Yeni Şafak'ta haftalık yazılar yazdığı sıralarda eski büyükelçi İsmail Berdük Olgaçay mutat olarak gazeteyi ziyarete gelir ve yazı işleri heyetiyle buluşur, sohbet ederdi. Zengin deneyimlerinden istifade ederdik. Bize kıymetli nasihatleri olurdu. Bazen aramızdaki uyumsuzlukları sezer ve 'birbirinizden kopmayın, birbirinizi sarılın, birbirinize sahip çıkın, kusurlarınız olursa birbirinizi bağışlayın' mealinde nasihatleri olurdu. İsmail Bey diplomatik deneyimlerini birikim ve fikirleriyle harmanlayarak Tasmalı Çekirge, Perşembenin Gelişi, YOİTA (Yok Olmanın İç Titreten Anlamsızlığı). Selvi , P.S.- 95, Dünden Kalanlar gibi hem edebi hem de hatırat kabilinden kitaplar yazmıştır. Diplomat iken edindiği gözlemlerinden ve okumalarından derin bilgi ve analizlere ulaşmıştı. Lakin bunları sembolik bir dille ifade etmiştir. Sembolizm yalın anlatımdan hem daha vurucu ve hem de anlatılan gerçeklerin düşmanlarından korunmak için geliştirilmiş bir yöntemdir. Kapalı da olsa anlayan anlıyordu. Baskı zamanlarında edipler sembolizm diline başvururlar. Aksi takdirde bedel ödemek zorundadırlar. Diplomat olarak görev yaptığı ülke ve başkentlerde zaman zaman derin devletin ve temsilcilerinin soluğunu ensesinde hissetmiştir. Prag, Kahire, Kuveyt gibi mekanlarda diplomatlık yaparak ülkemizi temsil etmiştir. Sedat'a suikastın yapıldığı günlerde Kahire'de büyükelçi olarak görev yapmaktadır. Kahire'de aynı dönemde farkında olmadan birlikte olmuşuz. Bu suikastın derin yönleri bulunduğuna inanıyordu. Ya da bu yönde analizler yapmıştır. Ona göre bu suikast sadece Halit Şevki İstanbuli ve bir avuç asker arkadaşının marifeti değil aynı zamanda derin boyutlara da haiz harakiri kabilinden bir suikasttı.
İnandığı gibi suikastın Mübarek ve onun ötesinde uluslararası bir boyutu var mıydı? Tabir caizse tehevvür gösteren, pervasızlığı itiyat edinen ve kontrol dışına çıkan Sedat'ın bileti kesilmiş miydi? Bilmeden İstanbuli ve arkadaşları derin devlete taşeronluk mu yapmışlardı? Birlikte mi hareket etmişlerdi? Eylemleri onlar namına mı geçmişti? Bu tarz çok yorumlar oldu ama bu tip yorumlar bana pek sıcak gelmedi. Derin devlet olabilir ama onları da aşan derin bir kader var. Yağıdan kıl çekercesine gerçekleşen komplo teorileri bulunmuyor. Çizilmiş (mersum) hattın dışına çıkan oynamalar oluyor. Dolayısıyla hesapların da üzerinde bir hesap var. Beşeri hesaplamalarda her zaman bir kayma ve taşma yaşanır.
Yaşlandıkça İsmail Berdük Olgaçay'ın nasihatleri kulağıma küpe oldu ve bana daha sevimli gelmeye başladı. Olayların öteki tarafında yer alan arkadaşların da böyle bilinç döngüleri oluyor mu? Merak ederim. Yoksa aynı tas aynı hamam mı? Bedel ödemeden kendilerini düzeltebilirler mi? Yoksa bizimkisi züğürt tesellisi ve tek yanlı bir gözden geçirme mi? İnsanların karakterlerinin pek değişmediğine kaniyim. Elbette bazen kastı aşan ani yanlışlar olur ve insanlar pişman olurlar. Böylece bu yanlışlar hiç olmamış ve yaşanmamış gibi telafi olur. Hata kasıt olmayan bir kusurdur. Hatie ise kasıt sonucu işlenen dolayısıyla günah olarak addedilen bir eylem ve işlemdir. Hata bağışlanır hatie ise tövbe yani gözden geçirme gerektiren bir durumdur. Bununla birlikte inişli çıkışlı ilişkilerin derinliği Kabil ile Habil'e kadar uzanır.
Son yıllarda İslami camiada romantizm dönemi bitti ve ahlaki düşüklükler nedeniyle olmalı aramızdaki hukuk zayıfladı ve kardeşlik atmosferi dağıldı. Çıkarlar ön plana geçti. Bu nedenle de dağıldık. Yeniden toparlanmaya ihtiyacımız var. Bu dağınıklığımızın nişanelerinden birisi dostları cenaze namazlarında hatırlamamız ve aramamızdır. Sanki geçmişi buzlu camların ardından seyrediyoruz. Eskiden birbirimizin nazını az çok çekerdik. Şimdi ise çekemiyoruz. Bülent Çaparoğlu beyin vefat haberini alınca Olgaçay'ın nasihati aklıma düştü. Bazen gereksiz yere keskin hareket etmiş ve korunması gereken hukuku zayi etmiş ya da tam olarak koruyamamış olabiliriz. Ama hayatın cilveleri, dalgaları da kum tepeleri gibi bizi oradan oraya sürüklemiştir. Olayların tek yanlı ve basit bir anlatımı, izahı da yok.
Bülent Çaparoğlu ile Özallı yıllarda tanışmıştık. Basında onunla ilgili haberler bana garip hatta anakronik geliyordu. Bana göre Özal bir vadide Bülent beyin anlattıkları ise başka bir vadide seyrediyordu. Zaman zaman özellikle de Şehremini'ndeki aile şirketleri olan Çaparoğlu Otomativ'de buluşur ve sohbet ederdik. Bülent Çaparoğlu her zaman muhafazakar kitlenin kesintisiz ve çekincesiz iktidarından yana oldu. Onun ötesini teferruat olarak görüyordu. Pek muhasebe tarafına yanaşmıyordu. Özal'a inanıyordu. Daha doğrusu Özal'ın İslamileştirme/Islamization noktasında gizli bir ajandası ve gündemi olduğunu düşünüyordu. Hemşerisi olan Turgut Özal'a dini konularda büyük bir güven duyuyor ve kendisi de bu istikamette samimi çabalar içinde bulunuyordu. Özellikle başörtüsü mücadelesine Meclis içinde büyük bir destek veriyordu. Özal'ın prensleri arasında değildi. Sadece İslami konulara odaklanmıştı ve Özal'ın da dönemin, merhalenin adamı olduğuna inanıyordu. Biz ise Özal'a değil sokaktaki etkilerine bakıyorduk. Biz tamir yolunda yozlaşmanın da payını hesap ediyorduk. Dolayısıyla zaman zaman çeliştiğimiz noktalar oluyordu. Daha sonra ziyaretlerim seyrekleşmeye başladı. Sonra da kesildi.
Rahmetli şeker hastasıydı ve onu kontrolde zorlanıyordu. Bunun Komplikasyon yani tevlit ettiği yan etkileri ve hasarları oluyordu. İşleri iyi gitmeyince Şehremini'ndeki oto galeri olarak kullandıkları dükkanı kiraya verdiler kendileri de İstoç'ta Oto Ticaret Merkezine taşındılar ve buraya da birkaç defa gidip geldim ardından münasebetlerimiz kesildi. Bazen İsmail Berdük Olgaçay gibi aklıma düşüyor ve sağ olup olmadığını merak ediyordum. Ta ki vefat haberini duyuncaya kadar.
Sosyal medya üzerinden ölüm haberini alınca doğrusu üzüldüm. Cenaze namazıyla ilgili ayrıntılara ulaşmak istedim ama ortak dostlarla da irtibatımız kalmamıştı. Zaten ortak dostlar da giderek seyrekleşiyordu. Tabir caizse onları Karacaahmet Mezarlığına kaptırıyorduk. Eski defterleri karıştırdım ve ev telefonuna ulaştım, aradım ama cenaze işleriyle meşgul olmalılar, cevap veren çıkmadı. Bir bilene ulaşsaydım belki de cenazesine yetişecektim. Kısmet değilmiş. Neyse ki dua etmek isteyenler için tabir caizse ahiret hattı daima açık. 6 Ekim tarihinde (2020) namazın ardından cenazesinin Fatih Camii haziresinden kaldırıldığını öğrendim. Geç kalmıştım. 6 Ekim tarihi ne tevafuk Mısır'ın milli günü ve Sedat'ın öldürüldüğü güne denk gelmişti. Olgaçay'ın kulakları çınlasın!
Demem o ki herkes eski hukuku korumak için azami derecede gayret etmeli ve bize bahşedilen zamanın telafisi olmadığını bilmeli. Bu fani dünyanın baki dostluklara köprü olduğunu idrak etmeli. Dünyayı değil dostlukları korumalı.
Allah rahmet etsin.