Fussilet suresinin 30. Ayeti üzerine yazdıklarımıza devam ediyoruz. Hatırlayacağınız üzere, bir önceki yazımızda, Enes b. Mâlik'in, bu ayet nâzil olduğu zaman Peygamber Efendimizin (sav) büyük bir sevinç yaşadığını ve "Allah'ım! Ey ümmetimin ve Ka'benin Rabbi!" diye sevincini ifade ettiğini aktarmıştık. Onu sevindiren hususların neler olduğuna bu yazımızda değinmeye çalışacak ve bu müjdelerle dolu ayet-i kerimeden dersler devşirmeye gayret edeceğiz.
MELEKLERİN MÜMİNLERE GELİŞİNDEKİ MANA DERİNLİĞİ
Konuyla ilgili ayet-i kerimeyi bir kez daha hatırlamakta fayda var. "Şüphe yok ki, 'Rabbim Allah'tır' deyip doğru yol (istikamet) üzere, dosdoğru bir hayat yaşayanlara melekler inerler ve onlara şöyle derler: Korkmayın, üzülmeyin. Bilakis size vaad edilen cennete kavuşacağınız için sevinin." (Fussilet, 30)
Gerek başka ayetlerde -Kadir gecesinden bahseden ayetlerde olduğu gibi- ve gerekse bu ayette geçen, "meleklerin inişi" ifadesinde kullanılan "tenezzül" fiili, onların zaman zaman, ara ara müminlerin yanına geldiklerini; semadan indiklerini belirtmek için bu gelişlerinin "tetenezzelü/tenezzelü" kelimeleriyle ifade edildiğini görmekteyiz. Ayetlerde geçen bu ifade, meleklerin, müminlerin ebedi alemde de dostları olacaklarını ve bu dünya hayatında da ara ara ama devamlılı arz eden şekliyle onlarla muhatap olduklarını ortaya koymaktadır. Bu ayetin nazil oluşundan dolayı Peygamberimizin çok sevindiğini ifade eden genç sahabi Enes b. Mâlik (ra) muhtemelen bu ayetle verilen müjdelere bağlamıştı konuyla ilgili yaşananları… Zira bu ayet-i celilede, mümin ve müstakim kulların, Allah'ın velileri yani seçkin kulları ve dostları için verilen, "onlara herhangi bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır."(Yunus, 62) müjdesine, bu kez "vaad edilen cennete kavuşma" da eklenmişti…
Bu ayetteki mana inceliği ve derinliğinden yola çıkarak, meleklerin, "dost" kabul ettikleri müminlere dünya hayatında zaman zaman geldiklerini, onlara Allah'a kulluk vazifelerini yerine getirme hususunda yardımcı olduklarını söyleyebiliriz. Ancak anlaşılan, meleklerin ilhamına ve yardımına hak kazanabilmenin yolu, iman ve istikamet sahibi olmaktır… Çünkü ayet-i kerime üzerine yazılan tefsirler şu önemli nokta üzerinde birleşmektedirler:
Allah Teâlâ yeryüzünde yaratılacak insanların önce ruhlarını yaratıp, "Sizin Rabbiniz Ben değil miyim?" diye sorunca, bütün ruhlar, "Evet! Sensin bizim Rabbimiz!.." dediler ve ikrarda bulundular. Ancak daha sonra yeryüzünde yaratılan insanların ruhları bedenleriyle buluşunca onlardan bir kısmı bu ikrarlarını devam ettirip Allah'ı Rab olarak bilerek mümin oldular, bir kısmı ise inkara yönelip Allah'ı Rab olarak kabul etmekten ve imandan yüz çevirdiler…
İşte ikrarını devam ettiren ve Allah'ı Rab olarak bilip iman eden kulların, ömürlerini dosdoğru yaşayan kişiler olarak sürdürmeleri durumunda, böylesi mümin ve müstakim kullara melekler dinî ve dünyevî işlerinde yardımcı olmakta, ilham yoluyla gönüllerine ferahlık ve genişlik vererek onlardaki dünya meşgalesine dair endişe ve korkuları gidermekte, hüzünlü durumlarda bu ilhamlarla onları teselli ve teskin etmektedirler. Gerek kötü arkadaşların gerekse içteki Nefs ve dıştaki Şeytan ikilisinin telkin ettiği korku ve ümitsizlik yerine, melekler sükuneti, güven duygusunu, ümitvâr olmayı ilham ederek mümini rahatlatırlar…
Allah Teâlâ'nın melekleri sadece bu işler için müminlerin yanına görevli olarak indirmesi söz konusu olduğu gibi bazı özel durumlarda; bilhassa savaşlarda ve olağanüstü zamanlarda müminleri maddi ve manevi açıdan takviye ve güçlendirmek maksadıyla indirmesi de İslam Tarihinde yaşanan pek çok hadiseyle sabittir; ve bunun en manidar örneği Bedir Savaşında yaşananlardır…
Bu meleklerin, ömrünün son demlerinde, ölüm anında da gelip mümin kulu teskin ve teselli etmesi ve cennetle müjdelemesi yanında, dostluklarının devamına bir işaret olarak onlarla ahiret hayatlarında da beraber olacaklarını söylemeleri son derece anlamlıdır. Zira melekler hem kabir hayatında hem de diriliş sonrası kalkıp Arasat meydanına gidecekleri sırada ve nihayet mahşer yerine vardıklarında da yine müminlerin yanlarına gelip, "Korkmayın ve üzülmeyin!.. Siz bugün nâhoş bir şeyle karşılaşmayacaksınız. Allah sizi bugün ailenizle ve sevdiklerinizle de buluşturacak" diyerek müminlerle dostluklarını ve beraberliklerini devam ettireceklerdir.
Konuyla ilgili olarak kaynaklardaki şu bilgi de çok manidardır. Dünya hayatında müminin iki yanında bulunan Hafaza (koruyucu) melekleri, sıkıntılarla dolu mahşer gününde başucuna gelerek mümine şu telkinde bulunurlar: Korkma ve üzülme! Sana vaad edilen cennetten dolayı sevin. Elbette bugün hiç benzeri görülmemiş birtakım olaylara şahit olacaksın. Sakın korkma bunlar senin dışında cereyan edecektir. Müjdeler sanadır bugün. Ne mutlu sana!.."
Aktarılan bu bilgiler ya bir Kur'an ayeti ya da Hz. Nebi'nin hadislerinden birine dayanılarak İslam âlimlerinin ve müfessirlerin görüşlerinden, bir diğer ifadeyle ilim-irfan-hikmet bahçesinden derilen çiçeklerdi… Yazımıza son vermeden önce gülleri solmayan Kur'an Gülistanı'ndan bir gül demetini de sizlerle paylaşmak isteriz. Enbiya suresinin 101-103. Ayetleri…
"Daha önce bizden en güzel sonucun vaadini almış olanlara gelince, işte onlar cehennemden uzak tutulurlar. Onlar cehennemin uğultusunu işitmezler, canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar. En büyük dehşet bile onları tasalandırmaz. Melekler onları, "İşte bu size vaad edilmiş olan (mutlu) gününüzdür" diyerek karşılar."
Ayet-i kerimede geçen "el-Fezaü'l-Ekber" yani "En büyük dehşet"ten maksat, öldükten sonra dirilme, hesap verme, mükafata erme ve ceza almayı içeren "kıyamet" gerçeğidir. Bu dünyada Allah'a iman edip dosdoğru yaşayan, salih ameller işleyen ve erdemli işler yapanlar, o günün dehşetinden etkilenmeyeceklerdir. Zira onları melekler karşılayacak ve "İşte bu size vaad edilmiş olan mutlu gününüzdür" diyerek müjdeler vereceklerdir...
Kur'an'ın her bir ayeti ya diğerini açıklayan ya da destekleyen bir nitelik arz eder. Tıpkı Fussilet suresinin 30. ayetini açıklayarak destekleyen Enbiya suresinin işte bu 101-103. ayetleri gibi…
Hayatında, vefatında ve kabrinde; dirilişi esasında, mahşer gününde ve ahiret yurdunda meleklerle yoldaş olanlara ne mutlu!.. Bunu önemseyen ve en büyük ideali haline getirenlere ne saadet!..
Mehmet Emin Ay