Mübarek ayın maneviyat dolu feyizli günlerini yaşıyoruz. Bereketli Nisan yağmurlarının da eşlik ettiği bir haftalık zaman dilimi çoktan geride kaldı… Ramazan'ın bizleri manevi anlamdaki eğitimi de bir taraftan devam ediyor. Bugünkü konumuz "paylaşmak" üzerine… Zira Bakara suresinin 184 ayeti, bu anlamda bize bazı bilgiler verdiği gibi aynı zamanda sorumluluklar da yüklüyor. Nitekim oruçla ilgili 183 ile 187. ayetler arasında yer alan bu ayetteki emir ve tavsiyeler, bu mübarek ayda "Allah'ın rızasını gözeterek infak etmenin" (paylaşmanın) aynı zamanda "takva" mertebesine ulaşmak adına önemli bir görevinin olduğuna işaret ediyor.
Önce ayet-i kerimeyi aktarmak istiyoruz: "Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi, müttakilerden olasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç farz kılındı. İçinizden hasta veya yolcu olan, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde oruç tutar. Orucu tutmaya güç yetiremeyenler ise bir yoksulun (bir günlük) yiyeceği kadar fidye vermelidir. Bir iyiliği, mecbur olmadığı halde Allah rızası için yapması, kişinin kendi iyiliğinedir…" (Bakara, 183-184)
İlgili ayetlerde anlatılmak istenen şudur: Oruç farz kılınan bir ibadettir. Tutmasına engel teşkil edecek bir hastalık veya kendisini yoracak derecede meşakkatli bir yolculuk sebebiyle orucunu tutamayacak olanlara, sonraki günlerde kaza etmesi imkanı tanınmış; şayet yaşlılık ve müzmin (kronik) hastalığı sebebiyle orucunun kazasını da yapamayacaksa bu gibi kimselerin de "fidye" vermesi emredilmektedir. İki ayet birlikte değerlendirildiğinde orucun insana kazandırmak istediği takva derecesinin, orucu sayılı günlerde tutmak, tutamadığı günleri sonradan kaza etmek ve hiçbir şekilde kaza etmesi mümkün olmayanların/olamayacakların ise fidye vermek suretiyle kazanılabileceğini anlamaktayız. O halde "fidye" adı verilen maddi desteğin, yoksullara ve ihtiyaç sahibi kimselere gönül hoşluğuyla ve Allah'ın rızasını kazanmak arzusuyla veriliyor olması da kişinin manevi anlamdaki eğitimine katkıda bulunan ve onu müttakiler derecesine ulaştıran bir husustur denilebilir. Zaten Kur'an-ı Kerim'in Fatiha'dan sonraki ilk ayetlerinde -ki bunlar Bakara suresinin 2-3. ayetleridir- şöyle buyrulmaktadır: "Bu Kur'an, kendisinde hiçbir şüphe bulunmayan bir kitaptır. O, müttakiler için hidayet rehberidir. Onlar, o müttakiler ki, gayb âlemine iman ederler, namazlarını dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan infak ederler (muhtaç olanlarla paylaşırlar)." Görüldüğü üzere, müttaki olmanın bir göstergesi de infak etmektir; ve infak etmek adeta oruç ibadetiyle birlikte yaşanması ve yerine getirilmesi gereken güzel hasletlerden biridir. Çünkü Ramazan'ın manevi iklimi de orucun insana sağladığı ruhani destek de bu güzel özelliği elde edebilmenin altyapısını hazırlamaktadır adeta... Peki bu altyapı nasıl sağlanmaktadır?
PAYLAŞMAK İÇİN ORUÇ NASIL BİR DESTEK SAĞLAR?
Oruç tutan bir müminin günlük hayatın şöyle bir bakalım: Mümin, Allah'ın bir emri olarak inandığı ve benimsediği oruç ibadetini yerine getirdiğinde, kendisi için imsak ile iftar arasındaki zaman diliminde sabırlı olması istenmektedir. Onun sahip olduğu imkanları "kullanmaya yeltenmemesi" ve bu hususta sorumluluk bilincine sahip olması beklenmektedir. Zaten takvanın gereği de budur ve orucu değerli kılan da bu özelliğidir. Bu sorumlu davranışıyla mümin belirli saatler içinde canı istediği bir yiyeceği yiyememekte, arzu ettiği bir içeceği içememektedir. Kısaca o, oruçluyken, sahip ve malik olduğu halde bu nimetlerden yoksun ve mahrum olarak geçirdiği saatler yaşamaktadır. İftar vaktiyle birlikte artık mahrumiyeti sona ermekte ve mümin, yiyeceği yemeğe de içeceği suya da kavuşmaktadır. Yaşadığı bu "bir süreliğine" mahrumiyet, ona, sahip olduğu nimetlerin kadrini ve kıymetini bilmesini öğretirken, bir başka açıdan da bu nimetlerden mahrum kalanların duygularını, düşüncelerini, hallerini hissedebilme ve anlayabilme imkanı sağlar. İşte bu mahrumiyet ve ardından gelen nimete yeniden kavuşmanın verdiği mutluluk, eldeki imkanların ve nimetlerin, -buna sahip olmayanlarla- paylaşılması anlayışına yöneltmektedir mümini… Doğrusu Ramazan'ın ve orucun bu konuda insan ruhunda icra ettiği bu önemli görevi oruç tutan herkes, hisseder, bilir ve yaşar diyebiliriz. Kanaatimizce bunda, oruç ibadetinin sırf Allah için tutulması ve yine Ramazan ayının Kur'an'ın indirildiği bir ay olmasının önemli derecede rolü vardır. Nitekim Bakara suresinin 185. ayetinde de bu hususa değinilmektedir. Dilerseniz hem bu konuyu hem de Ramazan ayında başka neleri ve nasıl paylaştığımız hususlarını bir sonraki yazımızda ele alalım.
Paylaştığınız her bir nimetin ve güzelliğin, iftar sevincinizi katmerleştirmesi niyazıyla hayırlı haftalar dilerim.
Mehmet Emin Ay