Türkiye bazı ülkelerin ve adreslerin sistematik hedefi haline geldi. Bunlardan birisi de İsrail ya da İsrailli bazı siyasetçiler. Türkiye'nin büyüklüğünü çekemiyorlar, mazlumlarla dayanışmasını, kucaklaşmasını hazmedemiyorlar; geçmişten gelen kuyruk acıları da cabası. Dertleri Türkiye'yi paspas gibi kullanmak muvaffak olamazlarsa da iftira ve yalanla başına çorap örmek, dolap çevirmek. Söz gelimi, Türkiye'yi terörle ilişkilendirmeye ve irtibatlandırmaya gayret ediyorlar.
ABD, PKK'nın yerel Suriye kolu PYD'yi kollayabilmek için Türkiye'yi suçluluk psikozuna itecek çareler arıyor. Bu meyanda etkisizleştirmek amacıyla terör kozunu veya kartını kullanıyor. ABD'nin DEAŞ'le Mücadele Özel Temsilcisi Brett MgGurk Türkiye'yi Kaide örgütüyle ilişkilendirmek istemiş; Türkiyenin İdlip üzerinden bu tip örgütlerle temas halinde, hattında olduğunu ileri sürmüştü. Amaç, bu tür suçlamalar üzerinden Türkiye'yi savunma pozisyonuna itmek, görüş ufkunu karartmak ve daraltmaktır. Terör örgütleriyle ilişkilendirmek Türkiye'ye karşı terör örgütlerini kullanmak ve kollamak kadar kalleşçe bir tutumdur. Terör örgütleriyle ilişkilendirmek de sonuçta bir ülkeye karşı sistematik terör faaliyetleri düzenlemekle aynı kapıya çıkar. Her ikisi de bir ülkenin iradesini felç etmeye yarar. ABD, Türkiye'yi enva-i çeşit terör örgütlerini desteklemekle suçladığı yetmiyormuş gibi aynı zamanda PKK ve yandaşlarına Türkiye içinde eylemler yapmaları konusunda her türlü desteği veriyor. Demek ki ABD hem sözel hem de fiili olarak Türkiye'ye karşı terör faaliyetlerinde bulunuyor.
*
Şimon Peres güvercin kılığına girmiş şahinlerden birisiydi. Ülkesinin nükleer silahlar edinmesindeki rolü abartısız büyüktür. Ama güvercin görünmeyi yeğlemiş ve şaşırtıcı bir biçimde başarmıştır da! Bu onun mahareti değil bizim saflığımızın neticesidir. Sağın sağındaki Şaron gibi siyasilerle ortaklık kurmaktan imtina etmemiştir. 1996 yılında başbakan iken hac mevsiminde kalkıştığı Kana katliamıyla tarihe geniş kapısından girmiştir. Şaron Beyrut kasabı ise o da Kana kasabıdır. Sadece aralarında ideolojik rol dağılımı vardır.
Peres, Türkiye konusunda takıntılıydı. Ölmeden evvel siyasi vasiyetnamesi gibi tavsiyeler bırakmıştır. Şimon Peres İsrail'in Bilderberg'i kabul edilen (14. Uluslararası) Herzilya Konferansının açılışında 'Terör, Arap dünyasını parçalıyor' uyarısına paralel olarak 'terörü finanse ettikleri için' Katar ve Türkiye'nin cezalandırılmasını istemiştir. Bu tesadüf olamaz. Zira akabinde İsrail'in arkaik diplomatlarından Dore Gold da ustası Şimon Peres'in izinden Katar ve Türkiye'nin terörü finanse ettikleri için cezalandırılmalarını talep etmiştir. Demek ki bu istekler veya talepler tesadüfe hamledilemez. Kesinlikle sistematik taleplerdir. Bu açıdan Katar'ın ve El Cezire'nin cezalandırılması İsrail'in de talepleri arasına girmiştir. Ötesinde uygulamasına sahne olmuştur. Bu hususta Mark LeVine şunları yazmaktadır:" Bu adımlarıyla birlikte ve El Cezire'nin faaliyetlerine de yasak getirerek İsrail, gerçekte ne yapmak istiyor? Basit: Arapların başı çektiği terörle mücadele koalisyonuna katılıyor. Çorbada tuzu olsun istiyor!"
*
Çeşitli Arap yorumcular, Katar'ı hazmettikten sonra boykotçu koalisyon veya cephenin Türkiye'ye karşı da vaziyet alacaklarını söylüyor ve yazıyorlar. İsrail de aynı doğrultuda Katar karşıtı kampanyayı fırsat doğmuşken Türkiye'ye kadar uzatmak istiyor. Bunun için gerekçeleri olmasa bile bahaneleri çok. Harem-i Şerif krizini İran ile birlikte Türkiye'nin çıkardığını söylüyorlar. İsrail'in eli armut topluyor olmalı!
Feridun Sinirlioğlu ile birlikte Mavi Marmara pazarlığını da yürüten İsrailli diplomat Dore Gold da Şimon Peres'in bıraktığı yerden fesatlarına, ifsatlarına devam etmektedir. Bir zamanlar Ariel Şaron'un danışmanlığını da yapan Dore Gold, Katar kriziyle birlikte bir taşla çift kuş vurmak niyetinde. Nitekim, Jerusalem Center for Public Affairs adlı merkezin yayınlamış olduğu bir raporda, fırsattan istifade ile Katar'la birlikte Türkiye'nin de cezalandırılması istenmiştir. Katar ile birlikte Türkiye'nin de kuşatılması öngörülmektedir. Yönetim Kurulu Başkanlığını Dore Gold'un yaptığı JCPA Katar gibi Türkiye'nin de terörü ve terör örgütlerini desteklediği ileri sürülmekte ve dolayısıyla her ikisine karşı da aynı yöntemin benimsenmesi talep edilmektedir. Kısaca, iki ülkenin de kara listeye alınması planlanmaktadır. Türkiye'nin Suriye'de faaliyet gösteren 'teröristlere' ve 'terör örgütlerine' yardım ve yataklık yaptığı ve onun ötesinde askeri ve lojistik ve mali destek verdiği iddiası tekrarlanmaktadır. Çare olarak da; Türkiye'nin tutumunu ve davranışını değiştirene kadar ambargo ve kuşatma altına alınması tavsiye edilmektedir. Kısaca, İsrail'in 2005 yılından beri Gazze'ye uyguladığı ambargonun, Arapların da 5 Haziran 2017 tarihinden beri Katar'a karşı uyguladıkları kuşatmanın genişletilerek Türkiye'ye kadar uzatılması murat edilmektedir. Saddam'a yönelik senaryoyu güçleri yetse Türkiye'ye karşı da fiiliyata geçirecekler.
JCPA bu münasebetle Trump'a iki çağrı yapmaktadır. Bunlardan birisi, Katar'a karşı boykotçu 4 ülkenin sonuna kadar desteklenmesi. İkinci olarak, akabinde bu yaptırımların Türkiye'ye kadar uzatılması. JCPA Arap kaynaklarına dayanarak, dörtlü boykotçu ülkenin Türkiye'ye karşı da muhasara ve kuşatma planlarını aktif hale getirmeyi amaçladığını iddia etmektedir. Buna göre, Arap ülkeleri geçmişte İsrail'in denediği gibi Türkiyeyi çevrelemek için Yunanistan, Ermenistan ve Kıbrıs Yunan Kesimiyle temas arıyor, kapılarını çalıyorlar. Bu baptan olmak üzere JCPA, Suudi Arabistan'ın Türkiye'nin bölgesel rolünü daraltmak maksadıyla Suriye'nin parçalanması tezine de sıcak bakmaya başladığını duyuruyor. Nitekim, bunu emekli Suudlu General Enver Aşki açık bir biçimde dile getirmiş; Türkiye'nin Suriye'nin parçalanmasına müteakip Kürt devleti kurulmasıyla çevrelenmesini istemiştir. ( http://elsharq.net/10013 )Kısaca su uyur ama düşman uyumaz!
Mustafa Özcan