Babası" olan Hz. İbrahim'den bize intikal eden en anlamlı hatıradır…
Bu tekbirler, şuurla ve samimiyetle okunduğu zaman, ruhu sarıp sarmalayacak, gönle huzur, kalbe sürur verecek manevi bir iksir, cana şifa olacak bir tesbihat ve zikirdir…
Arefe günündeki dualarınız makbul, bugünün feyiz ve bereketi üzerinize olsun.
Bayram sabahına sağlıcakla ulaşınız efendim…
Prof. Dr. Mehmet Emin Ay