Gariplerin efendisi son yolculuğuna çıktı. Sudanlı psikolog Malik Babikir Bedri Malezya'da 89 yaşında bu dünyaya gözlerini yumdu. Onunla daha doğrusu ismiyle ve kitabıyla ilk karşılaşmam 1980 sonrası oldu. İnsan Yayınları o sıralar evrensel İslami düşünceye ayna tutuyor ve ufuk açıyordu. Kitap yayıncılığı üzerinden okurlarını dünya ile etkileşime sokuyordu. İnsan yayınlarının o sırada neşrettiği eserler arasında Malik Babikir Bedri'nin Müslüman Psikologların Çıkmazı adlı eseri de bulunuyordu. Bu eser bilahare birkaç defa farklı kitabevleri tarafından basılmıştır.
Bir defasında Konya'da izine rastladım, yerel gazetelerden birisinde haberi vardı. Küpürünü beraberimde getirdiysem de daha sonra yığınla tomar arasında kaybolup gitti. Son yıllarda Malezya ile Türkiye arasında mekik dokuyordu. İbni Haldun Üniversitesi'nde de derslere girdiğini duydum.
Hayatını bir davaya adamıştı. Bu da psikolojinin İslamileştirilmesi meselesidir. Tali olarak Amerikan temelli psikolojinin etkilerinden kurtulmasıydı. Bilindiği gibi modern psikoloji Freud'a dayanır ve attığı temeller üzerine kuruludur. Malik Babikir Bedri de Gazali'nin bıraktığı yerden ilimlerin İslamileştirilmesi tezini devam ettiriyordu. Bu yönde başka öncüler de bulunuyor. İsmail Raci Faruki ve Taha Cabir Elvani bu yönde öncü kuşak arasında gösteriliyor. Teknik ilimler camit ilimlerdir esnemezler ve pek yorum gerektirmezler. Yorumları kapalı değildir, açıktır. Bunlar adeta muhkem ayetler gibidirler. Diğer sosyal ilimler ise mütaşabih alanı ve ilimleri temsil eder. Sosyal ilimler yoruma tabidirler ve yoruma tabi olduğundan İslamileştirilmeleri gerekebilir. Din ve dini ilimler bazen mensuplarının eğilimine göre eğilim kazanır, şekillenir. Hristiyanlığın Greklerle temas sonucu Grekleşmesi, Yunanileşmesi ve İslami anlayışın da İkbal'in ifade ettiği gibi Acemliğin etkisi altında kalması gibi. Dolayısıyla yoruma onlar damga vurmuştur. İkbal bu alanın Acemliğin sislerinden ve tortularından arındırılması gerektiğini vazeder. Tekrar fıtratına ve ana havzasına döndürülmesini ister. Burada Malik Babikir Bedri de Malik Bin Nebi gibi alanında inceleme yaparken İbni Haldun ve İmam Gazali'nin izleriyle karşılaşır. Ayrıca Yunanileşme ve devamı olan Batılılaşma tortularıyla da yüzleşir. İbni Haldun şahsiyet kaybını mağlupların galipleri taklit etmesi kavramıyla açıklar. Bu mekanik bir izahtır. Malik Bedri bunun izini sürerek Peygamberin bir ihbar-ı gaybisi ve İbni Haldun'un tespitiyle karşılaşır. Hadiste bu durum şöyle izah edilmiştir: Öncekilerin çığırlarına milimine tabi olacaksınız ve onlar kertenkele deliğine girseler de –keramet varmış algısıyla- siz de oraya gireceksiniz! İbni Haldun mağlupların galipleri izleyeceğini söylerken Hazreti Peygamber bunların isim ve sıfatını verir. Bunlar Hristiyanlar, Yahudiler ve Acemlerdir. Bilginin ve psikolojinin İslamileşmesi işte bu kertenkele çığırından çıkmak ile mümkün hale gelebilir. İbni Haldun'un deyimiyle mağluplar galipleri taklit edecek ve kertenkele çukuruna girecekler. Peki bu anafordan nasıl çıkacaklar? Yeniden özgüveni kazanarak ve temellere dönerek bu kısır döngüyü kırmak mümkün. Peygamberimiz teşhis-i illette bulunur ve Müslümanların hastalığını 'vehn' olarak tarif eder, tanımlar. Gevşeklik anlamındadır. Bunun nedeni de dünya sevgisi ve ölüm korkusudur. Buda Müslümanı pısırık hale getirir. Buna karşılık Müslümanların düşmanlarının gözünden ve gönlünden Müslüman heybeti kaldırılır ve onun yerine Müslümanlara vehm hastalığına düçar olur. Halbuki, heybet (korkuyla muzaffer kılınmak) bir aylık mesafeden hissedilirdi. Tablo tersine dönmüştür. Ama yine de eski haline kavuşması mümkündür. Müslümanlar kendilerini değiştirirlerse ahvalleri de değişecektir. Zira kısır döngü kalıcı değil nöbet halindedir.
Celâl Fedai, Kertenkele Deliğinden Çıkmak başlıklı analizinde şunları kaydediyor : "Sudanlı psikiyatr Malik Babikir Bedri, Müslüman Psikologların Çıkmazı" adlı kitabında, şairlerimizin modern, postmodern olma uğruna düştükleri duruma tam da denk düşen bir adlandırma yapıyordu: Kertenkele deliğine girmek. Efendimizin bir hadisiydi ona bu adlandırmada kaynak olan: "Ebu Said el Hudri (r.a) şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v) 'Şüphesiz ki sizler, kendinizden önceki milletlerin yoluna karışı karışına, arşını arşınına, tıpatıp muhakkak uyacaksınız. O dereceye kadar ki, şayet o ümmetler bir kelerin (kertenkele) deliğine girseler, siz de muhakkak onlara tabi olmaya çalışacaksınız' buyurdular. Biz, 'Ya Rasulullah bu ümmetler Yahudiler ile Hristiyanlar mıdır?' diye sorduk. Rasulullah 'Onlardan başka kimler olacak?' diye buyurdu."
Bedri, bir psikiyatr olarak dertleniyor… Batı'da ya da Amerika'da eğitim gören bir cerrah, dâhiliye, hariciye uzmanı için sorun yoktur. Batı'da da Doğu'da da bedensel hastalıklar aynıdır. Oysa Batı'da eğitim gören bir Müslüman psikiyatr, ülkesine döndüğünde onun için işler hiç de kolay değildir. Eğitimle girdiği 'kertenkele deliğinden önce kendisi çıkmalı sonra da o deliğe girmeye zorlanmış milyonları çıkmaya ikna etmelidir. O delik öyle güzelleştirilerek önümüze konmuş ki içine gireceğimiz ve sonrasında bir çukura dönüşecek o delikten çıkmak istemeyeceğimiz bir gerçektir. Bunun için o psikiyatrın üzerinde büyük bir yük vardır."
Batılı ikna olmadan mukallidi ikna olmaz. Bu yüzden Batılıyı ikna etmek mukallidini ikna etmekten daha kolaydır. Müslümanlar kraldan fazla kralcı hale gelmiştir. Batıllar tasdik etmeden bir şeyin yararlı olduğuna ve gerekliliğine inanmıyorlar.
1965 yılında Ürdün Üniversitesinde psikolojinin İslamileştirilmesi konusuna dair bir konferans veriyor. Lakin bu konferans sırasında dinleyiciler tarafından istihza ve istiskal ile karşılaşıyor. Batıllar tasdik etmeden onların bu yönde bir eğilim içine girmelerinin mümkün olmadığı görüyor. Ona bu tür lakırdılar etmesi halinde ilmi inandırıcılığını yitireceği telkin ediliyor. Bu ilgili hadisin ve İbni Haldun'un tespitinin bir sağlaması ve tasdiki oluyor.
14 Şubat 1932 tarihinde Yeşil Nil kıyılarından Rıfaa şehrinde dünyaya geliyor. Ölümü de hem ders verdiği ve hem de eşinin bulunduğu Malezya'da 8 Şubat 2021 tarihinde gerçekleşiyor. Şubatta dünyaya geliyor şubatta da çıkıyor. Ailesi sömürgecilik günlerinde; 1906 ve 1907 yıllarından itibaren İngilizlerle bağlantı kuruyor. Lakin babası Babikir Bedri tanınmış bir eğitimcidir ve muhafazakar yönü ağır basmaktadır. Aralarında ilk İslamcı gerçek anlamda Malik Babikir Bedri oluyor ve bu nedenle de kendisine Mümini Al-i Firavun benzetmesiyle Mümini Al-i Bedri diyorlar.
Eğitimine sömürgecilik döneminde ilk Müslüman kreş olan ve ailesi tarafından işletilen Ravdatü'l Ahfad'da başlıyor ve burada amcasından ve babasının kadrosundan ders alıyor. Gandi olarak bilinen Seyyid Ahmet vesaireden ders görüyor. 1949 yılında liseyi bitiriyor. Eğitimi sırasında Kur'an ezberi ve matematikte zayıf kalıyor. Uçak mühendisliği okumak istediyse de babasının itirazıyla karşılaşıyor ve Hartum Üniversitesi coğrafya matematik ve fizik fakültesine kaydoluyor. Lakin fakültede üç öğrenci vardır diğer ikisi de ilk senede eleniyorlar. İkinci sınıfta Beyrut Amerikan Üniversitesi bursunu kazandığından 1953 yılında Beyrut'a intikal ediyor ve burada Sudanlı öğrenci Ali Şebike'nin delaletiyle İhvan fikriyatı ve mensubu öğrencilerle tanışıyor.
Amerikan Üniversitesi dönüm noktası
Amerikan Üniversitesi onda ters etki meydana getiriyor. Sadece Al Şebike gibi dostlarının delaletiyle değil aynı zamanda Amerikan Üniversitesi'nin tutumu sonucu daha fazla İslami fikriyata meylediyor. Müslümanların zihinlerini çelmeye kurgulu eğitim öğretim modeli, şekli de onun daha fazla İslam fikriyatıyla ilgilenmesini beraberinde getiriyor. Zaman zaman tartışma ortamında kütüphaneye çekiliyor, kapanıyor. Karşılaştırmalı dinler ve medeniyetler okuyor. Üç şey daha fazla İslam'a yönelmesini sağlıyor. Bunlardan birisi zorunlu olarak talebelerin üniversite kampüsünde faaliyet gösteren kiliseye bazı dersleri veya konferansları dinlemek bahanesiyle çağrılmaları. İkinci olarak, Gazali'nin dinde zorunlu olarak bilinen hususlar arasında saydığı meseleleri inkar eden filozofları baş tacı etmeleri ve fikirlerine ve öğretilerine ağırlık vermeleridir. İbni Sina ve Kindi gibi filozoflara ve öğretilerine yoğunluk vermişlerdir. Bir diğeri de İslam tarihinde nerede hafif meşrep ve işret düşkünü sultanlar varsa onu öne çıkarmalarıdır. İyi modelleri hep göz ardı etmeleridir. Böylece gizli olarak adeta misyoner gibi çalışmalarıdır. Bununla birlikte Malik Bedri bu kurumlar tarafından başarısından ötürü hep kollanmış ve gözetilmiştir. Rockefeller bursuyla Beyrut Amerikan Üniversitesinde bir yıl mastır çalışmasında bulunmuştur. Kaderin sevkiyle İngiltere'den doktorası için kabul almış ve Leicester üniversitesinde 2 yıl doktora eğitimi almıştır. Kendisine verilen 30 Sterlin aylık burs tren ücretine yeterli gelmediğinden dolayı bir motorsiklet alıyor ve onunla doktorasına nezaret eden hocasının yanına Leeds'e gidip geliyor. Giderken bazen şiddetli yağmura yakalanıyor ve bu sırada ağaç dalları arasında mola veriyor.
1949 yılında liseyi bitiren Malik Bedri 1956 yılında ise Beyrut Amerikan Üniversitesinden mezun oluyor. 1959 yılında ise İngiltere'de Leicester üniversitesine intisap ediyor. 1962 ile 1963 yılları arasında Beyrut Üniversitesinde ders vermiştir. Bir ara dostu İshak Ferhan'ın çağrısıyla Ürdün'e ders vermeye de gitmiştir.
O yıllarda Sudan'a dönerek ülkesinde hizmet etmek ve ders vermek arzusuna kapılmış ise de ne yazık ki kendi dostlarının engeline takılmıştır. Yazışmalardan kendisini batılı zanneden üniversite heyeti daha sonra Sudanlı olduğunu öğrendiklerinde geri bildirim zahmetine bile katlanmıyorlar. Batılı değil diye müracaatını dikkate bile almıyorlar. 1962 yılında İhvanla olan fikri sürtüşmelerinden dolayı 'kinlerinden' dolayı bazı İhvan üyeleri önünü kesmişler ve öğretim görevlisi olarak muayyen okullara atanmasını engellemişlerdir.
1969 yılında ya da Cafer Numeyri'nin darbe yaptığı ve iktidara el koyduğu yıl, Hasan Turabi ile yolları ayrılmıştır. Hasan Turabi'ye, insanları eğitmekten ziyade kitle avcılığı yaptığı suçlamasını yapar. Hasan Turabi'nin amacı salih insan yetiştirmek değil kitleleri bende ve teshir etmektir. Bunu da ihlasa mugayir sayar ve yollarını ayırır. Bununla birlikte Hasan Turabi kanadının hilafına öteki kanatla münasebetlerini sürdürmüştür. Turabi gibi nobran ve nefsine düşkün görmediği İhvan'ın öteki kanadı ve temsilcileri Sadık Abdullah Abdulmacid ve Habr Yusuf Nuruddaim ile dostane ilişkilerini devam ettirir.
Gazali'nin yollarından geçti
Hayat okulunda veya seyri sülüğünde birçok aşama atlatır, geçirir. Bu aşamalardan ilki Beyrut Amerikan Üniversitesi'nden beri Müslüman Kardeşlerle sürdürdüğü ilişkilerdir. Lakin 'manevi hastalıklar' taşıdığı gerekçesiyle 1969 yılında Hasan Turabi ve ekolüyle yollarını ayırır ve iplerini koparır. Ardından 'gureba/miskinler' adıyla bir grup kurar. Sonunda da Gazali gibi kendisini tasavvufa adar, verir. O Turabi gibi kitleyi kazanmak yerine iyi insan yetiştirme sevdasındadır. Turabi siyasidir o değildir. Bu onu kendi yoluna sevk eder. Sonunda geçirdiği bütün aşamalardan sonra Gazali gibi kendisini tasavvufun kollarına atar. Beyrut Amerikan Üniversitesinde İbni Sina gibi filozofları baş tacı eden mahfillere karşı koyması, bilginin İslamileştirilmesi projesi ve tasavvufa meyli ,Gazali ile arasında kopmaz bir köprü oluşturur. Keza psikolojide de Gazali'nin varislerindendir. Malik Bedri çeşitli konuşmalarında 1950'li yıllardan beri tasavvufa ilgili duyduğunu ve bu ilginin giderek kendisini ve benliğini kapladığını ifade etmiştir.
Mustafa Özcan