Geçen hafta yeni bir hicrî yıla girdik. Takvimlerden, 1442. yılın ilk yaprakları koparılırken, zaman bizi bir kez daha "10 Muharrem" ile karşılaştırdı.
Evet bugün on Muharrem; yani aslıyla "Âşûrâ", dilimize yerleşen haliyle Aşûre günündeyiz...
Peygamberler Tarihinde müstesna olaylara şahitlik etmiş, huzur ve maneviyat dolu on Muharrem gününe, hicretin 61. yılında; Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da susuzluk içinde şehid edilişinin acısı ve hüznü karıştı…
Resul-i Ekrem'in (sav) küçük bir çocuk iken, ağabeyi Hasan ile birlikte bağrına basarak öpüp kokladığı, "Allah'ım bunlar benim bu dünyadaki reyhan kokulu çiçeklerimdir. Ben bunları çok seviyorum. Senin de onları sevmeni niyaz ediyorum!" dediği ciğerparesi Hüseyin (ra) ve beraberindeki Ehl-i Beytiyle birlikte 70 küsur kişinin, Kerbelâ sahrasında insanlıktan nasibini almayan zalimlerce şehid edildiği gündür bugün…
Tarihçiler, bugün yaşananları bir fâcia olarak görmüşler ve bu son derece acı, elem ve hüzün verici hadiseyi ele alan eserler kaleme almışlardır. Ki, bunlardan biri olan merhum M. Asım Köksal'ın "Kerbelâ Faciası" adlı eseri dikkate şayan bir çalışmadır.
Meseleyi tarih yönüyle ele alan eserler, bu acı hadisenin yansımalarına da değinirler. Zira Kerbelâ Faciası, İslam tarihinde Şiilik ve Sünnilik gibi kavramların, anlayışların ve bunun uzantısı olarak düşünce sistemlerinin ortaya çıkmasına sebep teşkil eden önemli bir dönüm noktası da olmuştur.
Konunun bir de gönül erbabını ilgilendiren tarafı vardır ki, bu elim hadise nasıl o gün ciğerleri yakmışsa, asırlar geçse de Hz. Hüseyin'in ve yakınlarının, adına ancak vahşet denilen bir katliamla şehid edilmeleri hadisesi, unutulmayan ve her on Muharrem'de yeniden tazelenen acıya dönmüştür. Şairler, Muharrem ayında önemli bir olan Aşûre gününü artık Kerbelâ'yı ve Hz. Hüseyin'i yâd ettikleri bir gün olarak düşünmüşlerdir. Onlar tarafından bu maksatla yazılan eserler de zaman içinde "Muharremiye" olarak anılmaya başlanmıştır. Yine tarihi süreçte, Ehl-i beyt sevgisini gönüllere yerleştirmek için yazılan şiirlere de Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hasan ve Hüseyin sevgisini işleyen manzumelere de "Muharremiyye" denilmiştir.
Zaman içinde bu şiirlerin bestelenmiş şekillerine de "Muharrem İlâhileri" ya da kısaca "Muharremiyye" adı verilmiştir. Takdir olunur ki, mersiye, gazel ve diğer edebi formlar, Ehl-i Beyt sevgisi ve Kerbelâ hadisesinden bahsettiği için hepsi de "Muharremiyye" olarak anılır olmuşlardır.
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan İslam Ansiklopedisinde Mustafa İsmet Uzun tarafından kaleme alınan "Muharremiyye" maddesinde, Kerbelâ hadisesinden sonra tarih içinde Şiî ve Sünnî şairler tarafından yazılan ve edebiyat literatüründe önemli bir yer işgal eden ilahi, gazel ve mersiyelerin yazarları hakkında geniş bilgiler verilmektedir (Bkz. DİA, ilgili md.).
Bugün de Ehl-i Beyt sevgisi, Hz. Ali'nin, oğulları Hasan ve Hüseyin'in şehadetlerine duyulan hüzün, acı ve kederler üzerine yazılanlarla devam ediyor. Çünkü, Ehl-i Beyt için duyulan acı ve hüzün, onlara olan muhabbetin bir göstergesidir… Çünkü, onları sevmek, Hz. Habibullah'ın (sav) ümmetinden talep ettiği bir şeydir… Çünkü, onları sevmek bazı müfessirlerin ifadesiyle Şûra Suresinin 23. Ayetinde ifade edilen bir taleptir: "De ki: "Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, yakınlarıma karşı sevgiden başka bir karşılık beklemiyorum."
YENİ BİR MUHARREMİYE: ÂH HÜSEYİN…
Biraz önce kısaca ifade ettiğimiz gibi edebiyat tarihi, binlerce "Muharremiyye" diyebileceğimiz şiir ve manzumeyi ihtiva eder. Ancak günümüz diliyle yazılan bir şiire yazımızın bundan sonraki satırlarında yer vermemizin sebebi, yıllarca yönetici makamında devlete ve millete samimiyetle hizmette bulunan en son valilik makamından yaş haddi sebebiyle emekli olan kıymetli bir valimize ait oluşudur. Her biri ilim, irfan kokan şiirlerin, gazellerin yer aldığı "Zülf-i Siyahım" adlı eserinde yer alan ve bir Muharremiyye olan şiir, "Âh Hüseyin" başlığını taşıyor…
Evet, saygıdeğer valilerimizden Necati Şentürk imzasını taşıyan eser, rakîk bir gönlün, hazîn bir kalbin, Hz. Hüseyin (ra) Efendimizin şehadetini, Kerbelâ'yı anlatıyor bizlere… Hz. Ali'nin ve Hz. Hasan'ın da şehadetlerine yer vererek Seyyidüş-şühedâ Hz. Hüseyin'e getiriyor sözü… Sonunda da Hz. Peygamber (sav) Efendimizi, âlini ve ashâbını yâd ederek önemli bir mesaj veriyor, eserine kulak verenlere… Geliniz, günümüzdeki en manidar Muharremiyye örneklerinden biri olan eseri, satırlarımızı teşrif ederek sadırlarımıza tesir eylesin niyazıyla yazımıza misafir edelim…
Âh Hüseyin!..
Bugün yine on Muharrem, Rûy-i zemin Kerbelâ
Mahşere dek yanar gönül, haşre dek kanar yara
Damlar Hüseyin'in kanı yüreğimden dem be dem
Hüseyin'in salâsıdır duyduğum her bir salâ
*
Bu nasıl vahşet, pür bela Kerbela, kerb ü belâ
Can verdi susuz sabiler, Ehl-i Beyt, âl-i abâ
Alemi ağlatır bu dert, bu musibet bu belâ
Rûz-i mahşerde görülür işbu dava ibtida
*
Kaderin tecellisidir bu ilahi macera
Camide şehid edildi Ah Alüyyül-Mürteza
Elmas ile zehirlendi vâh Hasan-ı Mücteba
Cennette oldu Hüseyin, hem Seyyid-i Şühedâ
*
Hüznümüz arşa dayandı Ey Habib-i Kibriya
Kıl şefaat Allah için, Ey Şefî-i Rûz-i Ceza
Hürmetine âl-i abâ ve Şehid-i Kerbelâ
Salât sana, selam sana, âline ve ashabına…
(Necati Şentürk)
Kerbelâ şehitlerini andığımız bu vesileyle, bugüne dek Allah için, vatan, bayrak ve tüm mukaddesat için tatlı canlarını al kanlarını feda eden bütün Şühedây-ı İslam'ı ve bayrağımızın dalgalandığı bu aziz vatanımızı bize yadigâr bırakan asil ecdadımızı rahmetlerle yâd ediyoruz…