Reşid Rıza'nın sıklıkla temas ettiği gibi Kur'an-Kerim bize sosyolojik yasalardan ve kurallardan bahseder (sünnetullah/sünenullah). Bunlara ilahi yasalar da denilir. Bu sosyolojik yasalar arasında kimi siyasi yasalar da vardır. Bunlardan birisi 'tedavül/dönüşümlülük, nöbetleşme' yasasıdır yani turnike gibi Cenab-ı Hak kenardaki toplumları alır merkeze taşır ve onlara merkezde fırsat verir ve dener, sınar. 'Tilke'l eyyamu nüdaviluha beynen'n nas' ayeti ve benzerleri bu yasaya işaret eder. Araplar bunu güncel dile şöyle aktarmış, tercüme etmişlerdir: Yevmün leke ve yevmün aleyke. Bir gün sana bir gün bana! Yani hayatın akışı, basamakları iniş çıkışlıdır milletlerin yükseliş ve inişleri nöbetleşedir. Tağyir ve istibdal (değiştirme ve yerine geçirme) yasaları da benzeri yasalardır. Kur'an-ı Kerim'de en dikkat çekici yasalardan bir diğeri ise tedafü (birbiriyle savma) yasasıdır. Büyük güçleri birbiriyle bloke ederek altlarındaki mazlum milletlere nefes aldırma yasasına tedafü yasası denmektedir. Mazlumlar ve mustazaflar büyükler arasındaki güç dengesinden yararlanır, nefes alırlar. Her yasanın bir istisnası var. Bugün Müslümanlar açsından tedafü kanunu işlemiyor. Onun yerine konjonktürel ve istisnai bir durum geçmiştir veya söz konusudur. Bu da tekalüb dönemidir. Yaşadığımız dönem tekalüb (akbabaların yaptığı gibi laşe üzerine dört koldan üşüşme) dönemidir. Bu kavram, daha önce birbirlerini dengeleyen dış güçlerin İslam dünyası karşısında bir araya gelmelerini ve İslam dünyası üzerine çöreklenmelerini ifade er.
İkinci Abdülhamid Han döneminin sonlarına doğru İngiltere'nin hasta adam olarak anılan Osmanlı karşısındaki politikasını tadil ve revize eder. Daha önce tedafü yasası doğrultusunda bir siyaset izler ve kollama politikası yürütürdü. Lakin Osmanlı'nın yıkılışını mukadder olarak gördüklerinde ya da sırtlanlar gibi her biri Osmanlı'nın bir parçasına diş geçirdiğinde diğerleri geri kalmak istemezler. Osmanlı caydırıcı olamadığı gibi ortada caydırıcı bir denklem (tedaafü) de kalmamıştır. Böylece paylaşım ve yağma yarışına girilmiştir.
Osmanlı sonrasında yeniden tedafü dengesi kurulmuş ve özellikle de SSCB ile ABD birbirini bloke etmişlerdir. Bununla birlikte özellikle de Soğuk Savaş ve 11 Eylül sonrasında İslam dünyası karşısındaki kampanyalar yeniden tekalüb dönemine girildiğini göstermektedir. Tekalüb yasası tedafü yasasının zıddıdır. Özellikle de Arap Baharı sonrasında Müslüman kitlelerin yalnızlığı korkunç bir hal almıştır. Sadece dış güçler bu yasa etrafında bir araya gelmemişler bilakis Osmanlı sonrası kurulan eğreti yapılar da bu tekalüp yani İslam alemini boğma kampanyasına ortak olmuşlardır. Esat İsrail gibi bütün dünya tarafından kollanmıştır. Şermü'ş Şeyh toplantısında Avrupa Birliği ülkeleri fidan gibi 9 gencin idamının hemen akabinde Sisi'nin huzuruna varmaları da tekalüb konusunda bir muvazaa yani zımni işbirliği ortamının oluştuğuna işaret eder. Güya Sisi rejimini Çin ile Rusya'nın kollarına bırakmak istememektedirler. Bununla birlikte Çin ve Rusya gibi onlar da Sisi rejimini desteklemektedirler. Yerel güçlerle onların patronları arasındaki ortaklık İslam aleminin yeniden ayağa kalkmasını engellemeye matuftur. Kurulu rejimler meşruiyetlerini ortak devletin yani Osmanlı'nın ortadan kalkmasından, yıkılmasından almaktadırlar. Varlıklarını yıkıma borçludurlar. Dolayısıyla sor zamanlarda kimyaları açığa çıkmış ve tıynetlerini göstermişlerdir.
Hadisler bize tekalüb döneminden bahsetmektedirler. Bu da hadislerin ayetleri tamamladığına işaret olduğu gibi aynı zamanda sıhhatine dair de bir işarettir. Bu hadis literatürde tedai/kas'a hadisi yani çanak hadisi olarak da geçmektedir. Bu hadis İslam ümmetinin bugünkü dönemine, vaziyetine sosyolojik olarak ışık ve ayna tutmaktadır.
Hz. Sevban radıyallahu anh anlatıyor: "Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- buyurdular ki:
"–Size çullanmak üzere, her bir yönden (min külli ufkin) yabancı kavimlerin, tıpkı sofraya çağrışan yiyiciler gibi, birbirlerini çağıracakları zaman yakındır."
Orada bulunanlardan biri:
"–O gün sayıca azlığımızdan mı bu durum başımıza gelecek?" diye sordu.
"–Hayır, bilakis o gün siz çok olacaksınız. Lakin sizler bir selin getirip yığdığı çer-çöpler gibi hiçbir ağırlığı olmayan kimseler durumunda olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı korku duygusunu çıkaracak ve sizin kalplerinize zaafı (vehen) atacak!" buyurdular.
"–Zaaf da nedir ey Allah'ın Rasûlü?" denildi.
"–Dünya sevgisi ve ölüm korkusu!" buyurdular." (Ebu Davud, Melahim 5/4297/ https://www.ahlalhdeeth.com/vb/showthread.php?t=48921 )
Bu hadise ehli hadis 'tedai hadisi' de demektedir. Demektir ki yaşadığımız günlerde geçici olarak da olsa tedaafü yasası askıya alınacak yerine tedai veya tekalüb durumu geçecektir. Nitekim öyle de olmuştur. Kısaca İslam dünyası denklem dışındadır ve denge kurulamamaktadır ve bu nedenle de Müslümanlar üzerine zulüm sağanağı yağmaktadır.
Merhum Mısırlı ünlü vaiz Abdulhamitd Keşk'in bir ifadesi var. Der ki zulüm dünyaya pay edilse onda dokuzu Mısır'a düşerdi. Bunu günümüzde şu şekilde ifade etmek mümkündür: Yeryüzündeki zulmün onda dokuzu Müslümanların üzerine isabet etmiştir. Bunun nedeni tekalüb (dört koldan üşüşme) döneminde yaşamamızdır.