Hz. Peygamber (s.a.v.), eski inançlarda ve özellikle cahiliye Arap toplumunda yer alan hastalığın Canab-ı Allah'ın iradesi dışında kendi başına veya Allah'tan başka bir varlığın kudretiyle meydana geldiği inancını reddetti. İslam inanç sisteminde hastalıkta olmadığı gibi, şifada da kendi başına var olma kudreti yoktur; dolayısıyla bir tedavi yönteminin veya ilacın mutlaka şifa vereceği düşüncesi kabul edilmez. Bu hususta Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Her hastalık için deva vardır. Hastalığın devası isabet edince Allah'ın izniyle hasta kurtulur" (Müslim, "Selam", 67). Yine Hz. Peygamber özellikle majik (sihirsel ve büyüsel) tedavi usullerini yasaklarken, hayvansal, bitkisel ve mineral araçlarla tedaviyi teşvik etmiştir. Hz. Peygamber'e: Ey Allah'ın Resulü! Hasta olunca tedavi olalım mı" diye sordular. O da: "Tedavi olun. Allah'ın yarattığı ne kadar hastalık varsa onların devasını da yaratmıştır. Bir hastalık hariç o da ihtiyarlıktır." buyurmuştur. (Tirmizi, "Tıb", 2). Bazı rivayetlerde Hz. Peygamber dağlama gibi bir kısım tedavi usullerini yasaklamış, hacamat yaptırma ve bal şerbeti içme gibi bazı yolları ise önermiş (Buhârî, "Tıb", 3); sıtmayı soğuk su ile tedavi etme gibi tabii usullerden (Buhârî, "Tıb", 28), dua ve okumada olduğu gibi mânevî yollardan (Buhârî, "Tıb", 32-35, 37-40) yararlanmıştır.
Rivayete göre Hz. Ömer, Şam seferine çıktığında Tebuk civarında Ebû Ubeyde b. Cerrah ve askerleri onu karşıladılar ve ona Şam'da veba salgını olduğunu bildirdiler. Miladi 639 yılındaki bu Amvâs tâununda yaklaşık 25-30.000 kişi ölmüştü. Hz. Ömer, önce ilk muhacirlerle, ardından ensarla ve son olarak Kureyş'in ileri gelenleri ile istişare ettikten sonra "Ben sabahleyin hayvanıma binerek Medine'ye geri döneceğim. Siz de buna göre hazırlanın" dedi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde: "Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsun?" dedi. Hz. Ömer şöyle cevap verdi: "Ey Ebû Ubeyde, keşke bunu senden başkası söyleseydi! Evet, Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz." Bu arada Abdurrahman b. Avf gelip şöyle dedi: "Bu konuda benim bilgim var. Resûlullah'ın (s.a.s.) şöyle buyurduğunu işittim: "Bir yerde veba hastalığını işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bir yerde veba hastalığı çıkar da siz orada bulunursanız vebadan kaçarak oradan çıkmayınız." (Buhârî, "Tıb", 30; Müslim, "Selâm", 100). Bu rivayet Hz. Peygamber'in ve ardından ileri gelen sahabilerin veba hastalığında karantina kuralları ile ilgili söz ve uygulamalarını göstermektedir. Yine bulaşıcı hastalıklara karşı tedbir bağlamında Hz. Peygamber (s.a.v.) "Cüzamlıdan, aslandan kaçar gibi kaç." (Buhârî, "Tıb", 19) buyurmuştur.
Aşı uygulamaları günümüzde bulaşıcı hastalıklara karşı birinci derece tedbir özelliği taşımaktadır. Bu konudaki fıkhi yaklaşımı ifade etmek üzere İslam İşbirliği Teşkilatı'na bağlı Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi 17 Nisan 2013 tarihinde yayınladığı bildiride şu bilgilere yer vermiştir:
"Nijerya, Pakistan ve Afganistan gibi bazı ülkeler hariç İslam ülkelerinin büyük çoğunluğunda çocuk felcine karşı aşı kampanyaları yapılmış ve ilgili ülkelerin hükümetleri tarafından bu çalışmalara destek verilmesi istenmiştir. Anne babaların çocuklarını aşı yaptırmaya teşvik edilmesi ve böylece tedavisi mümkün olmayan çocuk felcinin Allah'ın izniyle aşı vasıtasıyla önlenmesinin sağlanması talep edilmiştir. Akademi tarafından çocukların anne-babalara emanet olduğu ve dini bakımdan da onların işlerini /sağlıklarını korumakla görevli oldukları hatırlatılmıştır.
Bununla birlikte bu aşıların herhangi bir domuz ürünü içermediği İslam ülkelerindeki ilgili makamlar tarafından kesin bir şekilde açıklanmış ve kız çocuklarının ileriki hayatlarında herhangi bir kısırlığa neden olacak bir madde ihtiva etmediği güvenilir uzmanlar tarafından ifade edilmiştir. İslam ülkelerinin de içinde bulunduğu bütün dünya ülkeleri zararı sabit olmadığı sürece yeni doğan bebeklere ve çocuklara bu aşıların yapılmasında müttefiktirler.
Anne babalara düşen, aşıdan beklenen faydanın sağlanabilmesi için doğumundan itibaren altı yaşına kadar yapılması gereken aşıların aşı kartındaki programa uygun şekilde dikkatlice takip ederek çocuklarına yaptırmaktır.
Bu aşılara ilaveten çocuklara Tüberküloz (TB) ve bakteriyel difteri, tetanos, boğmaca, Hepatit C ve kızamığa karşı aşılama yapılmaktadır. Bu aşılar ve diğerleri, Allah'ın izni ve lütfuyla, daha önce insanların veba ve çiçek hastalığı gibi mustarip olduğu salgın ve bulaşıcı hastalıkların ortadan kalkması üzerinde bir etkiye sahiptir.
Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, devlet ve hükümet temsilcilerine - emirlerinin maslahata uygun olduğunu göz önünde bulundurarak, - salgın hastalıkları engellemek ve yayılmalarını önlemek üzere insanları önleyici aşı olmaya zorlamaya izin vermektedir. Tıbbi tedaviyle ilgili olarak Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi'nin 1412/1992 tarihli 67 (5/7) sayılı Üçüncü Maddesi Paragraf B'de, bu konu şu şekilde ifade edilmiştir: "Devlet yetkilileri, bulaşıcı hastalıklar ve önleyici aşılar gibi bazı durumlarda tedaviyi zorunlu kılabilir."
Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, bu konuyu birinci sınıf bir insani sorun olarak gördüğü için dünyadaki tüm ülkelere ve ayrıca bir ümmet sorunu olarak gördüğü için özellikle İslam ülkelerine ve tüm örgütlerine bu konuyu ilk önceliğe yerleştirmelerini ve önündeki tüm engelleri kaldırmalarını ve de tüm zorlukların üstesinden gelmelerini tavsiye etmektedir.
Bu bağlamda, Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi Sekreterliği, zayıf bilgi ve yanlış fikirlere dayanarak, günahsız Çocukların bu iğrenç hastalığa maruz kalmasının sonuçlarından korkmadan bazı kişilerin aşılamayı yasaklamaya yönelik verdiği fetvaları kınamaktadır. Din görevlilerini ve öğretmenleri insanları daima aşı kampanyalarına katılmaya davet etmelerini ve bu aşıların haram olduğuna fetva veren veya delil olmadan bu konuda şüphe yaratan bu şaz fetvalarla mücadele etmelerini tavsiye eder.
Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, bazı suç örgütleri tarafından çocuk felci aşısı yapan sağlık ekiplerinin öldürülmesini ve rehin alınarak kaçırılıp karşılığında fidye talep edilerek haksız sömürü haline getirilmesini şiddetle kınamaktadır. Bu, İslam hukuku ve diğer tüm kanunlar, tüzükler ve uluslararası hukuk tarafından yasaklanmıştır.
Uluslararası İslam Fıkıh Akademisi, 2009'da, çocuk felci aşısını teşvik etmek için ayrıntılı bir açıklama yapmıştır. Bu açıklama, aşılamanın gerekliliğini gösteren hükümleri ve delilleri içermektedir. Buna göre;
1. Kişi kendi vücudunu ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bedenlerini korumak, onları güvende tutmak ve onlara gelebilecek tüm zararlardan kaçınmakla yükümlüdür. Nitekim Canab-ı Allah şöyle buyurmuştur: "Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın" (Bakara, 19). Vücudun bütünlüğünü, kötülüklere maruz bırakan her şeyden korumak, İslam hukukundaki en önemli ilkelerden biridir. Bu konuda zarar vermeme genel ilkesi vardır. Nitekim bir hadiste Hz. Peygamber, "Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek (dinde) yoktur" (Müsned) buyurmuştur.
2. İslam, anne ve babalara, çocuklarının korunması ve bakımı konusunda büyük bir sorumluluk yüklemiştir. Bunlar arasında en önemlisi ise özelikle de buluğ çağına gelmemiş olan küçüklerin sağlıklarının korunmasıdır. Bu konuda şöyle bir hadis vardır: "Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden sorumlusunuz. Devlet başkanı yöneticidir ve yönettiklerinden sorumludur. Erkek, eşi ve çocuklarının yöneticisidir ve onlardan sorumludur. Kadın, eşinin evinde yöneticidir ve yönettiğinden sorumludur. Hizmetçi/işçi işverenin (uhdesine verdiği) malının/işinin yöneticisidir ve yönettiğinden sorumludur." (Buhari) Diğer bir hadiste "Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter." (Ebu Davut, Zekat, 45).
3. Cenab-ı Allah insanı en güzel surette yarattığı için insana nimetini hatırlatmaktadır. Ayette: "And olsun ki biz insanı en güzel biçimde yaratmışızdır". (Tin, 4). Cenab-ı Allah peygamberi Zakariya'yı temiz bir nesil için dua ettiğinde övmüştür. "Orada Zekeriya Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin" dedi. (Al-i İmran, 38). İslam, kişiyi güçlü olma yollarını ve yararlı şeyleri aramaya teşvik eder. "Kuvvetli mümin, zayıf / güçsüz müminden daha iyi, daha üstün ve Allah'a daha sevimlidir."(Müslim, "Kader", 34). Buyurulmuştur.
4. Tadavi olmayı, şifa ve ilaç sebeplerine sarılmayı teşvik eden birçok hadis bulunmaktadır. "Tedavi olun. Allah koyduğu ne kadar hastalık (dau) varsa onların devasını da koymuştur (yaratmış, indirmiştir). Bir hastalık hariç o da ihtiyarlıktır." (Tirmizi, "Tıb", 2, nr. 2038).
5. Çocukların felce karşı aşılanması, meydana gelmesinden korkulan hastalığa karşı önleyici bir tedavidir. Günümüzde koruyucu tıp denen şey budur ve İslam bu ilkeyi onaylamıştır. Hz. Peygamber'den rivayet edilen bir hadiste o şöyle buyurmuştur: "Sabah kahvaltısında yüksek yerlerin hurmalarından (acve hurması) yedi adet yiyene o gün ne zehir ne de sihir etki edebilir!" (Buhari Kitabü't-Tıbb, 52). Ayrıca Hz. Peygamber'den, veba hastalığında karantina kuralları ile ilgili de bir rivayet vardır: "Bir yerde veba hastalığını işitirseniz oraya gitmeyiniz. Bir yerde de veba hastalığı çıkar da siz orada bulunursanız vebadan kaçarak oradan çıkmayınız." (Buharı, Tıb, 76/30; Müslim, Selâm, 39/32, no.100).
6. İslam, bu dünyadaki insan yaşamını kolaylaştıran her bir bilimsel araştırmadan yararlanma çağrısında bulunur. Bu dünyada ve ahirette insanların hayır ve saadetlerini temin için gelmiştir. Kur'an'da şöyle buyrulur: "Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun." (Nahil, 43). "(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik". (Enbiya, 107).
7. Aşı ile hastalıkların defedilmesi, tevekkül ile çelişmez. Nitekim açlık, susuzluk, sıcak ve soğuk sorunlarının bunların zıtlarıyla defedilmesi de tevekküle mani değildir. Bilakis gerçek tevekkül ancak Allah'ın koymuş olduğu zahir sebeplere sarılmakla olur. Hatta aşıyı terk etmek şayet bir zarara yol açarsa bu durumda yaptırmamak haram olur."
Günümüzde aşılara karşı bazı dini kaygılar gündeme gelmiştir. Aşıların kürtaj ile alınmış ölü fetüs dokularından imal edildiği şeklinde bir iddia vardır. Bu iddiaya araştırmacılar, 1960 yılından beri hücre kültürlerini laboratuvarda üretildiği için aşı konusundaki çalışmalar taze fetal dokularda değil, hazır hücre kültüründe yapılmakta olduğu; hatta pek çok aşının, tüm biyoloji laboratuvarlarında kullanılan ve kökeni fetal olmayan HeLa hücre serisinde üretildiği şeklinde cevap vermektedirler. Yine bir diğer iddia ise aşılarda domuz jelatini kullanıldığı yani domuzdan alınan maya (tripsin adı verilen bir enzim) kullanılarak yapıldığı iddiasıdır. İçinde jelatin olup olmadığını anlamak için aşının prospektüsüne bakmak gerekir. Bu konuda itirazı ve çekincesi olan aileler için bazı jelatin içeren aşıların yerine aynı hastalığa yönelik jelatin içermeyen alternatif aşılar bulmak mümkündür. T.C. Sağlık Bakanlığı tarafından sağlanan ve ülkemizde uygulanan hiçbir aşının içeriğinde domuz jelatini bulunmadığı beyan edilmiştir.
Sonuç olarak aşı, İslami esaslar bakımından uygundur ve dinen meşru bir tedavi/koruma yöntemi olarak görülmektedir. Bununla birlikte aşıların içeriklerinin açık ve şüpheleri giderecek tarzda halka anlatılması gerekir. Bu bağlamda dini hassasiyet taşıyan insanların kabul edeceği standardda helal belgeli aşı üretim ve idhali sağlanması önemlidir. Bu konuda en iyi çözüm; ülke olarak kendi aşımızı kendimizin yapmasıdır. İçinde dinen meşru olmayan madde taşıyan ve alternatifi olmayan maddelerle tedavi durumlarında sadece hayati tehlike varsa bu maddenin/ilacın kullanılması dinen caizdir. Çoğunlukla bulaşıcı hastalıklarla mücadelede kullanıldığı için sadece bireyi değil, toplumu ilgilendirmesi sebebiyle gerekli durumlarda zorunlu yaptırılması mümkündür. Nitekim İslam hukukunda kural olarak toplum menfaati fertlerin menfaatine tercih edilir, zararı gidermek menfaat sağlamaktan evladır, kötü olan iki şeyden birini yapmak durumunda kalındığında zararı az olan tercih edilir (Mecelle, md. 26-31 ).
28 Aralık 2019 tarihinde kayıtlı 560 katılımcıyla gerçekleştirilen Aşı Sempozyumu'nda aşı ve aşılanma konuları 6 ayrı oturumda her yönüyle ele alınmıştır. SAYADER "Sağlık ve Yaşam Derneği" ile Bezmialem Vakıf Üniversitesi işbirliğinde gerçekleştirilen sempozyum sonunda, Bilimsel Kurul Üyeleri aşağıdaki maddelerin Sempozyum Sonuç Bildirisi olarak kamuoyu ile paylaşılmasının uygun olacağı yönünde ortak karara varmışlardır:
https://sayader.global/2020/01/asi-sempozyumu-sonuc-bildirisi/
Kaynaklar
http://isamveri.org/pdfdrg/D02568/2011_2/2011_2_ATMACAV.pdf
http://isamveri.org/pdfdrg/G00138/2016/2016_KOYCUE.pdf
http://isamveri.org/pdfdrg/G00163/2016/2016_KUTLUAYI.pdf
http://isamveri.org/pdfdrg/D03825/2017_2/2017_2_YILMAZO.pdf
http://isamveri.org/pdfdrg/G00091/2016_1/2016_1_ESITY.pdf
http://isamveri.org/pdfdrg/D03296/2015_3/2015_3_ILHANM.pdf
http://isamveri.org/pdfdrg/D164596/2005/2005_OZENS2.pdf
http://isamveri.org/pdfdrg/D04039/2017_8/2017_8_UCARI.pdf
https://asi.saglik.gov.tr/genel-bilgiler/36-asi-icerikleri.html
https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/833900
https://islamansiklopedisi.org.tr/tedavi (14.01.2020)