Peygamberlerin izlerinin kesildiği manevi anlamda çorak devrelere fetret yani ara devre denmektedir. Hazreti İsa ile Hazreti Peygamber arasında 600 yıllık bir fetret yani ara devre vardır. Bazen siyasi kopukluklara da aynı isim verilmektedir. Osmanlılardaki Yıldırım Beyazıt sonrası dönemindeki 11 yıllık dönem gibi. Ardından Birinci Mehmet olarak da anılan Çelebi Mehmet bu ara devreye son vermiştir. Akabinde Osmanlı devleti yeniden toparlanmaya başlamıştır. Bir de hilafetin kaldırılması ve İslam hukukunun mer'i veya referans kaynağı olmaktan çıktığı dönem vardır. Bu da Osmanlı'nın yıkılmasıyla başlayan süreçtir. Bu süreç 3 Mart 1924 tarihinden itibaren başlamıştır. Lakin irhasları, ayak sesleri daha da öncesine dayanmaktadır. Osmanlı'nın yıkılmasından sonra İslam'ın sabite ve temelleri sarsılmış siyasi kurumu olan hilafet kaldırıldığı gibi onun şemsiye görevi gördüğü İslam hukuku da mer'iyetten kaldırılmıştır. Böylece İslam'ın siyasal ve sosyal boyutları gölgelenmiştir. İmam Karafi'nin ifadesiyle İslam'ın üç boyutlu ödevleri (tebliğe kaza ve imamet) sadece tebliğ boyutuna indirgenmiştir. Öbür boyutları atıl ve tatil bırakılmıştır. İslam'ın siyasi sistemi olan hilafetin lağvedildiği 20'inci yüzyıl kimi mütefekkir ve alimlere göre yarı (nim) fetret dönemi olarak kabul edilmektedir.
Seyyid Kutup ve Muhammed Kutup kardeşler de yaşanılan çağı bir nevi cahiliyet çağı olarak değerlendirmişlerdir. Maddi değerlerin öne çıktığı zulmün yaygınlaştığı bir çağ. Kimileri Seyyid Kutup'un bu tasvirini ağır bulmuşlar ve bunun yan etkilerinin olacağına, tekfir dalgasına yol açacağını kail olmuşlardır. En azından bu teoriye inananların topluma yabancılaşacaklarına; toplumla aralarındaki bağların kopacağına veya gevşeyeceğine inanmışlardır. Seyyid Kutup'un amaçlarından birisi de cahiliyet toplumu ile reşit toplum arasında ayrışmayı temin etmektir. Ona göre karma ortamlarda sağlıklı bir dindarlık yeşeremez ve gelişemezdi. Bu ayrıştırma fikri Muhammed İmare'nin temas ettiği gibi Muhammed Gazali gibi alimler tarafından da eleştiriye tabi tutulmuştur. Hatta Muhammed Gazali bu anlamda Seyyid Kutup'u ilk eleştiren alimler arasına katılmıştır. Hakimiyet kavramının ca'li bir kavram olduğunu ve hayatın gerçeklerine tekabül etmeyen bir kavram olduğunu söylemiştir. Burada Mevdudi'nin Seyyid Kutup üzerine açık tesirleri olduğu görülmektedir. Muhammed Gazali hakimiyet konusunda Seyyid Kutup'un çıkarımlarına veya yanlışına iki hususun neden olduğunu tahmin etmektedir. Nasır'ın hapishanelerindeki orantısız zulümler her türlü tahminin ötesindedir. İnsan kılığındaki iblisler zulüm mekanizması olarak işlev görmektedir.
Muhammed Gazali'ye göre ikinci kusuru ise fıkhi birikiminin yetersizliğidir. Kendisi Akkad ekolünün namdar bir temsilcisi olarak Arap edebiyatı alanında yetkindir ama fıkhiyat alanında yetersizdir. Muhammed Gazali benzeri eleştirileri Hindistanlı alim Hamidullah Hocaya da yöneltir. Seyyid Kutup derinlemesine fıkıh ve fıkhiyat okumamıştır. Gazali'nin hadis konusunda kendisini yetersiz görmesi (müzcat) gibi Muhammed Gazali de fıkıh alanında Seyyid Kutup'u yetersiz görmekte ve bunun da bu tarz değerlendirme hatalarına yol açtığını farz etmektedir. Seyyid Kutup "evlerinizi kıble kılın ve onları mescit edinin ve namazlarınızı orada kılın" diye bir tez geliştirmiştir. Seyyid Kutup'un Fizilal adlı çağdaş tefsirindeki bu gibi satırları zincirleme hataya neden olmuş ve Seyyid Kutup'un maksadını da aşan bir şekilde F. Fülen buradan ışık evleri modelini üretmiştir. Temel fikir hatalı olunca ondan ilham alan ve onun üzerine kurulan tali düşünceler de hatalı olmaktadır. Bazı Sisici Ezher hocaları Seyyid Kutup'u bu gibi konularda eleştirmektedir. Özünde bu eleştiriler haklıdır lakin onlar bunu tefrit makamında yapıyorlar ve Nasır'dan Sisi'ye uzanan çizgiyi savunuyorlar. Evlerde inanan kitleyi ayrıştırma hatalı olabilir lakin bunun nedeni de sosyal ortamın bozukluğudur. Seyyid Kutup sadece Musa (Aleyhisselam)toplumundan günümüze uyarlamalar, aktarmalar yapmak istemiş ve köprü kurmuş lakin bu da fakihlere göre isabetsiz olmuştur.
GÖZDEN DÜŞÜRME VE İTİBARSIZLAŞTIRMA
Mısır'da Nasır rejiminden sonra onun eski muhalifi olan Suudi Arabistan rejimi de Seyyid Kutup ve Muhammed Kutup'a yüz çevirmiştir. Nasır döneminde Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkeleri için muteber olan Müslüman Kardeşler bilahare Mevdudi ve Ebu'lHasan en Nedevi gibi isimler ile birlikte gelişen zamanda gözden düşmüşlerdir. Bu isimlerin ve akımların İslamcı oluşları bu rejimlere batmaya başlamıştır. Bu anılan akım ve isimler bilahare özellikle 1979 ve Kabe baskınından sonra aşamalı bir biçimde gözden düşmüşler ve bunun tepe noktası 2013 ve sonrasına denk gelmiştir. Halkın iradesine karşı darbeler sürecine rastlamıştır. Bu tesadüf değildir zira bu rejimler iktidardan başka kutsal tanımamakta ve çizdikleri doğrultuda ve gösterdikleri yolda Allah'a değil de idare ve rejimlere kul köle olan Camiye gibi dini akımları teşvik etmişlerdir. Seyyid Kutup çizgisi yerine ulu'lemr adına devlete tapınan Camiyle/Medhaliye akımı yeğlenmiş ve tercih edilmiştir. Amerikancı rejimlerin Amerikan karşıtı Seyyid Kutup'a kucak açmaları, dost olmaları beklenemezdi.
İSLAMCILARIN GULATI
Son dönemlerde her fikrin veya mezhebin gulatı yani aşırıları olabileceği fikri genel kabul görmeye başlamıştır. Bu doğrudur ve en ılımlı fikrin bile savunucuları arasında aşırılar vardır ve itidal çizgisini gölgelemektedirler. Bu tespit kesinlikle yerindedir. Hazreti Ali ifrat ile tefrit ehli arasında kalmıştı. Sevgisinde ve nefretinde aşırılar yüzünden amacında tam muvaffak olamamıştır. Bununla birlikte insan muhatabını baktığı yere göre değerlendirir. Ehli tefrit birisi ehli itidali gayet ehli ifrat ve radikal nazarıyla bakar. Sözgelimi Ali Amim isimli Aş Şark al Awsat yazarı gayet ılımlı yazarlardan üstelik İslam'a hizmet dalında ülkesinin Faysal ödülünü de almış olan Ebu'l Hasan en Nedevi'yi gulat takımından saymakta yani günümüz diliyle radikal olarak görmektedir. Burada insanın aklına Hazreti Peygambere tepki gösteren haricilerin soy atası olan Zülhuvaysira gelmektedir. Bu bedbaht adam ganimetler dağıtılırken (https://islamqa.info/ar/answers/197919 ) 'Hazreti Peygambere 'adil davranmadın' ya da 'Allah'tan kork' diye çıkışır. Bunun üzerine Hazreti Peygamber 'ben adil davranmazsam kim adil davranır' mealinde sözler sarf eder. Ebu'l Hasan en Nedevi asrımızın mutedil simalarından değil ise mutedil kimdir? Gündüz gözü ile hunharca Cemal Kaşıkçı'yı katleden, naşının kalıntılarını bile yok eden Muhammed Bin Selman mı? Dolayısıyla tefrit ehli itidal ehlini radikal görür. Ali Amim isimli Suudi Arabistanlı yazar tam da buna örnektir (https://aawsat.com/home/article/2398246/). Ali Amim birçokları gibi gazete sütunlarında İslami konuları magazinleştiren isimlerden birisidir.
Mısır ve sair yerlerde de buna benzer yazarlar eksik değildir. Sözgelimi 'Fehmü'l Eimmeti'l A'lam' isimli kitabında Muhammed Ahmet Said el Ezheri Sisi namına 'radikal fikirlere yol veren' hadislerin içini boşaltmakta, ayıklamasını yapmakta, hadislere adeta ayar vermektedir. İslam'ın tavsiye ettiği dik durma, hakkaniyete tabi olma yönündeki nasları esnetmeye (tatvii en nas) çalışmaktadır. İtidal tavsiye eden hadisler onun yorumuyla tefrit yolunu göstermektedir. Zalim sultan karşısında hak sözü söyleme gibi hususlarda tefrit çizgisini tavsiye etmektedir. Söz konusu kitabında Muhammed Ahmet Said el Ezheri Seyyid Kutup'un öncelikli olarak toplumdan ayrışması (uzletü'l şuuri), bilinçli kabuğuna çekilmeyi tavsiye ettiğini ardından yöneticileri tekfir ettiğini ve onun da ardından cihat adı altında insanları şiddete sevk ettiğini ileri sürmektedir. Seyyid Kutup'un hariciler gibi davranarak gayri Müslimlere yönelik nasları Müslümanlara yansıttığını ifade etmektedir. Katliamcı Sisi'yi mutedil görürken bu Ezherli hocaya göre Seyyid Kutup zinhar Harici damarı taşıyan bir radikaldir. Seyyid Kutup'u radikal gören bu gibi kimseler hadisler uyarınca zulüm karşısında sessizliğini bozması gerekirken aksine suskunluğa gömülmüş zümre içinde yer almaktadır. Dolayısıyla hoca da olsa bu kimselerin adaleti sakıttır.
Sonuç olarak, Muhammed İmare'nin de sözünü ettiği gibi Muhammed Gazali diyaloglarında (Muhaverat) Seyyid Kutup'un Mealim Fi't Tarik kitabında yer alan 'hakimiyet' kavramını eleştirmiştir. Buradan yola çıkarak İbni Teymiye'nin takipçileri tarafından istikra yoluyla elde edildiğini söyledikleri tevhid-i rububiyye, tevhid-i uluhiyye tevhid-i esma ve's sıfat ayrımı meselesi zorlama görünmektedir.
CAHİLİYET DALGASINDAN RİDDE DALGASINA
Ridde İslam'ı reddederek cahiliyet çağına geri dönmek anlamına geliyor. Ebu'l Hasan en Nedevi 'Riddetün La Eba Bekre Leha/ Ebubekir'i Olmayan Ridde Dalgası' adını verdiği küçük risalesinde İslam toplumlarının ridde çağına geri döndüklerini ifade etmektedir. Cahiliyet Hazreti Peygamberden önce ridde ise sonrasında yaşanan benzer iki dalgadır. Cahiliyeti Hazreti Peygamber ortadan kaldırırken ridde dalgasını da Hazreti Ebubekir ortadan kaldırmıştır. Kararlı davranmış ve bir deve yuları bile vermeseler bunu geri almak için savaşacağını ve dolayısıyla zekat ile namazın ayrıştırılmasına müsaade etmeyeceğini ifade etmiştir. Burada İslam devleti vurgusu vardır ve ridde savaşları kesinlikle Ali Abdurrazık'ın İslam'da hilafet yoktur demesini tekziptir. Ridde savaşları hilafet ve hilafeti tahkim savaşlarıdır.
Temel meselelerde ve sabitelerde büyük bir kayma yaşanıyor. Arap ülkeleri birer ikişer İsrail'in kucağına atlıyorlar. Filistinlilere cefa uygulanırken İsrail'e sempati duyuluyor. Fehd Dugaysir adlı Suudi Arabistanlı yazar artık Arapları Kudüs'teki Mescid-i Aksa'yı kurtarma fikrinden vazgeçmeye çağırmıştır. Bütün bunları değerlendiren ve üstelik laik bir zeminden gelen Saib Ureylkat gibi kimseler Arap Siyonizmin doğuşundan bahsetmişlerdir. Cezayir'deki Filistin büyükelçiliği tarafından yayınlanan bir bildiride Arap dünyasının siyasi ve inanç (akait) ekseninde bir ridde dalgası yaşadığı vurgulanmıştır (Eş Şuruk gazetesi 16/09/2020, Abdusselam Sekine). Ali Amim'in hilafına artık sadece Ebu'l Hasan en Nedevi gibi allemeler değil aynı zamanda seküler zeminden gelen Filistinliler de yaşananları ve tavizleri bir ridde dalgası olarak görüyorlar. Başka ne desinler?